"Türk siyasî hayatında rol alan isimlerin genel hikayesi, kısa özgeçmişi ve aktif görev yaptığı zaman dilimleri başlangıç ve bitiş olarak tarihte yer alır; ekinde kalıcı izler bıraktığı diplomatik ve/veya varsa siyasî icraatleri ve ülkeye yaptığı katkı ana hatlarıyla anlatılır."
Tarih kendi kayıtlarını tutar, ancak tarihi
kimin, nasıl yazdığı önemlidir; hangi sorular hangi sorunlardan dolayı ortaya
çıkmıştır ya da hangi sorunlar hangi soruları doğurmuştur, bunu belirlemek
kolay değildir ve doğal olarak ayrıntıları ilişkilendirmek, nedenler ve
sonuçlar arasındaki bağı kurmak şahit olanlar tarafından birçok nedenden dolayı
gelecek nesillere bırakıldığı zaman gerçeğin değeri belirsizleşir ve sonra
gerçek insanların ellerinde ilgisiz, ilişkisiz başka şeyle ilişkilendirilerek çarpıtılır.
Şahit olduğumuz gerçeği mümkün olduğu kadar somutlaştırmak ve gelecek nesillere aktarmakla mükellefiz; bilgiye ulaşmak geçmiş binlerce yıla göre çok daha kolay olsa da, bilginin kimin tarafından hangi bakış açısı ve amaçla hazırlandığını bilmediğinizde gerçeğin değil çarpıtılmış olanın bilgisini ediniyorsunuz, doğal olarak ulaşılabilir bilgi üretmek, her birimizin sorumluluğudur.
Şahit olduğumuz gerçeği mümkün olduğu kadar somutlaştırmak ve gelecek nesillere aktarmakla mükellefiz; bilgiye ulaşmak geçmiş binlerce yıla göre çok daha kolay olsa da, bilginin kimin tarafından hangi bakış açısı ve amaçla hazırlandığını bilmediğinizde gerçeğin değil çarpıtılmış olanın bilgisini ediniyorsunuz, doğal olarak ulaşılabilir bilgi üretmek, her birimizin sorumluluğudur.
Ahmet Davutoğlu, Erdoğan'ın danışmanı, müşaviri olarak toplumun karşısına çıkan, sonrasında milletvekili olmadığı halde Erdoğan tarafından Dışişleri Bakanlığı'na atanan, Cumhurbaşkanlığına seçilen Erdoğan'ın adını ilan ettiği toplantı sonrası Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan olan ve Mayıs 2016'da da Erdoğan'la eşgüdümlü bir strateji izlemediği için de görevlerinden ayrılmaya mecbur kalan bir akademisyendir.
'Görevlerinden ayrılmaya mecbur kalmak' Davutoğlu'nun iki yıl sonra bile hazmedemediğini anladığımız bir olgu olduğundan dolayı bu analizin ana konusudur. Davutoğlu'na göre 'görevlerinden ayrılmaya mecbur kalması'nın ana sorumlusu sosyal medyadaki 'Troller'dir.
Şöyle diyordu, 3 Mart 2018 günü Ak
Parti'nin ikinci genel başkanı ve 62, 63 ve 64. hükümetlerin başbakanı olan ve
Mayıs 2016'da kongreye giderek genel başkanlığa aday olmayan ve Başbakanlık'tan
ayrılan Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu Konya il kongresinde:
''Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz hafta
içinde 'Ahlaksız troller' diyerek bir kesime yönelik yaptığı doğru ve haklı çıkışı buradan teyit ediyor,
takdirle karşılıyoruz. Bir hareket içinde ya dava ahlakı olur, ya trol ahlakı.
İkisi birden olmaz. Trol ahlakı bu hain FETÖ çetesinin bize bulaştırdığı bir
hastalıktır. Kimliğini saklayan, kişiliğini saklayan, haysiyetsiz bir takım
insanlar, sosyal medyanın perdesi arkasına saklanıp, bu davaya ömrünü,
gecesini, gündüzünü terini katmış olan insanlara itibar suikastı yapmaya
kalktılar. Bugün Cumhurbaşkanımızın işaretiyle bu trol ahlaksızlığına
seferberlik ilan etme günüdür. Kim bu hareketin içine dikta sokmaya kalkarsa, kim
bu hareketin fertlerini birbirlerine karşı kışkırtmaya kalkarsa, kim en ağır
iftiralarla sahte kimliklerin arkasına saklanıp bu topraklara gönlünü vermiş
insanları rencide etmeye kalkarsa hepsine karşı omuz omuza durmalıyız. Çünkü
trol ahlaksızlığı, aslında ahlak terörüdür. Terörün iyisi kötüsü olmadığı gibi
trolün de iyisi kötüsü, bizim yanımızda bizim karşımızda olanı olmaz. Asla
gıybet etmeyelim. Birbirimizle tartışalım; ama asla gönül kırmayalım. Bu davaya
baş koyalım ama dava arkadaşımızın gönlüne asla herhangi bir yanlış kanaat
koymayalım.''
Davutoğlu, isimsiz, imzasız bir blog yazısından veya sosyal medyadaki gizli özneli hesapların yaptığı kara propagandadan dolayı mı görevinden ayrılmıştır? Eğer, sadece bu nedenlerden dolayı Davutoğlu'nun görevden alındığını düşünürsek 2003'ten beri her an yanında bulunduğu Erdoğan'la birlikte geçirdiği ve her geçen yıl daha üst basamaklara tırmanarak siyasette zirve denilecek bir yere Başbakanlığa geldiği dolu dolu 13 yılın hiçbir anlam ve değeri yoktur demektir, ki bu çıkarım gerçekten akla aykırıdır.
