Takdim
Kurtuluş Savaşı yıllarında yeni kurulan orduyu ayakta tutmak, ona moral verecek güçleri harekete geçirmek ve halkı işgal güçlerine karşı direnmesi için cesaret vermek için yapılmıştı İstiklal Marşı yarışması. Dönemin Eğitim Bakanı Rıza Nur, “Böyle zamanlarda milletler en güzel milli marşlarını yaparlar” diyerek marş yarışmasını açtırdığını anlatır hatıralarında. Yarışmanın tek şartı, gönderilecek şiirlerin Millî Mücadele ruhunu ifade etmesi olur. Kazanan yarışmacıya beş yüz lira ödül verileceği duyurulur. Beste yarışması daha sonra açılacak ve bu yarışmayı kazanan besteciye de beş yüz lira ödül verilecektir.
O sıralarda Dr. Rıza Nur’un yerine Maarif Vekilliği’ne getirilen Hamdullah Suphi, ilanın gazetede yayınlanmasının yanı sıra millî marş yazabileceği tahmin edilen şairlere ayrıca birer mektupla bildirildiğini de söyler. Son şiir gönderme tarihi olan 23 Aralık 1920’ye kadar 724 şiir Maarif Bakanlığına gelir.
Bu sonuçlar Hamdullah Suphi Beyi hiç memnun etmez. Çünkü devrin tanınmış şairleri yarışmaya katılmamış ve gelen şiirlerin hiçbiri Millî Mücadele’nin ruhunu ifade edecek güçte değildir. Bakan Hamdullah Suphi, Mehmet Akif’in marşa ödül koyulması nedeniyle katılmadığını öğrenince, şaire yazdığı mektupta ödül konusunun uygun bir şekilde çözümlenebileceğini söyleyerek yarışmaya katılmasını rica eder.
Çığlıkla gelen mısra
“O şiir bir daha yazılamaz. Ben de yazamam. Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un kaleminden çıkar İstiklal Marşı. İlk mısra, Hasan Basri’nin evine çay içmeye gittikleri sırada, huzursuz bir şekilde dolaşan Akif’in, sonra boş bir odaya geçip içeriden bir çığlık atmasıyla ortaya çıkar. Hasan Basri odaya girdiğinde kâğıt olmadığı için duvara yazılmış “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” dizesini görür. Böylesine sancılı ve güçlü duygularla yazılan sözler, 12 Mart 1921 tarihinde Birinci TBMM tarafından büyük bir coşkuyla kabul edilir.
Marşın, güfte yarışmasına 724 şiir katılmasına rağmen, beste yarışmasına sadece 24 besteci katılmıştır. Ahmet Yekta Madran, Ali Rifat Çağatay, Bedri Zabaç, H. Saadettin Arel, İsmail Hakkı Bey, Kazım Uz, Lemi Atlı, Mehmet Baha Pars, Mustafa Sunar, Rauf Yekta, Saadettin Kaynak, Zati Arca, Zeki Üngör gibi isimlerden oluşan listeden kolaylıkla bir beste seçilemez. Bir süre farklı illerde, farklı besteler söylenir.
Orkestra şefinin zaferi
Yarışmaya katılan bestecilerden Ahmet Yekta Madran, kendi bestesini bulunduğu Edirne’de söylemeye ve yaymaya başlar. İzmir’de müzik öğretmeni olarak bulunan İsmail Zühdü Bey de kendi bestesini İzmir’de söylemeye ve yaymaya çalışır. Ankara’da Osman Zeki Üngör’ün bestesi, İstanbul’un birçok bölgesinde Ali Rifat Çağatay’ın bestesi söylenir. Bu süreç birkaç yıl devam ettikten sonra, 1924 yılında Ali Rifat Çağatay’ın bestesi kabul edilir ve 1930 yılına kadar tüm ülkede resmi beste olarak çalınır. 1930 yılında meclis tarafından kabul edilerek değil, ani bir emirle Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün bestesi Milli Marş bestesi olarak değiştirilir.
Osman Zeki Üngör, bestenin yapılış hikayesini hatıratında anlatırken, bestenin sözsüz olarak ortaya çıktığını da belirtir. Muhtemelen bestedeki prozodi hataları ve ses ritminden daha ağır söylenmesi gibi onlarca hata buradan kaynaklanmaktadır. 10 kıtalık İstiklal Marşı’nın yalnızca ilk iki kıtası bestelenmiş, marşın armonik düzenlemesi Edgar Manas tarafından, bando düzenlemesi ise İhsan Servet Künçer tarafından yapılmıştır. 88 yıldır aynı beste, aynı hatalarla ve şiirin ruhunu öldüren tınısıyla okunmaya devam eder. Özellikle ilk iki kıtası hemen her ilkokul mezunu tarafından ezberlenmiş olan İstiklal Marşı’nın bestesi, Akif’in yazdığı ruhu da, verdiği mesajı da tamamen yok eder tarzdadır.
