"Güçlü bir Türkiye Kürtler olmadan var olamazdı, Güçlü bir Türkiye olmadan da Kürtler var olamazdı... İslam olmadan ikisi de olamazdı. Bu artık apaçık bir şekilde kanıtlanmış durumda."
Türkiye,
Suriye, Irak ve İran dışındaki Kürtlerin, özellikle Avrupa'da ve Amerika'da
yaşayan Kürtlerin bir kısmının PKK tarafından 'Diaspora' olarak kullanıldığı ve
bu Diaspora'nın da İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri ile ABD, Rusya ve İsrail
tarafından stratejik olarak yönlendirildiği, 'ateist bir devlet kurma vaadi'
ile özellikle son dönemde uluslararası etkinliği artan Türkiye'ye karşı
kışkırtıldığı somut bir şekilde ortada.
PKK'nın
Erdoğan'ın başlattığı 'Çözüm Süreci'ni ABD'nin ve Avrupa'nın isteğiyle sona erdirip
Türkiye'ye karşı terör faaliyetlerini arttırdığı 2015 yılından sonraki üç yılda,
Türkiye'den aldığı ağır karşılıkla yok
olma sürecine girmesi ile bahse konu Diaspora terör saldırılarını daha sivil
hedeflere yöneltti. PKK destekçilerinin Avrupa'da yaşayan Türkiyeli
müslümanların camilerine yaptıkları saldırıların Türkiye'nin Afrin
Operasyonu'nda zirveye çıkması 'paranoyakça
bir hırsla devlet kurmak' olarak pazarlanan ideolojik bir çılgınlık olarak
değerlendirilebilir. Ki bu çılgınlık
sadece Diaspora'nın yaşadığı bir sinir krizi de değildi...
Ekim 2015'te Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun katıldığı bir televizyon programında "'Fırat'ın batısına PYD geçmeyecek. Geçtiği anda da vururuz' dedik. 2 kere de vurduk" demesine karşılık HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "YPG Fırat'ı geçecek, sen de mal mal bakacaksın" diyerek cevap vermiş, ABD'nin ve Avrupa'nın belirlediği stratejiye uygun bir pozisyonla bugün Avrupa'da (genelde PKK terörünü destekleyen, polis otolarıyla gezdiren ve koruyan) polislere bile saldıracak duruma gelen Diaspora'nın çılgınlığına yön vermişti.
Aynı çılgınlığa
yakalanan Mesut Barzani'nin 25 Eylül 2017 yılında Telafer, Sincar, Musul ve Kerkük'ü de içeren
bağımsızlık referandumuna karşı çıkan diğer IKBY unsurlarını ve Türkiye'yi umursamayarak Peşmerge ordusu
kurmak, eğitmek ve silahlandırmak gibi açık hedeflerle kendisine 'yardım' eden
ABD'ye ve Avrupa ülkelerine sırtını dayaması tarihi bir fırsatın kaçırılmasına
neden olmuştu.
Oysa Barzani ile Erdoğan, 26 Şubat 2017'de İstanbul’da, Mabeyn Köşkü’nde görüşmüş, buna karşılık Barzani 22 Ocak 2016'da "Mevcut Ortadoğu sınırları belirleyen Sykes-Picot anlaşmasının yerine yeni bir anlaşma getirilmesi gerek" demiş olmasına rağmen yine Sykes-Picot anlaşmasını dayatan tarafların emrine girerek Türkiye'yi karşısına almış, Türkiye'ye ve Erdoğan'a ihanet etmişti; daha doğrusu ABD Barzani'yi Erdoğan'dan koparmayı başarmıştı... 15 Temmuz 2016 NATO-FETÖ darbesinin bastırılması bile Barzani'nin güçlü bir Türkiye'ye olan ihtiyacını hatırlamasına yetmemişti.
Türkiye ve İran'ın baskısı ile referandumun sonuçlarını ortadan
kaldıran Irak Federal Yüksek Mahkemesinin kararını kabul eden ve "Irak Federal Yüksek Mahkemesi'nin ayrılmayı yasaklayan kararına saygı göstereceğiz" diyen, sonrasında Başkanlık
yetkilerini kurumlara devreden Barzani, Türkiye ile ilişkilerini onarmak ve
yeni bir strateji belirlemek yerine Türkiye düşmanlığını sürdürmeye devam etti.