Davutoğlu'nun haklı bir mağdur edasıyla, ''Sayın Cumhurbaşkanımızın geçtiğimiz hafta içinde 'Ahlaksız troller' diyerek bir kesime yönelik yaptığı doğru ve haklı çıkışı buradan teyit ediyor, takdirle karşılıyoruz." derken kendisinin Erdoğan'a karşı teyit ve takdir makamı olduğunu da beyan etmekte bir beis görmüyordu; oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medyada gündem oluşturan, 'İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa mı edecek?' sorusuna, "İçişleri Bakanımızın konuşmasında belli bir yerinde bir duygusallık olabilir ama ben de kendisi ile dün görüştüm, böyle bu trollerin yapmış olduğu açıklamalardaki bu tür kabine vs. bunlarla alakalı hiçbir şey söz konusu değil.. İstifası vs. asla söz konusu değil" diyerek cevap vermiş ve eklemişti:"Bu trol ahlaksızlıkları ülkemizin kendi içindeki birlikteliğini bozmaya yönelik atılan adımlardır. Türkiye'yi troller idare etmeyecek." diyerek cevap vermişti.
Davutoğlu, Erdoğan'ın "Türkiye'yi troller idare etmeyecek" tepkisini doğru ve haklı bularak teyit ediyor ve takdirle karşılıyordu.
Davutoğlu, trollerin etkisiyle mi görevden alındı ki trollerle ilgili bu tepkiyi fırsat bilip kendisine yönelik operasyonu bu şekilde değerlendiriyordu?:
"Bir hareket içinde ya dava ahlakı olur, ya trol ahlakı. İkisi birden olmaz. Trol ahlakı bu hain FETÖ çetesinin bize bulaştırdığı bir hastalıktır. Kimliğini saklayan, kişiliğini saklayan, haysiyetsiz bir takım insanlar, sosyal medyanın perdesi arkasına saklanıp, bu davaya ömrünü, gecesini, gündüzünü terini katmış olan insanlara itibar suikastı yapmaya kalktılar."
Davutoğlu'na göre Ak parti hareketinin içinde dava ahlakı değil trol ahlakı vardı ve bu trol ahlakı kendisinin görevden ayrılmasına neden olmuştu. "Trol ahlakı bu hain FETÖ çetesinin bize bulaştırdığı bir hastalıktır." diyordu ve bu kesinlikle doğruydu, peki Davutoğlu hain FETÖ çetesinin kendilerine bulaştırdığı trol hastalığına karşı ne yapmıştı, ne tür tedbirler almıştı?
15 Temmuz FETÖ-NATO askerî darbesinden sonra Ekim 2016'da Cumhurbaşkanı Erdoğan, neden, “(FETÖ'yle mücadele) Kendi siyaset arkadaşlarımdan, muhalefet partilerinden, iş dünyasından, sivil toplum kuruluşlarından her çevreden pek çok kişi bunların üzerine çok gittiğimi, kendilerine haksızlık yaptığımı bana söylüyordu. Sadece milletim beni bu mücadelemde kayıtsız şartsız destekledi." diyordu?
Erdoğan'ın Başbakan olduğu Mart 2003'ten Mayıs 2016'ya kadar 13 yıl Erdoğan'ın en yakınında olan Davutoğlu değil miydi? Erdoğan neden "Yalnızım" diyordu ve neden 'Mağdur edebiyatı yapmayın' diyordu?
FETÖ'nün trolleri devletin içinden sızdırdıkları bilgilerle Erdoğan'ı sarsmaya, itibarsızlaştırmaya çalışırken Davutoğlu Başbakan'dı, FETÖ trollerine karşı neden tedbir almıyor, bu hastalığın genel başkanı olduğu Ak Parti'ye bulaşmasını engellemiyordu? Davutoğlu'nun görevden alınmasına neden olan trollere karşı Davutoğlu neden Erdoğan'la daha sık ve daha yoğun bir işbirliğine girmiyordu?
"Ekim 2015'e kadar Erdoğan sarayda yalnızlaştırılacak" diyerek herkesi trollemeye çalışanlara karşı neden 'Erdoğan'ı yalnızlaştırmaya çalışanlar başarısız olacak' diyerek gıybete, dedikoduya set çekmiyordu? Sonuç'ta askeri darbeyle indirilmeye çalışılan Erdoğan darbe püskürtüldükten ve ezildikten 3 ay sonra yaşadıklarını anlatıyordu, yanında o dönemde kimler vardı?
