Her savaşın en büyük mağduru kadınlar ve çocuklar. Hepsinden acısı Suriye rejimi kendi halkına tecavüzü ve işkenceyi silah olarak kullanıyor. Dünya suskun, dünya seyrediyor… Suskun dünyanın kulaklarının zarını patlatırcasına rahatsız etmek için Yenikapı’dan yola çıkan Vicdan Konvoyu’na gökten boşalırcasına yağan yağmur eşlik ediyor. Berekettir, rahmettir derken İHAK Genel Başkan Yardımcısı Gülden Sönmez “Bu zulme gökler bile ağlıyor” yorumunu getiriyor. Dünya yine sessiz, dünya yine seyrediyor.
İlk durağımız Kocaeli Fuar Alanı, oradan eklenenler ve İzmit belediyesinin sıcacık çorbasını içerek yola revan oluyoruz. Sakarya’ya geldiğimizde ümmetin vicdanı bize ayrılan salonu hınca hınç doldururken, ellerde oyalı yazmalar, dillerde dualar, yüreklerde asla vazgeçmeyecek bir kararlılık. Dünya kadınlar günü kutlanmaya başladığı andan beri belki de ilk kez anlamlı bir şeye şahitlik ediyor. İki çiçekle gönül almak değil, kadınların acısını dindirmek, sesini duyurmak ve merhametine ortak etmek için üç gün sürecek zahmetli yolculuğa katılım ve ilgi de çok yüksek.
Güney Afrika’dan Malezya’ya…
İstanbul’dan, 55 ülkeden katılımcılarla yaklaşık 70 otobüsle yola çıkan konvoy, Hatay’a gelene kadar 200 otobüse ulaştı. Konvoya yurt dışından üst düzey katılım sağlandı. Pakistan Milletvekili Munaza Hasan, Ukraynalı Doktor ve Milletvekili Olga Bogomolets, İskoçyalı gazeteci-yazar ve kadın hakları aktivisti Yvonne Ridley, İngiltere Newcastle Belediye Meclis Üyesi Ann Schofield, Katar Emiri ailesinden Asia Waheed Alrabayah, Malay Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dato Sri Dr. Zaleha Kamaruddin, Mandela’nın gelini Rayne Rose Mandela-Perry, İngiltere’den ödüllü komedyen, yazar ve aktör Sajeela Kershi ve Bosna’dan Srebrenitsa Anneleri gibi önemli isimler var.
Güney Afrika’nın ilk siyahi lideri özgürlük savaşçısı Nelson Mandela’nın gelinini konvoyda görmek, ümitleri biraz daha yeşertiyor. Çünkü onlar başarmıştı ve hala örnek olmaya devam ediyorlar. Suriye’deki kadın ve çocuklara desteğin bir parçası olmak için burada olduğunu söyleyen Nolusapho Mandela, tam da bunu ima ediyor. “Güney Afrika ve Mandela ailesinin Suriye’de işkence gören kadınların yanında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz. Onların hapislerde olduğunu, işkence ve tecavüz gördüklerini biliyoruz. Mandela’nın hapiste tutulduğu dönemlerde biz de yaşadığımız problemleri medya yoluyla dünyaya duyurduk. Ve böylece önemli bir güç elde ettik. Vicdan Konvoyu’nun da bir etki yaratacağına inanıyorum. Yeter artık diyorum, bu savaş durmalı.”
‘Sevgimizi vermeye geldik’
Katar Emiri Ailesinden Asia Waheed Alrabayah da üç gün boyunca bizimle birlikte konvoyda yolculuk yapan önemli isimlerden. İş kadını ve aktivist kimliğiyle birçok yardım kampanyasına katılan Alrabayah “Burada olmamızın sebebi savaştaki kadınlara destek olmak. Biz onlara ev vermesek de para vermesek de sevgimizi vermeye ve desteklemeye geldik. Savaştaki kadınlar eziyet çekiyor, acı çekiyor, onlara kimse yardım etmiyor. Onlar siyasetin kurbanı oldular. Suriyeli kardeşlerimize öncelikle kadın ve Müslüman oldukları için onları çok sevdiğimi söylemek istiyorum” diyor.
