16 Mart 2018 Cuma

SA5801/KY1-CÇ477: Alınganlık

"Adam bir depremin, bir tufanın, bir felaketin yaklaştığını seziyordu. Bunu defetmenin, ondan uzak durmanın yollarını kendince araştırmaya koyuldu."


- Şu üç kişiyi görüyor musun? Dedi kadın.

Adam dikkatle kadının sağ elinin işaret parmağıyla gösterdiği noktaya gözlerini dikti. Kolun açısını, parmağın yönünü tam hesaplayıp hesaplamadığından emin olup olmadığına henüz karar verememişti. 

Kadın yaklaşık iki üç yüz metre ilerdeki okaliptüs ağaçlarının altındaki bankta oturan üç kişiyi mi yoksa tam o ağacın karşısındaki kaldırımda lakayt bir biçimde yürüyen üç kişiyi mi işaret ediyordu?

- Allah vere de çabucak indirmese parmağını! Dedi kendi kendine adam. Kadının henüz sağ kolu havada, işaret parmağı da işaret ettiği şeyin üzerindeydi. 

Adam;

- Acaba ağaçların oradakileri mi? Yoksa tam karşısındakileri mi? diye sorsam alınır mı? Diye düşünüyordu. Sormaktansa yuvarlak bir şeyler söylemenin daha isabetli olduğuna karar vererek;

- Ne olmuş? Dedi. Tereddüdünü gizleme çabası kadının gözünden kaçmış mıydı? Bilemiyordu.
Kadın ‘ne olmuş?’ yanıtı karşısında sinirlenir gibi oldu ve fakat kendini tutmaya karar verdi. Son zamanlarda adam da bir tuhaf haller belirmişti. Belki demans başlangıcı bir şeylerdi. 

- Demans, bu yaşta.. hoş bu yaşta da görülüyormuş ya.. yine de zannetmem! Dedi kendi kendine kadın ve "Her zamanki ilgisizliği hepsi bu", diye sürdürdü iç konuşmasını.

Sustu. Elini çoktan indirmişti. Sallanır balkon sandalyesinde bir ileri bir geri sallanırken sezdirmeden adama bakıyordu. İlgisizliğini yüzüne vurmayı çok istiyordu ya.. yine de hastalıktan kaynaklanma bir durum olma ihtimali kendisini frenliyordu.

Adam bir depremin, bir tufanın, bir felaketin yaklaştığını seziyordu. Bunu defetmenin, ondan uzak durmanın yollarını kendince araştırmaya koyuldu. Kadın mutlaka okaliptüs ağaçlarının altındaki bankta oturan üç kişiyi göstermiş olmalıydı. Öyle olmalıydı zira o üç kişi ellerinde çekirdek paketleri yedikleri çekirdeklerin kabuklarını kaldırıma atıyorlardı. Kadının en sevmediği, en hazzetmediği şeylerden birini yapıyorlardı ve kendisine bu densizliği göstermek istemiş olmalıydı.

- Kocaman olmuşlar ama hala haylaz birer çocuk gibi yiyip içtiklerini yanlarındaki çöp kutusuna değil de yere atıyorlar.. hayır kendime gümanım (güvenim olsa) gelse gidip kulaklarını çekerdim, dedi adam.

Kadın şaşkınlıkla baktı adama;

- Kimin kulaklarını niçin çekiyorsun?

- Şu gösterdiğin bankta oturan zıpırları, dedi adam.

- Hangi bankta? Diye sordu kadın.

- Okaliptüs ağaçlarının altındaki bankta, dedi adam.

- Ben el âlemi sana niye göstereyim? Dedi kadın öfkeyle. Adam başını önüne eğdi. Çay bardağına uzandı. Şuan susmak en iyisiydi. Hiç yoktan yere ortalığı karıştırmanın anlamı yoktu. Gelecek tufan, kasırga, fırtına her ne halt ise bunun önüne geçmenin tek yolu susmaktı. Susmak içte de olup bitecek bir durum değildi elbet ve adam;

- Alzheimer, dedi içinden. Bu yaşta –henüz ellili yaşların başlarındaydı kadın- erken değil mi? diye sordu kendi kendine adam. Hastalık düşüncesinin yersizliği üzerine bir takım çıkarımlarda bulunmaya çalıştıysa da tersiyle karşılaşıyordu.

- Kesin Alzheimer.. yemek yerken elindeki çatala bakıp ‘elimde bu meret ne arıyor?’ der gibi bakmalar, ağzında lokmasını bir iki kere çevirip sonra durup ‘şimdi ne yapacaktım?’ der gibi olmalar.. bütün bunlar o mendebur hastalığın belirtileri değil de ne? Arada bir -ne arası sık sık- suratıma dik dik bakıp tanımaya çalışır gibi tavırlar.. saklamasına saklıyor da.. kahretsin bu da mı gelecekti başımıza? Hayır yani bu kadar erken mi? Soyunda sopunda kimsede rastlanmış değil ama.. demek ki ille de soyda sopta olması gerekmiyor bu mendebur illetin..