Farklı besteler de var
İstiklal Marşı’nın bestesinin uyumsuzluğu hep tartışılagelmiştir. Mehmet Akif’in vefatının 70. yıldönümünde (2007) Türkiye Yazarlar Birliği’nin bilgi şöleninde Reha Sağbaş, “Yalnızca iki kıt’ası müziklendirilmiş olan şiirin sekiz mısraındaki 117 hecenin 53 tanesinde prozodi hatası mevcuttur. Kelime gruplarının nağmeye denk düşmemesi demek olan periyot hatası ise 13’tür. Türkçe okuma kurallarına ters düşen vurgu hatası 14’tür. Budanmış veya kelime gruplarından doğan anlamsız hece veya hece gruplarının sayısı ise 12’dir” şeklinde bir açıklamayla bestenin düzensizliğine dikkat çekmişti. Bu hatalar her kesimden müzisyen tarafından bilindiği halde, değiştirilmesi teklif dahi edilemedi. Buna rağmen birkaç cesur besteci, İstiklal Marşı’nı kendi inisiyatifleriyle farklı bir tarzda besteleyip yayınladı. Bunlardan Ramazan Uçar’a ait olan beste Beştepe Külliyesi’nin tanıtım filmi müziğinde seslendirildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstiklal Marşı bestesiyle ilgili “En büyük üzüntüm bu emsalsiz marşın hakiki manasını yüreklere nakşedecek bir bestenin bulunamamış olmasıdır. O beste ile güftenin birbirini tamamlaması çok önemlidir. Burada bestekarlara büyük iş düşüyor. Temenni ediyoruz ki o da çıkar” demesi, beste tartışmasını yeniden gündeme getirdi. 1980 Anayasasıyla koruma altına alınan İstiklal Marşı’nın bozuk olan bestesinin gündeme gelmesi, muhalefet tarafından İstiklal Marşı’nın topyekûn değiştirileceği yaygarasına yol açtığı gibi, bu konu üzerinde kafa yoranları da heyecanlandırdı.
İstiklal Marşı’nın ruhuna uygun değil
İstiklal Marşı’nın bestesinin ciddi problemleri olduğunu yıllardan beri dile getiren Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, bu konunun sadece siyasilerin konuştuğu bir konu olmadığına dikkat çekti:
“İstiklal Marşı’nın bestesinin ciddi problemleri olduğunu herkes biliyor. Bu konu ciddi olarak gündeme geldiğinde, İstiklal Marşı’nın bir bütün olduğu, bestesiyle metninin birlikte koruma altında olduğu söyleniyor. Halbuki İstiklal Marşı’nın metni Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiştir. Kanun hükmünde olan budur ve 1980 anayasa metninde yer almıştır. Konu gündeme gelince ‘kötü beste, ama şimdi bunu değiştirmenin ne alemi var’ deniliyor. Şu da hakikat ki, bizim gibi yetmiş yaşına gelmiş olanlar bile hayatı boyunca İstiklal Marşı söyledikleri halde İstiklal Marşı söylerken sıkıntıya düşüyor, doğru okuyamıyor.
Günümüzde okunan beste İstiklal Marşı’nın manasına, ruhuna uygun değil. Metni okurken insan heyecan duyuyor, ama bestesiyle okurken bunu idrak edemiyor. Çünkü sözle beste uyumu yok. Bu beste başka bir sebeple yapılmış, sonra İstiklal Marşı’na uyarlanmaya çalışılmış, o da başarılamamış. Besteye kötü diyemeyiz, eğer bu sözler besteye bindirilmese güzel bir beste, ama bu sözleri bindirdiğiniz zaman olmuyor, dar geliyor elbise. Daha kolay akılda kalacak, toplu söylerken herkesin büyük bir heyecanla söyleyeceği bir beste yapılabilir. Burada tek tehlike, sağdan soldan aparma olmaması, özgün beste yapılsın, sözüyle uysun, söylerken heyecan hissedilsin, hata yapılmasın.
Değiştirilmesine karşı çıkanlar zannedersem yeni yapılacak olan bestenin Batı tarzı olmayıp, Osmanlı musikisi formlarında yapılacağından kaygı duyuyor olabilir. Bunun laikliğin elden gitmesiyle ilgili olduğunu sanmıyorum, İstiklal Marşı’nın her tarafı laikliğe aykırı zaten. Bir de değiştirene bakıyorlar, ‘bu iktidar değiştirirse kötü olur’ diyen bir cephe de var.”