Çeşitli ülkelerin parlamento üyelerini konvoyda görünce insanın gözü kendi vekillerini aramıyor değil. Pakistan’dan 4 parlamento üyesi hiç yorulmadan, açıklamalarıyla ilk günden beri konvoya eşlik ediyor. Pakistan Milletvekili Munaza Hasan “İlk defa bu kadar insan böyle bir amaç için bir araya geldi. Etkisi olacak kim varsa mutlaka harekete geçmelidir. Kadına kadın olarak değil, insan olarak bakılmalı” mesajını verirken, Fauzia Hameed “Biz Suriyeli kardeşlerimize birlikteliğimizi göstermek için geldik. Savaşta eziyet çeken kadınlar için bütün insan hakları örgütlerinin harekete geçmesi, bu zulmü durdurmaları için bir mesaj vermeye geldik. Çocuk her yerde çocuk, kadın her yerde kadındır” diyerek kararlılığını dile getirdi.
‘Türkiye’yi tam kalbimde hissediyorum’
Yine Pakistan milletvekillerinden Shakila Khalid Chaudry, “Keşmir’de, Yemen’de Mısır’da Suriye’de birçok Müslüman ülkede savaş ve kadınların mağduriyeti var. Suriye’nin durumu çok özel. Çünkü onların kendi rejimleri yapıyor bunu. 8 Mart’ta sesimizi yükseltmek için buradayız.”
Milletvekillerinden Dr. Aisha ise “Bütün kadınlar zulme karşı birleştik. Biz sesimizi yükselttik ve bunu kimse durduramayacak. Kadınlar için yaptığımız bu yolculuk, zalimin karşısında durmak için. Artık yeter diyoruz. Savaş suçları ve zulüm bitmeli” açıklamasında bulundu.
Vicdan Konvoyu’na Mavi Marmara gönüllülerinden İskoçya asıllı Nobel Barış Ödüllü yazar, gazeteci ve kadın hakları aktivisti Yvonne Ridley de katıldı. “Bir an önce, hemen şimdi Suriyeli kadınlar serbest bırakılmalı” diyen Ridley, oyalı yazmalara da yorum getiriyor. “Hiçbir sebep olmadan hapsedilmelerine katlanamıyoruz. Belki bütün Suriyeli kadınları kurtaramayacağız ama birkaçına elimizi uzatabiliriz. Bu taktığımız tülbentler Vicdan Konvoyu’nun sembolü. Türkiye’yi tam kalbimde hissediyorum şu anda.”
Sarmalarla, böreklerle karşıladılar
Uluslararası Malezya İslam Üniversitesi’nin ilk kadın rektörü olan Prof. Dato Sri Dr. Zaleha Kamaruddin ise mesajını şu ifadelerle verdi: “Malezya’dan bayan arkadaşlarımla beraber kadın dayanışması buradayız. Onların yanında olduğumuzu ve gücümüzü göstermek için geldik. Suriyeli kız kardeşlerimizin serbest bırakılmasını istiyoruz. İnşallah bu yapılanların bir yerlere varacağını ve onların serbest bırakılacağını ümit ediyorum”
Sakarya’da yapılan programın ardından Ankara’ya yola çıkıldı. Geceyi Ahmet Hamdi Akseki Camii’nde geçiren konvoyu karşılamaya gelenler arasında kimler yoktu ki. Yüreklerinin bizimle olduğunu söyleyen, sarmalar, börekler yaparak hiç olmazsa böyle bir katkımız olsun diyenler konvoydakilere gazi gözüyle bakıp, “gazanız mübarek olsun” demeyi de ihmal etmedi.