Bugün Mesut Barzani TSK ve ÖSO tarafından fethedilen Afrin'in düşüşünden
dolayı Süleymaniye'de üç günlük yas ilan ettirirken dönüşü olmayan yola
girdiğini, ateist bir organizasyonun küçük bir parçası olarak
itibarsızlaştığını göre göre de yoluna devam ediyor.
Kendisine bağlı medya organı
Rudaw, PKK- YPG-YPJ maskesi altında Afrin'de müslüman Türk askerine ve Türk-Kürt-Arap
Müslüman Suriyelilerin oluşturduğu ÖSO'ya karşı savaşan Hristiyan, ateist İngiliz,
Fransız, Kanadalı, İtalyan, Avusturyalı, Amerikalı teröristlere sempatiyi de aşan bir
yanlılık içinde destek veriyor, Türkiye karşıtı yayınlara ve kara propagandaya
dayalı bir yayın anlayışı içinde bulunduğu coğrafyadan iyice ayrışıyor. Kırk
yıldan fazla bir süredir PKK karşıtı görünmesine rağmen kendi topraklarında
PKK'nın yaşamasına izin veren Barzani bugün açık bir şekilde PKK destekçisi
durumunda.
Barzani,
ABD'nin ve Avrupa'nın vaat ettiği şekilde PKK'yı kendisinin liderliğinde
kurulacak bağımsız Kürdistan'ın Türkiye, Suriye ve İran'a karşı savaşan gerilla
kuvveti olarak görüyor. IKBY'nin özerkliğini yitirdiği bir süreci yaşadığı
halde Barzani hem ideolojik olarak hem de moral değerler açısından tam karşıtı
olan PKK-PYD-YPG ile organize bir planın parçası olduğunu gizleme gereği
duymuyor.
Bir
dönem Erdoğan'la eşgüdümlü olarak 'Çözüm Süreci' devam ederken Kasım 2013'te
Diyarbakır'a gelen Barzani 2017 yılı itibarı ile salt Kürtçülük üzerinden inşâ edilen bir dil
kullanmaya başlamıştı, eş zamanlı olarak Türkiye iç siyasetinde Barzani karşıtı
dili yaymaya çalışanlar vardı, Barzani, kendisi üzerinden Kürtçülük yapanlara
karşı Türkçülük yaparak Türkiye'yi 15 Temmuz öncesi parçalanmaya hazırlamaya
çalışanlarla ortak çalıştı.
Referandum sürecinde IKBY'de paylaşılan ve
Türkiye'nin güneydoğusunu da içeren harita artık Barzani'nin safını
netleştirmişti. Barzani, ABD, Avrupa ve İsrail'in arzuladığı bir şekilde bütün
bölge ülkelerine meydan okuyarak büyük bir kaosun tam içine girmişti... Bunun
bedelini de kullanılarak bir kenara fırlatılmak olarak ödeyecekti... Barzani'nin babasının halen Trump'ın danışma
kurulunda olan Kissinger tarafından kullanılma biçimi de aynıydı...
Gazeteci
Serdar Turgut, 19 Eylül 2017 tarihli Habertürk'te, gazeteci Daniel Schorr'ın açığa
çıkardığı bir belge ile ABD'nin Kürtlere ihanetini kanıtlamış, belgenin 7 Nisan 1991
tarihinde Washington Post Gazetesi’nde “Background to Betrayal” (İhanetin Perde
Arkası) başlığıyla yayınlandığını yazmıştı ve uyarmıştı:
"Mesud
Barzani’nin babası Mustafa Barzani, “Eğer mümkün olabilseydi 51’inci eyaleti
olmak isterdim” diyecek kadar Amerikan yanlısıydı ve ABD’ye çok güveniyordu. Başkan
Nixon ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger, iyi ilişkiler içinde
oldukları İran Şahı’na yardımcı olmak için Irak’ta rejim aleyhine bir Kürt
ayaklanması başlattılar. Mesud Barzani’nin babası Mustafa Barzani, “Eğer mümkün
olabilseydi 51’inci eyaleti olmak isterdim” diyecek kadar Amerikan yanlısıydı
ve ABD’ye çok güveniyordu.