"2010 yılından itibaren bu yapıya karşı açık tavır almaya başladığımda, özellikle 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimiyle birlikte net bir duruş sergilediğimde, yanımda milletimden başka kimseyi bulamadım. Meydanlarda hep şunu söylüyordum. Bunların bankasına para yatırmayın, okullarından çocuklarınızı çekin alın. Şimdi bunlar oraya para yatırdığı için içeri alınınca biz mağduruz. Ne mağduru ya? Sen evini satıp oraya yatıracak kadar zekisin. Unutmayın hainlerin de zekisi var. Kendi siyaset arkadaşlarımdan, muhalefet partilerinden, iş dünyasından, sivil toplum kuruluşlarından, her çevreden pek çok kişi, bunların üzerine çok gittiğimi, kendilerine haksızlık yaptığımı bana söylüyordu. Sadece milletim, beni bu mücadelemde kayıtsız, şartsız destekledi. Ne darbenin ne darbe girişimine karışanların ne de o örgüte doğrudan veya dolaylı destek veren hiç kimsenin gözünün yaşına bakma hakkına sahip değiliz. Onun için kimse bize mağdur edebiyatı yapmasın. Eğer benim yakın arkadaşlarımın içerisinde de varsa onlara da sesleniyorum, sakın bize mağdur edebiyatı yapmayın. Benim mağdur, mazlumlarım burada."
Başbakan Davutoğlu 4 Mayıs 2016'da Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmüş ve 5 Mayıs 2016'da herkesin merakla beklediği görüşmenin içeriğini, dün yaklaşık 40 dakika süren Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın mensuplarının karşısına geçtiğinde “Emanetçi Başbakan olmadım. Bu tercihim değil, zaruretti” mesajıyla açıklamış, 32 dakika süren konuşmasında, 22 Mayıs’ta yapılacak olağanüstü kongrede aday olmayacağını belirtmiş ve şöyle demişti:
“7 Haziran’da burada verdiğim sözde biz bu
ülkeyi 1 saniye dahi hükümetsiz bırakmayacağız demiştim. Hamdolsun genel
başkanlığım dönemimde AK Parti’de tek bir istifa yaşanmamış, tek bir kardeş
kavgası görülmemiştir. Bugünlerde aldığımız kararlar ne olursa olsun son ana
kadar vazife başında olan bir hükümetimiz vardır. Hiç kimse ekonominin iç
dengeleriyle de oynamaya kalkmasın. Olağanüstü kongrede Sayın
Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı gibi, güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan
dönemiydi. Ben o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın vurguladığı prensibi hayata
geçirmeye gayret ettim. O gün sayın Cumhurbaşkanımız ‘emanetçi bir Başbakan
istemiyorum’ demişti, doğru bir tavsiyeydi. Ben emaneti üstlendim ama Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlığı koltuğunun da hakkını vermek için gece gündüz
çalıştım. Son tartışmalardan bahisle söylüyorum; herhangi bir il ve ilçe
teşkilatı atamasında dahi şahsi bir müdahalem olmamıştır. Partimiz yeni bir
dönemin eşiğindedir. MYK’da arkadaşlarımla istişare ettikten sonra 22 Mayıs
2016 günü partimizin olağanüstü kongresine gitme kararı aldım. Şimdi haklı
olarak sizlerin ve vatandaşlarımızın zihninde bir sual vardır. ‘Bütün bu 20
aylık çalışmalara rağmen seçimleri 1 Kasım’da kaybeden muhalefet liderleri
genel başkanlık koltuğunu muhafaza ederken, 6 ay önce yüzde 49.5 oy almışken
neden olağanüstü kongrede aday olmamayı düşünmüyorsunuz?’ Bu haklı bir sorudur.
Bizim dönemimiz bir başarıdır. Benim bu kararı almamda hissettiğim bir
başarısızlık duygusu ya da tarafımca atılmış bir adımdan dolayı duyduğum bir
pişmanlık duygusu sözkonusu değildir. Yaptığım görevi hakkıyla yaptım. Akademik
hayattan aldığım prensiplerim var. Hiçbir zaman mevki ve makam talep etmedim.
Elhamdülillah olağan ve olağanüstü kongrelerde mutabakatla genel başkan
seçildim. Mutabakatın olmadığı yerde genel başkanlığa aday olmayı düşünmem.
Benim için hayatta en güçlü insan kendisi ile barışık olan insandır. Kalbi ve
yüreği ile yüzleştiğinde yüreği ile barışık olan insandır. Hayatta inanmadığım
hiçbir şeyi savunmadım; inandığım hiçbir yerden de geri adım atmadım. Kimseyle
pazarlık yapmadım. Eskilerin çok güzel bir sözü vardır, ‘yoldan önce yol
arkadaşı.’ Ben yola çıktığım arkadaşlarımın birlikte olduğumuz inancıyla omuz
omuza benimle olduğundan emin olmak isterim. Benimle olmadıkları anda da bunu
bana söylemelerini arzu ederim. Bu bağlamda son MKYK’da yaşananlar ve önergenin
kendisi parti usulleri bakımından benim açımdan çok büyük bir önem arz etmiyor.
Onun için ilk imzayı kendim attım. Ama takip edilen yöntemi, refik (arkadaş)
olma özelliğiyle bağdaştıramadım, bağdaştıramam. Bu anlamda yaptığım muhasebe,
bütün arkadaşlarımla ve Cumhurbaşkanımızla yaptığım istişare neticesinde AK
Parti’nin birliğinin, beraberliğinin devamı için refik değişmektense, bir genel
başkan değişimin daha doğru olacağı kanaati bende hasıl oldu. Çünkü herhangi
bir şekilde MKYK yenilenmesi parti içerisinde gereksiz tartışmalara sebebiyet
verecekti. Önümüzdeki olağanüstü kongrede bu şartlarda adaylığı düşünmüyorum. Ben
Cumhurbaşkanımızla son çeyrek asırda birçok vesilelerle omuz omuza oldum.
Bundan hep onur duydum. Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım ve
Cumhurbaşkanımız ile son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Kimse
benim ağzımdan sayın Cumhurbaşkanımız aleyhine tek söz duymadı, duymayacak.
Onun onuru benim onurumdur; onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Buradan
kimse yeni fitne kapıları açılmasına niyetlenmemesi gerekir. Gözeteceğim
hukuklardan biri de 1 Kasım’da bize oy veren seçmenlerin hukukudur. Sizin
hukukunuzu korumak bağlamında gereken adım neyse, atmaya gayret ettik. Aramızda
dört yıllık bir hukuk oluştuğunu düşünüyorduk. Ama bunun daha kısa sürmesi emin
olunuz benim tercihim değildir, ortaya çıkan bir zaruretin neticesidir.
Tertemiz oylarınız dolayısıyla hem teşekkür ediyorum hem haklarınızı helal
etmenizi rica ediyorum. Kimseye sitem, öfke, kırgınlık taşımıyorum. Kim ne
yapmış olursa olsun herkese bu anlamda hakkımı helal ediyorum. Konyalıların da
kimseye sitem duymamasını istirham ediyorum. Olağanüstü
kongrede aday olmayacağım, ama AK Parti’nin neferi olarak siyaset ve demokrasi
mücadelesini son ana kadar sürdüreceğim. Aramızdaki ilişki nezih bir dostluk
ilişkisidir bu böyle kalacak. Bu süreçte kimsenin partide ayrışmaya izin
vermemesini talep ediyorum.”
Davutoğlu, açıklamasının detaylarına sakladığı Erdoğan'a yönelik suçlamalarla birlikte, " Eskilerin çok güzel bir sözü vardır, ‘yoldan önce yol arkadaşı.’ Ben yola çıktığım arkadaşlarımın birlikte olduğumuz inancıyla omuz omuza benimle olduğundan emin olmak isterim. Benimle olmadıkları anda da bunu bana söylemelerini arzu ederim. (...) Ama takip edilen yöntemi, refik (arkadaş) olma özelliğiyle bağdaştıramadım, bağdaştıramam. Bu anlamda yaptığım muhasebe, bütün arkadaşlarımla ve Cumhurbaşkanımızla yaptığım istişare neticesinde AK Parti’nin birliğinin, beraberliğinin devamı için refik değişmektense, bir genel başkan değişimin daha doğru olacağı kanaati bende hasıl oldu." ifadesinde doğrudan Erdoğan'ı suçluyordu, takip edilen yöntemi(trol yöntemi) refik olma özelliğiyle bağdaştıramadığını söylüyordu.
Açıklamadaki 'Refik', Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı. Ancak işin daha tuhaf olan kısmını Bülent Arınç çok sonra 17 Haziran 2016'da BBC'ye verdiği "Bülent Arınç: Bu parti Tayyip’in partisi değildir" başlığı ile yayınlanan mülakatta açıklayacaktı:
"Ama Sayın Başbakan (Davutoğlu, 4 Mayıs 2016 akşamı) bir akşam köşke gitti ve dönüşünde bana 'Allahaısmarladık' dedi ve hepimiz şaşırdık."
22 Mayıs 2016'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda görüştü. Davutoğlu Cumhurbaşkanı Erdoğan’a istifasını sundu.
Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Cumhurbaşkanımız, Başbakan Davutoğlu tarafından sunulan Bakanlar Kurulu'nun istifasını kabul etmiştir" denildi. Davutoğlu'nun ardından Beştepe'ye Binali Yıldırım geldi. Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan hükümeti kurma görevini aldı ve o günden bu yana Erdoğan'la bir tek sorun yaşamadan Türkiye'nin büyümesi için çalışmaya devam ediyor.
Sorun 'ahlaksız troller' sorunu muydu? Kronik Erdoğan ve Türkiye düşmanı neocon Financial Times öyle demiyor, aksine Erdoğan'ın, herkesin de onayladığı Davutoğlu'ndan beklediği 'uyum'un geçen sürede gerçekleşmediğini 'itiraf eden' sebepleri, Erdoğan ve Davutoğlu'nun aylardır tartıştıkları konulardan bazılarını; 'akademisyenlerin ve gazetecilerin tutuksuz yargılanmaları', 'ayrılıkçı Kürtlerle görüşmelere başlanması', 'bağımsız bir Merkez Bankası Başkanı'nın atanması' ve 'AB'nin giderek daha fazla kucaklanması' olarak sıralıyordu.
Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen Merkez Yürütme Kurulu (MYK), 27 Ağustos'ta gerçekleştirilecek olağanüstü genel kurulda Davutoğlu'nun tek aday olarak gösterilmesi ve seçilmesi kararını benimsenmişti. Davutoğlu'nun resmen AK Parti Genel Başkanı olarak seçilmesinin ardından, 29 Ağustos günü Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesi bekleniyordu. Karar, üç saat süren toplantının ardından, halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmıştı:
"Adayımızın belirlenmesine büyük zaman ayırdık. Aldığımız her önemli kararda olduğu gibi sokaktaki vatandaşımızdan partimizin en üst kuruluna kadar istişareler yaptık. Görüşleri, eleştirileri çok dikkatli bir şekilde not ettik. Bu süreçte birçok isim öne çıktı. Bütün istişare kurullarında öne çıkan isimlerin her biri bizim için son derece önemli isimlerdir. Bu büyük görevi omuzlayıp taşıyacak arkadaşlarımızdır." demiş ve ardından da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun ismini partinin başbakan ve genel başkan adayı olarak açıklamıştı.