- Ne o yine daldın? Dedi kadın.

Adam kendine gelmek için silkelenmiş gibi yaptı, eşini yalanlayacak hali yoktu, varsın rol yapsındı, böyle yaparak gelmekte olduğunu sezdiği şeyi geciktirmeyi umdu. Bakışlarını çay fincanından kaldırıp kadına baktı. Ne desindi şimdi?

- Susmayı seçtim hanım, mı deseydi? Böyle bir söz kaçınılan fırtınanın gelişini hızlandırmaktan öte bir şeye yaramazdı ki.

- Bizim haytayı düşünüyordum, dedi adam, ilk aklına gelen buydu. Umarım yalanımı sezmez, dedi kendi kendine, bakışlarını kaçırdı kadından. Kadın;

- Ne olmuş bizim haytaya? Dedi.

- Daha ne olsun, dedi adam.. neredeyse iki hafta oldu.. hani evimize gelmiyor, kapımızı çalmıyorsun bari bir telefon aç, iki kelam et. Elinde akıllı telefon ve fakat kendinde akıl yok, sorumluluk yok.. insan anasını babasını arayıp sormaz mı? Ağaç kovuğundan çıkmadın ya müptezel!

- Daha neler, dedi kadın, daha dün akşam aradı beni, sana da selamı var, dedim konuşmanın ardından, ne çabuk unuttun? 

-Kesin demans, dedi kendi kendine kadın, bir yeis kapladı içini ve fakat adama belli etmemeye çalıştı. 

-Ne yaparım ben? Dedi kadın kendi kendine, Bu kadar erken mi başlayacaktı? Ne talihsiz bir başım varmış benim! Oğlanda gerçekten haytanın biri.. beni bu onulmaz hasta ile baş başa bırakır..

- Tabi, dedi adam, Tabi.. seni arar.. ama iş bana gelince.. beni niye aramıyor? Ben bostan korkuluğu muyum? Benim telefonum yok mu? Aa.. haksızlık yapmayayım.. işi düşünce arar.. şımarıklıklar sergiler.. ama hal hatır sormaya geldi mi.. ıııh! Ama seni arar!

- Ne o kıskandın mı? Dedi kadın yapmacık bir gülüşle!

- Nesini kıskanacağım.. ama insan yine de umuyor, istiyor..

- Söylerim, dedi kadın.

- Ne diye söyleyeceksin? Kendisi akıl etmedikten sonra ne kıymeti var.. ya şu zıpırlara ne dersin? Ulan hayvan hayvanken pisliğini toprağa gömüyor.. bunlar hayvan kadar olamıyor.. yiyip içip ellerindeki şeyleri  kaldırıma atıyorlar.. hayır, hemen yanı başlarında çöp bidonu olmasa hadi hoş göreyim.. hoş görülmez de hadi hoş göreyim.. ne terbiyesizler var ya!

- Takma kafana.. çayını daha fazla soğutma.. bir yudum daha al da, tazeleyeyim! Dedi kadın.

- İçmeyeceğim? Dedi adam somurtarak.

- Şimdi ne oldu? Dedi kadın adamın gönlünü almaya çalışarak.

- Bir şey olduğu yok! Dedi adam yapmacık bir alınganlıkla, Sen hangi üç kişiyi gösteriyordun? 

- Geçip gittiler, dedi kadın.

- Neleri garipti? Dedi adam.

- Hiçbir şeyleri? Dedi kadın.

- E niye gösterme ihtiyacı duydun? Dedi adam.

- Yürüyorken garip garip hareketler yapıyorlardı, dedi kadın.

- Nasıl garip hareketler? Dedi adam.

- Baktığını gören biri olsan, şimdi bu soruları sormazdın, dedi kadın. Yahut ilgili olsan.

- Kiminle ilgili olsam? Dedi adam.

- Boş ver, dedi kadın. Ayağa kalktı boş fincanını aldı, adamın yarım dolu fincanına baktı, onun fincanını alıp almamak konusunda karar veremiyordu. Adam gerçekten içmiyorum mu demişti, yoksa her zamanki gibi alınganlık eseri mi öyle demişti. Almaktan vazgeçti. 

Kapıya doğru yürürken kadın, adam;

- Bana çay vermiyor musun? Diye sordu. 

Kadın kapının önünde durdu. Dönüp bir yanıt verse miydi? Başını salladı mutfaktan içeri girdi.



Cemal Çalık, 16.03.2018,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları






Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı