Yaşar Taşkın Koç'tan.... Di'li Geçmiş Zaman
26 Haziran 2015, Cuma
Böyle basitleştirince aklımız da çabucak kanıyor.
Formül dediğin de en çok bu işe yarar zaten.
Demek ki Meclis Başkanı'nın belirleneceği Salı ve Çarşamba günkü seçim turlarında çıkacak sonuç bize kurulacak koalisyonun büyük ipuçlarını da verecek.
Yok, öyle değil ama…
Şu an itibariyle Meclis Başkanı'nın kim olacağının netleşmesi hiç de bir koalisyona işaret edileceğini göstermiyor.
Ankara'daki hava her partinin kendi adayını destekleyeceği; son turda en çok oyu alanın kazanacağını gösteriyor.
Son turda belli ki AK Parti adayı ile muhtemelen CHP adayı Deniz Baykal yarışacak.
AK Partili adayın kaybetmesinin tek yolu üç muhalefet partisinin de birleşip finale kalan Baykal (veya küçük bir sürprizle MHP adayı İhsanoğlu) için firesiz oy kullanması.
Dolayısıyla koalisyonun işaretini vermeyecek Meclis Başkanlığı seçimi. Ama eğer Baykal kalırsa HDP ile MHP aynı adayda birleşecek mi (ya da sürpriz yapıp İhsanoğlu kalırsa HDP MHP'nin adayına oy verecek mi) göreceğiz.
Elimizde formül yok; heyecanla ve belli ki çok gülerek izleyeceğimiz bir yarış var.
Bu arada AK Parti'nin adayı kim olacak, siz bu yazıyı okurken öğrenmiş olacaksınız ama henüz açıklanmadı; muhtemelen Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ya da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın adını dün iftar sonrasında açıklamış olacak Başbakan Ahmet Davutoğlu.
Benim kişisel tahminim Nabi Hoca'nın aday gösterileceği yönünde ama belli olmuyor bu işler.
İç politikadaki merak edilen soruların yanıtlarını henüz bulamadığımız bu günlerde ısrarla Suriye sınırında olup bitenlerin geleceğimizi daha fazla şekillendireceğine dikkat çekmeye çalışıyorum bir yandan da.
Ankara'da koalisyon mu, kiminle, yoksa erken seçim mi sorularının cevaplarını ararken bir o kadar da Tel Abyad ve Çözüm Süreci'nin geleceğine dair neler düşünülüyor anlamaya çalışıyoruz.
Sadece biz gazetecilerde değil bütün partilerde var aynı zihni kargaşa. Örneğin HDP dar kapsamlı toplantılarında Türkiye'nin olası bir müdahalesine karşı nasıl tavır almaları gerektiğini sandığınızdan daha çok tartışıyor. Ya da her açıklamasını ağır şekilde “düzelten” Kandil'den gelen açıklamaları.
Korktuğumuz başımıza geliyor beklendiği gibi; dün sabahtan başlıyor Kobani'de saldırılar, çatışmalar.
Işid beklenmedik bir baskınla yeniden boy gösteriyor.
HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ'ın da formülü hazır; “Hükümet yaptı. Hem de bizi kıskandığı için…”
Bölgenin yedek partisi Demokratik Bölgeler Partisi de her yerde teyakkuzda olduklarını otomatik olarak açıklıyor derhal.
Hem “Akape'nin ortağı Işid Türkiye topraklarından girmemiş miydi?”
Sonra kamera görüntüleri bu tezi çürütünce “Kameraların saldırı anını çekmesi nasıl mümkün oldu?” fazına geçiyoruz.
Güvenlik kamerası olup 24 saat çalıştıkları anlaşılınca geçici bir sessizlik oluyor ama ne gam; istenen oldu mu, oldu…
Artık uzun zamandır gerçeklerle işimiz yok.
Önemli olan hele ki şu iletişim hızında lâzım olan yalanı yayıp geçmek.
Gereken tek şey hazır formülleri her duruma uyarlamak ve aynı bakış açısını sürekli ama sürekli bağırmak.
Işid'in, Ankara'nın desteklediği Suriye'deki diğer muhaliflerin işini her seferinde nasıl zorlaştırdığı gerçeğinin önemi yok.
ABD uçaklarının PYD Işid'le savaşırken hemen gökte belirmesi ama Işid muhaliflerle çarpışırken hiç ortaya çıkmamasının da bir önemi yok.
Recep Tayyip Erdoğan üzerine artık ne kadar uzun zaman önce başladığını hatırlamadığım dış-iç ortak yapım algı operasyonlarının her vesileyle sürüyor olmasını da anlatmak mümkün değil.
MİT Müsteşarı olduğunda Hakan Fidan için coşturulan kampanya son iftar yemeği tartışmasında olduğu gibi dikkat çekici bir şekilde Diyanet İşleri Başkanı Görmez kareye girince tekrarlanıyor.
Merkezinde Erdoğan'ın olduğu ve belirli dönemler belirli isimler üzerinden eklemelerle süren bu kampanyalarla başa çıkılır mı? Çok zor…
Bir iftar yemeğini kişi başına beş yüz bin liraya yediren aydınlar, basın, buna inanan yüz binler oldukça çok çok zor.
Siyasette bununla yaşarsınız. Biz bizeyiz nihayetinde.
Ama işler elin oğlunun planlarına uyup, bölünme, bağımsızlık, sınırın ötesine buradan taşıma suyla; gökten Amerikan yardımıyla Kürdistan kurma gibi hayat memat meselesi haline gelirse algının, kampanyanın, çarpıtmanın sınırlarına da ulaşırsınız.
HDP'nin bütün kökleri, bağlantıları, organik ilişkileri ve bugünkü bütün bileşenlerinin gençken öğrendiğini iyi bildiğim cümleyi burada kurayım, nasıl olsa en çok onlar anlayacak.
Ne diyordu Mao; “İktidar namlunun ucundadır…”
Umarım inşallah Allah korusun bütün kalbimle temenni eder ve dilerim ki bu cümleyi “yaşamak” zorunda kalmayız ne Türk ne Kürt… Hiçbirimiz…
Yaşar Taşkın Koç, 01.04.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Ankara'nın Ruhu
Yaşar Taşkın Koç Yazıları
Takip et: @yasartaskinkoc
Sonsuz Ark'ın Notu: Yaşar Taşkın Koç Beyefendi'nin yazılarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 16.07.2015
İlk Yayınlandığı Yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.