10 Ağustos'ta gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerini Erdoğan'ın kazanmasının ardından başlayan "Ak parti Genel Başkanı ve Başbakan kim olacak?" tartışmaları da bitmişti.
Davutoğlu, Erdoğan'ın ardından yaptığı konuşmada heyecanlanmış defalarca Erdoğan'a kendisini tercih ettiği için teşekkür etmiş, dili dolaşmıştı:
"Böylesine kutlu bir göreve aday gösterilmiş olmaktan büyük onur duyuyorum. Yolumuza güçlü devam edeceğimiz konusunda kimsenin bir tereddüdü olmamalıdır. (Kongrede) Bu göreve layık görülürsem, kimsenin tereddüdü olmasın ki son 12 yılda gerçekleştirilen büyük restorasyon hareketi kesintiye uğramadan devam edecektir. İster paralel yapı adı altında, ister başka ad altında, kimler bu yürüyüşü durdurmak isterse, AK Parti kadroları onların karşısında duracaktır, durmaya da devam edecektir. Demokrasimiz bir inşa süreci yaşamıştır. Ekonomimiz yeni bir kalkınma hamlesiyle taçlandırılmıştır. Bütün bunların AK Parti hareketiyle birlikte yeni bir evreye geçmiştir."
Davutoğlu verdiği sözleri tutabilmiş miydi? FETÖ ile mücadelenin yeteri kadar güçlü bir şekilde sürmediği Erdoğan'ın Ekim 2016'daki konuşmasında ortaya çıkmıştı. FETÖ devlet içindeki gücünü koruyordu ve 15 Temmuz 2016'da askerî darbe yapacak kadar organize kalabilmişti. Mayıs 2016'da Davutoğlu görevden alınırken de devlet FETÖ'nün darbe planladığından habersizdi...
BBC o dönemde sormuştu:
Erdoğan neden Davutoğlu'nu tercih etti?
"Erdoğan'ın 11 Ağustos'tan itibaren bizzat yürüttüğü parti içi görüşmeler ve müzakerelerde Davutoğlu'nun ismi öne çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile Davutoğlu ismini zikretmiş ve başarılı olacağına inandığını kaydetmişti. Davutoğlu'nu destekleyenlerin başında Erdoğan'ın yakın danışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan'ın başını çektiği genç kuşak AKP'liler bulunuyor. Son dönemde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "yeni yetmeler" ifadesini kullanmasına yol açacak kadar gerginleşen "yeniler-eskiler" tartışması da Erdoğan'ın Davutoğlu'nu tercih etmesiyle son bulmuş oldu. Böylece, Türk dış politikasının son dönemdeki performansı nedeniyle yurtiçinde ve yurtdışında en çok tartışılan isimlerden olan Davutoğlu için hem ülkenin en önemli siyasi partisinin hem de başbakanlığın kapıları açılmış oldu. Erdoğan'ın Davutoğlu'nu tercih etmesinde birden fazla etken göze çarpıyor. Bunlardan en önemlisi Davutoğlu'nun "seçilmiş cumhurbaşkanı-seçilmiş başbakan uyumunu" sağlayacak en iyi kişi olacağına olan inanç. Erdoğan'ın önce başdanışman sonra da dışişleri bakanı olarak 2002'den bu yana yakın mesaide olduğu Davutoğlu ile iyi bir uyum içinde çalıştığı biliniyor. Dolayısıyla 28 Ağustos sonrasındaki dönem için de Erdoğan'ın bu urumdan yararlanmak istediği kaydediliyor. Bu uyuma paralel olarak Davutoğlu'nun Erdoğan'a bağlılığının da önemli bir etmen olduğu, ikilinin zor dönemlerdeki dayanışmasının buna temel oluşturduğu da kaydediliyor. Davutoğlu'nun hem "paralel devletle" mücadelede verdiği destek hem de cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında muhalefetin adayı Ekmelettin İhsanoğlu'na karşı doğrudan oynadığı rol de unutulmuyor. Erdoğan'ın Davutoğlu'nu seçmesindeki bir başka nokta da "güçlü cumhurbaşkanı-güçlü başbakan" modeline uygun, hem AKP hem de kamuoyunda karşılığı olan bir isim olması.AKP içinde Davutoğlu'na gösterilen saygı, yeni hükümet ve yeni AKP kadrolarının devreye girmesi sürecinde partide olası sarsıntıları önleyecek bir etken olarak görülüyor. Çünkü Erdoğan, geçici bir genel başkan ve başbakan değil kendisiyle en az 2019'a kadar beraber çalışacak bir başbakan arayışında. Bu amaca en uygun aday olarak da Davutoğlu öngörülüyor. Davutoğlu tercihinde bir başka unsur, derin tarih ve uluslararası ilişkiler bilgisiyle partinin milliyetçi-muhafazakar ideolojik müktesebatına önemli katkılarda bulunabilmesi, bir diğer deyişle AKP'nin önemli ideologlarından biri olarak değerlendirilmesi olarak görülüyor. Uzunca bir süre yerli ve yabancı basında "neo-Osmanlı politikaların mimarı" olarak bilinen Davutoğlu; Gazze, Mısır ve Suriye gibi önemli dış politika konularının iç politikaya taşınmasını sağlayan isim olarak da görülüyor."