Söz başka telden, müzik başka telden çalıyor
Yıllar önce Adil Düzen Marşı’nı besteleyen Dr. Ramazan Uçar, 2011 yılında İstiklal Marşı’nı da farklı bir formatta besteleyerek bu konuda atılacak adımlara öncülük edenlerden. Besteyle ilgili değişiklik konusunu muhalefetin “İstiklal Marşı değiştiriliyor” şeklinde gündeme getirerek kamuoyunu yanılttığını söyleyen Uçar, asıl meselenin müziğin sözlere uygun hale getirilmesi olduğunun altını çizdi:
“Matematik kesin bilgi ihtiva eden ve insanların kendi tercihlerine ve keyfiliklerine göre hareket etmeyen bir bilimdir. Asıl anayasaya aykırılık şu andaki besteden kaynaklanıyor, çünkü sözleri değiştiriyor. Akif’in yazdığı 8 mısralık sözler, 14 mısraya çıkartılmış. Bugün iki İstiklal Marşı var; birincisi Mehmet Akif Ersoy’un şiirinden kelimeleri yazıya dökülmüş olan aruz veznindeki orijinal olan, diğeri ise Osman Zeki Üngör’ün bestesinden yazıya dökülmüş olan bozulmuş serbest vezinli şiir. Düzgün olan bir şey bozularak anlamsız bir şiire dönüşüyor. Cumhurbaşkanının söylemiş olduğu şey, bozulmuş olan bir şeyi düzeltmektir.
Bozulmuş bir şeyin düzelmesi, peygamberi bir metottur. Bir doktor hastayı tedavi etmesi gerekiyorsa, hastalıklı olan kısımlarını tedavi eder ve hasta sıhhatine kavuşur. Bunun değişmesi demek çok önemli bir kaliteyi yakalamak demektir. Bu toplumun milli ve manevi değerlerinin, manevi motivasyonunun artması konusunda o aşkı, heyecanı, coşkuyu sağlaması açısından son derece önemlidir. Coşkulu bir insanın konuşmasıyla depresif bir insanın konuşması arasında toplumu etkilemesi açısından büyük bir fark vardır. Bu coşku, bu eser aracılığıyla kayboluyor. Söz başka bir telden çalıyor, müzik başka bir telden çalıyor. Şizofreni dediğimiz şey de budur zaten.
Mutlaka değişmesi lazım ve bunun kutsanmaması gerekiyor. Bu bir bestedir ve bir insan tarafından yapılmıştır. İstiklal Mücadelesi, Kurtuluş Savaşı, Milli Mücadele Batı’ya karşı verilmiş bir mücadeledir. Emperyalist Batı’ya karşı verilmiş bir mücadeleye yazılan marşın bestesinin, yine onların konseptinde sunulması yaman bir çelişki değil midir? Doğru olan, milli marşımızın, milli bir beste ile taçlandırılmasıdır.”
Yeni beste kısa sürede öğrenilir
İstiklal Marşı’nın 30 civarındaki bestesini sahnelerde icra eden ve yeni bir beste de kendisi yapan ses sanatçısı Mehmet Kemiksiz, farklı bir beste yapmasının sebeplerini ve bestesi okunurken neden ayağa kalkılmadığını anlattı:
“Yaklaşık 3 yıla yakındır kendi İstiklal Marşı bestemi icra ediyorum. Geçen sene Kültür Bakanlığına kendi bestemle icra ettiğim İstiklal Marşı’nın da bulunduğu çalışmamı sundum. Bakanlıktan tescilini alarak yayınladım. Geçtiğimiz Aralık ayında Akif’in vefatı münasebetiyle yaptığımız programda da icra etmiştim fakat sansasyon olmadığı için duyulmadı. 12 Mart’ta Beykoz Belediyesinin daveti üzerine gittiğim programda Akif’in başka eserleriyle birlikte bu bestemi de okudum. İstiklal Marşı’nı okumadan önce şu anda kullanılan bestenin Zeki Üngör’e ait olduğunu, bir takım müzikal problemleri bulunduğunu, kendi marşımı onun yerine koymak için yapmadığımı söyledim. Alternatif marş algılamasını ortadan kaldırmak için böyle bir konuşma yaptım. Bu besteyi yapma amacım bunun yapılabilmesinin yolunu açmaktı sadece.
Resmi marşımız olmadığı için ayağa kalkarak dinlemenin bir manası olmadığını da söylemiştim. Çünkü sadece resmi marşlar ayakta dinlenilir. Bu marşın sadece Akif’le benim gönlümün buluştuğu bir besteden ibaret olduğunu söyledim. Bunu belirtmeme rağmen konuştuklarım çarpıtılarak haberleştirildi. Bir gün sonra Cumhurbaşkanımız o sözleri söylediğinde bizim bestemiz ve Beykoz’daki görüntüler ana haberlerde dönmeye başladı.
Değiştirme kelimesi ve İstiklal Marşı’nı yan yana getirdiğiniz zaman, algı direkt olarak marşın tümden değiştirilmek istendiğine gidiyor. Oysa İstiklal Marşı’nın sözü zaten anayasal koruma altında ve onu kimse değiştiremez, değiştirmeyi teklif dahi edemez. Müziğinin değişmesinde bir sakınca görmüyorum, çünkü bizim için metninin altındaki anlam önemli. Yeni bir beste yapılırsa, kabul edildiği günden bugüne kadar düzgün okunması öğrenilememiş bir marştan daha kısa sürede öğrenilecektir.”
Sevda Dursun, 28.03.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk Yayınlandığı yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.