Gizli
belgelerden öğreniyoruz ki, bu türlü gizli operasyonlarda şeytani bir zekâya
sahip olan Kissinger, İsrail aracılığıyla para ve silah yardımı yaptırdığı
Kürtlerin tamamen güçlenip yönetimi ele geçirmesini değil, sadece Irak
yönetimini zor duruma sokmak ve istikrarı bozmak istiyormuş. Bu nedenle
defalarca yalvarmalarına rağmen Kürtlere gereken düzeyde yardım göndermemiş. Bu
arada hem Kürtlerden hem de Irak tarafından binlerce insan savaşta ölüyormuş.
Bu operasyonu o dönemde devlette sadece CIA Başkanı olan ve daha sonra İran’a
büyükelçi atanan Richard Helms ve özel görevli Hazine Bakanı biliyormuş. Yönetim,
Hazine Bakanı John Connally’yi, Irak hakkında bilgi vermek için gizli biçimde
Tahran’a da yollamış. Ancak aynı yılın 5 Mart’ında İran ile Irak yönetimleri
anlaşınca Kürtler ortada kalmışlar ve Irak yönetimi öcünü almaya başlamış. Yine
birçok Kürt ölmüş. Washington’a sürekli yardım çağrıları geliyormuş. Kissinger,
“Bu bir ulusal güvenlik operasyonu, hayırseverlik yardımı değil” diyerek savaşa
soktuğu Kürtlere yardım ettirmemiş. Devletin elindeki belgede bunlar da var. O
günlerde yaklaşık 200 bin Kürt, Irak’tan İran’a kaçmak zorunda kalmış. Mustafa
Barzani, kanser olup tedavi için CIA tarafından Cleveland’daki Mayo Kliniği’ne
getirildiğinde bu ihanet konusunda konuşmaması için “ikna” edildi. Ve CIA
merkezine çok yakın olan bir evde ölünceye kadar Amerikalıların ihaneti
hakkında bir şey söylemedi. Oğlu Mesud’a bir şey söyledi mi bilinmiyor, ama
Mesud hâlâ olanları bilmiyorsa umarım bugünlerde bu tarihi hatırlasa iyi
olacak."
Barzani'nin
yası, Kürtlerin yası anlamına gelmiyor, tıpkı Barzani'nin kurucusu olacağı
Büyük Kürdistan'ın Kürtlere ait olmayacağı gerçeği gibi... Türkiye'de yaşayan
müslüman Kürtler, (Kasım 2015'te, PKK Silvan'da 2500 YDG-H'li genci silahlandırmış; ancak aileler 2300 silahı KCK'nın kapısına bırakmıştı...) hendeklerin kazıldığı, evlerin ve camilerin yıkıldığı kurşunlandığı Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de İslam, ahlak ve namus düşmanı
PKK'nın vaat ettiği devletin nasıl olduğunu görmüş ve bugün Afrin'de TSK ve
ÖSO'yu sevinçle karşılayan müslüman Kürtler gibi kararlarını vermişlerdi. Güçlü
bir Türkiye Kürtler olmadan var olamazdı, Güçlü bir Türkiye olmadan da Kürtler
var olamazdı... İslam olmadan ikisi de olamazdı. Bu artık Türkiye'deki Kürtlerin büyük çoğunluğunun Afrin Operasyonuna verdiği destekle (Erdoğan'ın 17 Mart 2018'deki Diyarbakır Mitingine yoğun katılım buna basit bir örnektir) apaçık bir şekilde
kanıtlanmış durumda.
Barzani
Batı'nın kullanışlı ve değersiz bir manivelası olarak yas tutmaya devam
edebilir, ama bu yas Kuzey Irak'taki, Kuzey Suriye'deki, Türkiye'deki Kürtleri
ilgilendiren bir yas değil, ateist, İslam düşmanı satanist bir PKK'nın ve Batı'nın
tuttuğu yastır. 18 Mart 2018'de gerçekleşen Afrin Zaferi, Batı'nın, Müslüman
coğrafyada akıtacağı kanların önünü kestiği için tuttuğu yastır.. Yas kendisini
tutanlarla beraber tarihin çöplüğüne gömülecektir.
Kürtlerin
geleceğinde Mesut Barzani yoktur ve olmayacaktır, ancak Türkiye büyük devlet
olduğunu bölgedeki tüm ayrıntıları özel olarak değerlendirerek gösterecek ve
adımlarını atacaktır.
Seçkin Deniz, 20.03.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-18,
Sorgulamalar
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.