Bu
analiz, hiçbir trolün dilinden yüklenilen kirden yararlanılarak yapılmadı ve yazılmadı...
Davutoğlu'nun 'ahlaksız trolleri' suçlaması sadece büyük ve tarihi bir başarısızlığın özgeçmişten silinmesi refleksidir. Davutoğlu refik olarak tanımladığı Erdoğan'la uyumlu çalışma becerisi sergileyememiştir, Erdoğan'a refik olamamıştır aksine Ak Parti içinde sürekli kargaşa çıkaran, haziran 2015'te Erdoğan ve Türkiye düşmanı neocon BBC'ye mülakat vererek "Bu parti Tayyip’in partisi değildir" diyen, 15 Temmuz FETÖ-NATO askerî darbesini mağlup edilmesi sonrası çektiği özçekim videolarla FETÖ'nün yaptıklarına karşı kendisini savunmak zorunda kalan Bülent Arınç gibilerle teşrik-i mesai yaparak, onlarla refik olmayı seçmiştir ve bu yüzden yüklendiği ağır ve tarihi yükü taşıyamamış Erdoğan'la birlikte çalışmak yerine Erdoğansız bir yolda ilerlemeyi seçtiği için tasfiye edilmiştir. Avrupa Birliği liderlerinin Erdoğan'ı muhatap kabul etmediklerine dair açıklamalarına yeterince sert tepki vermediği için de kendi itibarını kendisi zedelemiştir.
Davutoğlu'nun 'ahlaksız trolleri' suçlaması sadece büyük ve tarihi bir başarısızlığın özgeçmişten silinmesi refleksidir. Davutoğlu refik olarak tanımladığı Erdoğan'la uyumlu çalışma becerisi sergileyememiştir, Erdoğan'a refik olamamıştır aksine Ak Parti içinde sürekli kargaşa çıkaran, haziran 2015'te Erdoğan ve Türkiye düşmanı neocon BBC'ye mülakat vererek "Bu parti Tayyip’in partisi değildir" diyen, 15 Temmuz FETÖ-NATO askerî darbesini mağlup edilmesi sonrası çektiği özçekim videolarla FETÖ'nün yaptıklarına karşı kendisini savunmak zorunda kalan Bülent Arınç gibilerle teşrik-i mesai yaparak, onlarla refik olmayı seçmiştir ve bu yüzden yüklendiği ağır ve tarihi yükü taşıyamamış Erdoğan'la birlikte çalışmak yerine Erdoğansız bir yolda ilerlemeyi seçtiği için tasfiye edilmiştir. Avrupa Birliği liderlerinin Erdoğan'ı muhatap kabul etmediklerine dair açıklamalarına yeterince sert tepki vermediği için de kendi itibarını kendisi zedelemiştir.
Hatalarına ve yaptığı yanlış tercihlere rağmen Ahmet Davutoğlu:
"Cumhurbaşkanımızla son çeyrek asırda birçok vesilelerle omuz omuza oldum. Bundan hep onur duydum. Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım ve Cumhurbaşkanımız ile son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Kimse benim ağzımdan sayın Cumhurbaşkanımız aleyhine tek söz duymadı, duymayacak. Onun onuru benim onurumdur; onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Buradan kimse yeni fitne kapıları açılmasına niyetlenmemesi gerekir." şeklinde verdiği sözü tutmuş, geri çekilmesi ve sessiz kalması ile FETÖ ve FETÖ'nün efendisi ABD ve Avrupa'nın beklediği kargaşayı boşa düşürmüştür.
"Cumhurbaşkanımızla son çeyrek asırda birçok vesilelerle omuz omuza oldum. Bundan hep onur duydum. Ne gelişme olursa olsun ben verdiğim söze sadığım ve Cumhurbaşkanımız ile son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Kimse benim ağzımdan sayın Cumhurbaşkanımız aleyhine tek söz duymadı, duymayacak. Onun onuru benim onurumdur; onun ailesinin onuru benim ailemin onurudur. Buradan kimse yeni fitne kapıları açılmasına niyetlenmemesi gerekir." şeklinde verdiği sözü tutmuş, geri çekilmesi ve sessiz kalması ile FETÖ ve FETÖ'nün efendisi ABD ve Avrupa'nın beklediği kargaşayı boşa düşürmüştür.
"Ahmet Davutoğlu; Türk siyasetçi, uluslararası ilişkiler uzmanı, akademisyen ve büyükelçi, eski Dışişleri Bakanı, eski Başbakan Vekili, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2. genel başkanı ve eski Başbakan. 26 Şubat 1959’da Konya’da doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesinde tamamladı.1983–84 eğitim öğretim yılında Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Ekonomi bölümlerinden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde yüksek lisans, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde de doktorasını yaptı.1990 yılında, Malezya International Islamic University’de yardımcı doçent unvanı ile çalışmaya başladı. Üniversitenin Siyaset Bilimi bölümünü kurdu ve 1993 yılına kadar bu bölümün başkanlığını yürüttü.1993 yılında Doçentlik unvanını aldı.1995–1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yaptı.1998–2002 yıllarında, Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi.