Uygur Türkleri de bizimle
uygurAnkara’da bizi karşılamaya gelenler arasında Eski Diyanet Başkanı Mehmet Görmez’in eşi Hatice Görmez de vardı. “Vicdanı olmayanlara bu vicdan konvoyu ne yapar bilemiyorum” diyen Görmez, konvoya desteğini şu ifadelerle bildirdi:
“En azından biz Müslümanların vicdanlarını harekete geçirebilirsek onun da büyük bir kazanç olacağı kanaatindeyim. Kadınların ve çocukların savaşta savunmasız insanlar olarak ölümden daha kötü muameleye maruz kalması, tutukluluk, tecavüz istismar, bunlar insanlığın yüz karası… Hâlâ 21. yüzyılda bunları yaşıyorsak, insanlık adına, medeniyet adına yol kat etmemişiz demektir. Bunun ortadan kalkması için insanlığın el ele vermesi gerekiyor. Bunu da sanırım Allah-u Teala’nın sıfatından kendilerine tecelli eden merhamet yüklü kadınlar başaracak. Yollarınız açık olsun. Etkisini fazla kılsın.”
Acıyı duyurmak için çıktığımız yolun yolcuları da bir dünya acı yüklü. Çin’in Doğu Türkistan’daki zulmünü yaşayan Uygur Türklerinden de yaklaşık 200 kişi konvoya katıldı. Uygur Türkleri adına konuşan Muammer Uygur şunları söyledi:
“Biz mazlumun dilinden anlarız. Bizler buradayız Suriyeli kız kardeşlerim sizi asla bırakmayacağız.”
‘Hiçbir yer Srebrenitsa olmasın’
Yakın zamanda savaşı gören bir diğer acı coğrafyamız Bosna Hersek’ten 200 kadın geldi konvoya. Bosna savaşı sırasında, Suriyeli kadınlar ile aynı kaderi paylaşan Boşnak kadınların yanı sıra, savaştan sonra doğmuş genç kızlar da bulunuyor. Biz onların yaşadıklarını biliyoruz diyen Rafiya Hacibuliç, “Kocamı ve 3 oğlumu kaybettim. Hiçbir yer Srebrenitsa olmasın, bizim çektiğimiz acıları kimse çekmesin diye geldik buralara kadar geldik. Allah için yola çıktık ve o yüzden her şey çok iyi geçiyor. Zulüm görenlerin elleri tutulsun” dedi. Bir diğer Srebrenitsa annesi Nura Mustafiç ise Suriyeli kadınların yaşadıklarının kendilerine Srebrenitsa’yı hatırlattığını söyleyerek şunları ekliyor: “Her şey yeniden gözümüzde canlandı. Biz çok insan kaybettik. 8 binden fazla erkeğimiz öldü. Kocamı ve 3 çocuğumu kaybettim. Bize haber gelir gelmez hemen yola çıktık. Sanki Srebrenitsa’dayım, sanki benim oğullarımı alıyorlar. Kimse böyle bir şey yaşamasın. Onları en iyi biz anlarız.”
Kurşun sadece öldürür, ya işkence?
Bu konvoyun kendisi için büyük önemi olduğunu söyleyen bir diğer Srebrenitsa annesi Ramiza Gürdic, “Bütün bunları 95’te ben de yaşadım. İki oğlum ve eşimi kaybettim savaş sırasında. Eşimin ve bir oğlumun cesetlerini bulurken, diğer oğlumun sadece kafasını buldular. Kendi yaşadıklarıma göre şunu söyleyebilirim ki, Srebrenitsa’da bize yapılan aynı şeyler Suriye’de yapılıyor. Bir kurşun sadece öldürür, ama işkence çok kötüdür. Şu kadınları benden daha iyi anlayacak bir kişi yoktur diye düşünüyorum. Beni Srebrenitsa’da bırakacaklardı, ama kurşun beni öldürsün manevi zararlar vermeyin dedim. Bir oğlumla eşimin cesetlerini bulurken, diğer oğlumun sadece başını bulup bana teslim etmek istediler. Ben onu öyle dünyaya getirmedim ki. Srebrenitsa anneleri ve ablaları olarak Suriyeli kadınlara güçlü olmalarını söylemek istiyorum. Tek başlarına bırakmadık onları” diyerek niçin onca eziyetli yolculuğu çektiklerini söylüyor. 3 Mart’tan beri yollardalar zira.
‘Bu sefer olacak galiba’
Akseki Camii’nin muhteşem kubbesi altında sabahlamamızın ardından kahvaltılar yapılıyor ve basın açıklaması yapılıp bir sonraki durağımız olan Aksaray’a doğru yola çıkılıyor. Artarak çoğalıyoruz bu arada. Aksaray’da bir program yok, yemek yiyip yola çıkılacak denildiği halde, Aksaraylıların muhteşem organizasyonuyla karşılaşıyoruz. Ellerinde Vicdan Konvoyu bayraklarıyla “Sizi dört gözle bekliyoruz” diyen Aksaraylılardan hızlıca ayrılamıyoruz. Toplantı, basın açıklaması derken özel araçlarıyla konvoyumuza dâhil olanlarla birlikte Adana yollarına düşüyoruz. Bu arada Artvin’den, Trabzon’dan, Muş’tan ve daha birçok şehirden konvoya dâhil olmak için yüzlerce kadının yola çıktığını duyuyoruz. Gözlerimizde yaşlar, bu sefer olacak galiba diyoruz. Dünya buna kayıtsız kalamaz.
‘Afrin’de savaşmak isterdim’
Adana Fuar alanına geldiğimizde herkes yorgun, ama ümitli. İstanbul’dan beri konvoyda yolculuk yapan Emine Yıldırım “Suriye’deki kadınların yıllardır neler çektiğini üç gün çektiğimiz bu zorlukla daha iyi anladık. Çok zor bir yolculuğumuz oldu, ama çok da iyi karşılandık her yerde. Askerlerimizin ne zorluklarla savaştığını daha iyi anlıyoruz şimdi. En azından bizim ölüm korkumuz yok. Ben buraya gelmeden önce Afrin’e gidip askerlerle savaşmak isterdim. Eşimse bana ‘omuzunda o kadar yükü günlerce nasıl taşıyacaksın’ demişti. Hiçbir şey yapamayacağımı anladığımda gözlerim doldu. Oysa şimdi yaptım ve çok mutluyum” diyerek duygularını ifade etti.
Konvoyda öğrenciler de oldukça çok. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi olan Maşide Kalkan “Ümmetin dertlerine çare olmak yolunda küçük de olsa bir adım atabildik. İslam bizi kardeş ilan etti. Kardeşlerimizin acısını içimizde hissediyorduk ama ilk defa fiiliyata geçirme şansımız oldu. İyi ki katılmışım. Çok güzel insanlar tanıdım burada. Bazı zorluklar yaşadık ama onların yaşadıklarının yanında hiçbir şey değildir. Suriye’deki kız kardeşlerime inşallah birlikte çok güzel bir dünya inşa edeceğimizi söylemek istiyorum.”
‘Sizi dört gözle bekliyoruz’
Her renkten insanın katıldığı konvoyun bir diğer öğrencisi Batı Afrika’nın Gine Bıssau’dan gelip Yalova’da öğrencilik yapan Sadjo Sanbu. “Suriye’deki kadınların durumunu protesto etmek için konvoya katıldım. Bütün dünyadaki kadınlar özgür olmalı. Allah yardım ederse ve insanlar da kararlı olursa o kadınlar kurtulacaktır. Çünkü kadın annedir, kardeştir, abladır her şeydir. Kadın özgür olmalı. Dünyada en önemli şey kadındır. O kadınlara ‘sıkı durun en yakın zamanda kurtulacaksınız’ demek isterdim.”
Konvoya Adana’dan katılan Seyhan Eğitim Bir-Sen Kadınlar Komisyonu başkanı Güler Karataş, etrafını çevrelediği öğretmen arkadaşlarıyla birlikte mesajını veriyor. “Sizleri dört gözle bekliyoruz. Kadınlar ve çocuklar dünyanın geleceğidir. Kadınların kendini rahat ifade edebildiği, zulüm görmediği, çocukların ölmediği bir dünya istiyoruz.”
Nihal Olçok: ‘Ağladıklarıma hayâ ettim’
Ve son gün, yani Dünya Kadınlar Günü olan 8 Mart. Bir dünya dolusu acıyla yola çıkıp, önce Suriye’de haksız yere hapislerde bin çeşit işkenceye maruz kadınların, ardından dünyada zulüm gören bütün kadınların sesi olan Vicdan Konvoyu, son durağı olan Hatay’a ulaştı. Dünya henüz yine sessiz, ancak kulakları bu çığlıklara kayıtsız kalamayacağı umudundayız.
İstanbul’dan beri konvoyla yolculuk yapan 15 Temmuz şehitleri aileleri de var. Boğaziçi Köprüsü’nde ilk şehadet şerbetini içenlerden Erol Olçok’un eşi, Abdullah Olçok’un annesi Nihal Olçok “Ağladıklarıma hayâ ettim” diyerek şu açıklamalarda bulunuyor:
“İnsanlar bana ne kadar güçlü olduğumu söylüyorlardı. Burada 3 gündür Suriye’den gelen annelerle konuştuk. Bir anne üç evladını kaybettiğini söyledi. Onların pür acısını gördüm, onların yangınlarının yanında benimki neydi ki? Ben hiç olmazsa kendi vatanımda kendi milletimleyim. Ruhuma, genetiğime en uygun merhemi ikram etti bu millet bana. Onlar bir de acılarını bu topraklarda tedavi etmeye çalışıyor. Kendi vatanlarında kendi dillerini konuşmuyorlar. Bu üç gün bana çok şey kattı. Otobüs yolculuğu her durakta birileriyle görüşmek, özellikle yabancı misafirler inanılmaz ilgiliydi. Dünya basınında yer buldu. Burada karınca misali en azından tarafımız belli olsun dedik. Tek başıma hiçbir şey yapamayacağımı biliyorum, böyle bir şeye de talip değilim. Çünkü ben ancak kendimi ayakta tutan bir kadınım son dönemde. Ama burada şöyle inandım, ben Abdullah’ı geri getiremem, ama toprak üstündeki anne ve çocukları belki bir araya getirmeye vesile oluruz. Ben çok başka duygularla buradayım. Her yorulduğumda, kendimi o kabrin başında hissettim ve onlar da çok özlemiştir diye düşündüm. Ben Abdullah’a sarılamasam da onlar evlatlarına sarılacaklar inşallah.”
Çığlıklar zindanlara sığmıyor
Boğaziçi köprüsünde şehit olan Muharrem Kerem Yıldız’ın annesi Asiye Yıldız “Kendimi daha güçlü hissediyorum. Bu kadar kadınla bizim başaramayacağımız hiçbir şey yok. İnşallah Suriye’deki din kardeşlerimize de yardımcı oluruz” diyerek duygularını ifade ediyor.
Dedik ya, Trabzon’dan Artvin’den çıkmışlar yola, Vicdan Konvoyu’na vicdan olmaya.
“Yine kadın eli değdi” diyen Gülderen Mumcu, Trabzonlu kadınları organize ederek bu yolculuğa niyet çıkmış. “Bizi buraya getiren kadınlar ve çocukların yedi yıldır yaşadığı dram. Bu zamanda dünyanın gözü önünde büyük bir katliama şahitlik ediyoruz. Artık kadınların çığlıkları zindanlardan çıktı. Buna bir dur demek ve bu çığlıklara cevap vermek için buradayız. İnşallah onları zindanlardan kurtarıp öyle dönmek istiyoruz Trabzon’a.”