3 Kasım 2002 yılında yapılan genel seçimlerin ardından siyasi yasaklı olduğu için genel başkan olduğu halde milletvekili seçilemediği için Başbakan olamayan Recep Tayyip Erdoğan'ın yerine Abdullah Gül'ün kurduğu 58. Cumhuriyet Hükümeti döneminde, Dışişleri Başdanışmanlığı ve Büyükelçilik görevine atanan Davutoğlu, siyasi yasağı yapılan anayasal değişiklikle kaldırılarak yapılan araseçimle milletvekili seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ın kurduğu 59. ve 60. Cumhuriyet Hükümetleri döneminde de bu görevlerini sürdürdü. Görev süresi boyunca dış politikanın oluşturulması ve uygulanmasında etkin bir rol oynadı. 1999–2004 yılları arasında Profesör unvanı ile Beykent Üniversitesinde, üniversite yönetim kurulu üyeliği, senato üyeliği ve uluslararası İlişkiler bölümü başkanlığının yanısıra, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde de misafir öğretim üyeliği yaptı. Dış politika konusunda Türkçe ve İngilizce kaleme aldığı çok sayıda eseri bulunmaktadır. 1 Mayıs 2009 tarihinde (milletvekili değil iken) 60. T.C. Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı olarak atandı.
Erdoğan'ın kurduğu 61. Türkiye Hükûmeti'nde de Dışişleri Bakanı olarak görev aldı. 2011, Haziran 2015 ve Kasım 2015 Türkiye genel seçimlerinde Ak Parti Konya milletvekili olarak meclise girdi. Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan'ın 10 Ağustos 2014 'te Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte, yine Erdoğan'ın MYK'da yaptığı istişareler sonucunda tek genel başkan adayı olarak belirlediği seçimler sonucunda, 27 Ağustos 2014 tarihinde yapılan AK Parti 1. Olağanüstü Büyük Kongresi'nde AK Parti Genel Başkanı seçildi. 29 Ağustos 2014 tarihinde Ak Parti Genel Başkanı olarak 62. Hükümeti kurdu. 7 Haziran 2015'e genel başkan olarak katıldığı ilk genel seçimde Ak Parti %41'e inerek büyük oy kaybetti ve mecliste çoğunluğu sağlayamadı.
Davutoğlu, 12 Eylül 2015 tarihinde yapılan AK Parti 5. Olağan Büyük Kongresi'nde geçerli oyların tamamını alarak yeniden AK Parti Genel Başkanı seçildi.. Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinde kurulan ilk seçim hükümetinde (63. Dönem) Başbakan olarak görev aldı. 1 Kasım 2015'te yapılan erken genel seçim sonuçlarına göre mecliste %49.5 ile çoğunluk sağlayan Ak Parti'nin genel başkanı olarak 24 Kasım 2015 tarihinde 64. Hükümet'i kurdu. 2014–2016 yılları arasında Ak Parti genel başkanlığı ve Başbakanlık görevini sürdürdü. Erdoğan'la yaşadığı uyumsuzluk sonucu Ak Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık görevinden 22 Mayıs 2016 tarihinde istifa etti.
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Foreign Policy Dergisi’nin 2010, 2011 ve 2012 yıllarında “İlk 100 Küresel Düşünür” ve 2012 yılında Time Dergisi’nin seçtiği “En etkili 100 kişi” listelerinde yer aldı. Woodrow Wilson Kamu Hizmeti Ödülü (2010), AMSS UK Building Bridges Ödülü (2010), Uluslararası Hümanistler Ligi 21. Yüzyılın Lideri Ödülü (2012) ve Makedonya Dostluk Ödülü (2012) gibi ödüller başta olmak üzere bir çok ödül aldı."
Seçkin
Deniz, 13.03.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-17, Sorgulamalar
Not:
Trol Nedir?
Trol Nedir?
Trol
kelimesinin kısa sürede İnternet jargonu hâline gelip gündelik dilde yer
bulmasına rağmen, kelimenin kökeni daha eskilere dayanmaktadır. Kimi
araştırmacılar kavramın İskandinav mitinde yer alan köprü altlarına yatarak
avını bekleyen kötücül canavarlardan geldiğini savunurken, kimileriyse kavramın
balıkçılıkta kötü bir üne sahip olan trol avcılığından geldiğini iddia
etmektedir. Jonathan Bishop ise kelimenin 1960’lı yıllarda Amerikan ordusu
tarafından, düşman askerleri aldatmak için kullanılan taktikleri içeren“MiGler
için trolleme” ifadesinden geldiğini iddia etmektedir. Birbirinden farklı bu üç
kökene dayandırılan trol kavramı, yeni medya ortamlarının kötü niyetli ve
istismar amaçlı kullanımıyla eş değer tutulmaktadır. Gabriella Coleman da
Anonymous üzerine yaptığı kapsamlı çalışmasında, trollük kültürünün ortaya çıkışına
ilişkin bazı saptamalarda bulunmaktadır. Coleman’a göre, Anonymous örgütlenmesi,
İnternet’te kimi zaman esprili kimi zaman da rahatsız edici bir dil kullanan
trollükle filizlenmiştir. Coleman’a göre trollerin amacı, kişileri kızdırmak,
rahatsız etmek, insani olarak zarar veren enformasyon yaymak, kişilerin şöhretlerini
ve kamusal alandaki itibarlarını yerinden etmektir; bundan ötürü de trol olarak
davranan kişiler saldırgan sözcükleri yaygın olarak kullanırlar. Alanyazında,
trol kavramının bir siber zorbalık yöntemi olup olmadığı tartışması da
süregelmektedir (Nicol, 2012; Shachaf ve Hara, 2010; Virkar, 2014). Yeni medya
ortamlarında kötü niyetli kullanıcıları tanımlamak için kullanılan trol kavramı
aynı zamanda olumlu özellikler de taşıyabilmektedir. Bishop (2014), trollüğü
iki kategoride incelemektedir. Bishop’ın yaptığı kategoriler şu şekildedir:
Klasik Trollük- Eğlence Trollüğü- Lolz, Anonim Trollük- Kışkırtıcı Trollük- Lulz
Bishop’a göre, eğlence trollüğü ile kışkırtıcı trollük birbirine taban tabana zıt trollük biçimleridir. Eğlence trollüğü, yeni medya ortamında bulunan bireyler arasında bağ kurmak ve bu bağı güçlendirmek amacı taşımaktadır. Buna karşılık, kışkırtıcı trollük yeni medya ortamında bulunan bireylerin arasında var olan bağı yıkıp tahrip etmek amacı taşımaktadır. Bishop’un yapmış olduğu trol kategorileri
Türkiye’deki Twitter trolleri üstünden incelendiğinde, bu iki farklı trollük biçiminin de Türkiye’deki Twitter ortamında var olduğu saptanmıştır. Daha önce değinildiği üzere, ana akım medya, yalnızca bu trol türlerinden Twitter’ın kötü ve istismar amaçlı kullanımını tanımlayacak olan kışkırtıcı trollük üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle, kamuoyunda çoğu zaman trol kavramı, kışkırtıcı trollük üzerinden bilinmekte ve eğlence trollüğü göz ardı edilmektedir. Oysaki Türkiye’deki Twitter ortamı incelendiğinde eğlence trollüğünün baskın bir şekilde var olduğu görülebilmektedir. Türkiye’deki Twitter trollerinin eğlence ya da lolz kavramı üstünden değerlendirilmesi, trollük ve yaratıcı kültür arasında bağ kurulabilmesi için gereklidir. Türkiye’deki Twitter trollerinin yaratıcı kültüre olan katkısı, trol hesapların ara yüzey incelemesinde ve trollerin dil kullanım pratiklerinde açıkça görülebilmekte. Türkiye’de kışkırtıcı trollük, siyasi manipülasyon amaçlı yanıltıcı içerik üretimi şeklinde görülmektedir. (Yeni Medyada Yaratıcı Kültür: Troller ve Ürünleri ‘Caps’ler , Şule Karataş, Mutlu Binark , TRT Akademi, Cilt 1., Sayı 2, Temmuz 2016 http://dergipark.gov.tr/uploads/issuefiles/abb9/d163/eee5/57adbe45d33e2.pdf
Klasik Trollük- Eğlence Trollüğü- Lolz, Anonim Trollük- Kışkırtıcı Trollük- Lulz
Bishop’a göre, eğlence trollüğü ile kışkırtıcı trollük birbirine taban tabana zıt trollük biçimleridir. Eğlence trollüğü, yeni medya ortamında bulunan bireyler arasında bağ kurmak ve bu bağı güçlendirmek amacı taşımaktadır. Buna karşılık, kışkırtıcı trollük yeni medya ortamında bulunan bireylerin arasında var olan bağı yıkıp tahrip etmek amacı taşımaktadır. Bishop’un yapmış olduğu trol kategorileri
Türkiye’deki Twitter trolleri üstünden incelendiğinde, bu iki farklı trollük biçiminin de Türkiye’deki Twitter ortamında var olduğu saptanmıştır. Daha önce değinildiği üzere, ana akım medya, yalnızca bu trol türlerinden Twitter’ın kötü ve istismar amaçlı kullanımını tanımlayacak olan kışkırtıcı trollük üzerine yoğunlaşmaktadır. Bu nedenle, kamuoyunda çoğu zaman trol kavramı, kışkırtıcı trollük üzerinden bilinmekte ve eğlence trollüğü göz ardı edilmektedir. Oysaki Türkiye’deki Twitter ortamı incelendiğinde eğlence trollüğünün baskın bir şekilde var olduğu görülebilmektedir. Türkiye’deki Twitter trollerinin eğlence ya da lolz kavramı üstünden değerlendirilmesi, trollük ve yaratıcı kültür arasında bağ kurulabilmesi için gereklidir. Türkiye’deki Twitter trollerinin yaratıcı kültüre olan katkısı, trol hesapların ara yüzey incelemesinde ve trollerin dil kullanım pratiklerinde açıkça görülebilmekte. Türkiye’de kışkırtıcı trollük, siyasi manipülasyon amaçlı yanıltıcı içerik üretimi şeklinde görülmektedir. (Yeni Medyada Yaratıcı Kültür: Troller ve Ürünleri ‘Caps’ler , Şule Karataş, Mutlu Binark , TRT Akademi, Cilt 1., Sayı 2, Temmuz 2016 http://dergipark.gov.tr/uploads/issuefiles/abb9/d163/eee5/57adbe45d33e2.pdf
Yararlanılan
Kaynaklar:
Sonsuz
Ark'tan
- Sonsuz
Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark
linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark
yayınları Sonsuz
Ark Manifestosu'na
aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.