Her acının şahidi olduk
Bir otobüs dolusu kadını organize ederek Artvin’den yola çıkan Artvin Belediye Başkanı’nın eşi Hacer Kocatepe, “Bir kadın olarak Suriye zindanlarında tecavüze uğrayan işkence gören kadınlarımızın, çocuklarımızın bir nebze olsun yaralarına merhem, seslerine ses olmak için, onların özgürlüğünü istemek için geldik. Müslümanların özellikle Türkiye’nin her daim yanlarında olduğunu bilmelerini istiyoruz. Kanımızın son damlasına kadar ne gerekiyorsa yanlarında olacağız” diyor.
Biz gazeteciler, dünyaya duyurabilmek için her acıya şahitlik ettik. Gözümüzün içine bakarak anlattıkları her acı, gözlerimizde yaşa, boğazımızda düğümlenen hıçkırığa sebep oldu. Tarafsız olamadık, düğümleri çözüp hıçkırıklara da teslim olduk zaman zaman. Hele sessiz çığlık eylemini fotoğraflarken, gözyaşlarımızla mührümüzü vurduk. Yemenilerimizi Suriyeli kadınlara gönderirken, umutlarımızı da yolladık. Bu sefer dünya sessiz kalmayacak, istese de kalamayacak.
***
Esed zindanlarındaki mazlum kadınlar
Muhteşem karşılamanın ardından Hatay’da konuşmalar devam ederken, çok kısa süre önce Suriye’den gelen ve bir kısmı rejimin hapishanelerinden bizzat bu zulmü yaşayan Suriyeli kız kardeşlerimiz de orada. Özellikle bu organizasyona katkıda bulunan Suriyeli Nur, kendisinin de zindanlarda işkence gören kadınlardan biri olduğunu söylüyor. “Çok acılar yaşadım, tecavüz için tehditler aldım. Tek kişilik hücreye koydular beni. Benim dünyaya mesajım, bu kadınları bırakmak için bir an önce harekete geçilmesi.”
Nur el Hüda Hicazi ise yaşadıklarını anlatırken fenalık geçiriyor. Zaten daha yeni derdini anlatmaya başlamış. “Kız kardeşimi almaya gelmişlerdi, onlara teslim etmediğim için beni de attılar. 100 gün hapiste kaldık. Her bir gün yüz sene gibi geldi. Kız kardeşimle birlikte çok işkence ettiler bana. Kırbaçlarla vurduklarında korkup büzülüyordum. Beni havaya atıp yere bıraktılar bir gün ve hem belim hem de ayağım kırıldı. On üç gün bilinç kaybı yaşadım. Uyandığımda kız kardeşimi kanlar içinde gördüm, ona da aynı şeyleri yaptıklarını anladım. Kız kardeşime işkence yaparlarken bana yardım etmem için yalvarıyordu, ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Günlerce yemek vermedikleri oluyordu, verdiklerindeyse pilav veya makarnayı suda ıslatıp, içi böcek dolu oluyordu. Bize niye böyle yemek veriyorsunuz dediğimizde, gıda olsun diye verdiklerini ve bunları yemek zorunda olduğumuzu söylüyorlardı. Kara böcekleri dahi yedik.”
Emira Tayyar, 2013’de Suriye hapishanelerinde işkenceye maruz kalmış ve hâlâ yaşadıklarının etkisinden kurtulamamış bir Suriyeli kadın. “Cesetlerin üzerine basarak geçiyorduk. Daha sonra cesetleri köpeklere veriyorlardı. Çıplak olarak asıp, canlı canlı tırnaklarımızı söküyorlardı. Cesetleri kıyma makinasına attıklarını biliyorum. Yıkanmak olmadığı için bit ve uyuz çok vardı. İşkencenin her çeşidini yaptılar bana. Oğlumu idam ettiler. 2011’den beri kocam işkence altında ve ondan hala haber yok. Şimdi bize yapılandan daha fazla işkence ve tecavüz var. Yatınca kafamıza buz gibi su damlatırlardı. Beynimize işlerdi o damlacıklar. Hâlâ su sesi duyunca işkenceyi hatırlıyorum.”
Sevda Dursun, 14.03.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk Yayınlandığı yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.