"Kafasında bir şimşek çaktı. İnsanın kendisine gelebilmesi için yabancılaşma kaçınılmazdı. Bunu düşündü, ama düşündüğü şeyin mahzurlu tarafları da beynine hücum etti."
Yürürken kendini
hissetmiyordu. Dalmış, aklı başından gitmiş bir halde yürüyor, fakat yürüdüğünü
veya nereye yöneldiğini dahi bilmiyordu. Tam kendinden geçmiş bir hali vardı;
sadece ayakta durup adım atıyor, bazen yalpalasa da dengede durmayı beceriyordu.
Bu hâlin ne kadar sürdüğünü anımsamakta zorlanıyordu. Ta ki bir ses onu kendisine getirene kadar!
Kafasında bir şimşek
çaktı. İnsanın kendisine gelebilmesi için yabancılaşma kaçınılmazdı. Bunu
düşündü, ama düşündüğü şeyin mahzurlu tarafları
da beynine hücum etti.
Döndü, sese yöneldi:
"Çok mu belli oluyor ya?" dedi.
"Evet, seni tanımasam bu meczup kim diye kendime sorardım", dedi sesin sahibi...
"Ben de tam bilmiyorum, ama beynimi kemiren bir şey var... Sanırım o beni bu kadar etkiledi ve hiçliğin anaforunda gezinmeye çıktım. Belli bir güzergahım da yok zaten.. kendimle kavga ederken başka şeyi de görme yetimi kaybedeli çok oldu..."
Seslenen kişi, "Nedir seni bu kadar kendinden geçiren şey?", diye sordu...
"Hiç sorma! Senin de başın ağrır sonra..." diye cevap verdi.
"Olsun!" dedi öteki, "Sen söyle belki birlikte kayboluruz, seni yalnız bırakacak değilim ya...".
"Şu ayrımlar, hayatla ilgili, düşünce ile ilgili metafizik ile ilgili felsefe ile ilgili vesaire... Çok somut bir şeyin çok soyut bir metafizik durumla ilgisi var mı, yok mu? Onu düşünüp duruyorum. Bütünlük, nasıl bir şey? Bu bütünlüğü parçalarının toplamı olarak mı algılayacağım, yoksa bütün parçalardan fazladır diye söylenen cümleyi mi dikkate alayım... Öyle işte düşüncede kaybolmuştum ta ki sen seslenene kadar..."
Güldü arkadaşı:
"Dert ettiğin şeye bak ya... Kim bulmuş ki sen kaybedesin... Sorun ettiğin şeyin tam bir karşılığı yok ki... Ancak kalbin derûnunda oluşan hads ile hareket ettiğinde, yani varlıkla karşı karşıya kaldığında hissettiğin o tecrübe var ya işte o, ki zaten dile getirilmesi bambaşka bir olay... Dile getirenlere de hâkim unvanı veriyorlar. Hem çok tabii güncel ve sıradan bir durumun çok sıra dışı ve olağanüstü bir durumun aynası olma ihtimali her zaman vardır da... Kendini kaybetmiş kişi, ama bu tecrübeyi başkası yaşamadığı sürece bu söylediklerini dahi anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zor oluyor. doğru.." dedi arkadaşı ve devam etti:
"O yüzden
ma'kuliyet aranır düşüncede... Herkesin anlayabilmesinin şartlarını taşısın
diye... Ama tecrübe, eğer ma'kul bir veçhesi ile dile konu edinilmezse
anlaşılması çok zor olur."
"Hiçlik ile bir karşılaşman oldu mu?" diye sordu seslenilen kişi...
"Hiçlik...", dedi, diğeri ve başladı anlatmaya:
"Hiç, öncelikle
birden fazla anlama gelebilir. Kullanıldığı cümle içinde kendi anlamını bulur.
Bu yüzden hiçliği tek bir anlama irca etmek doğru olmaz... Örneğin; biri
arkadaşına; sen bir hiçsin dediğinde; kastettiği şey olup biten her ne ise o
şey konusunda etkisiz eleman durumunda olduğunu betimlemektedir. Sufiler, hiçliği varlığını mutlak varlık karşısında yok mesabesine
taşıdıklarında hiçliği yaşamış olurlar ve hakikat ile karşılaşmış sayarlar
kendilerini. Öyle işte, görüldüğü gibi çok farklı anlamlarda
kullanılabiliyor... "
Kendini yitirmiş kişi:
"Ya zihnimi tam
olarak meşgul eden önemli konulardan biri de bu!" dedi... "Öyle bir an geliyor ki, bir kelimenin
sonsuz anlamının olduğunu idrak ediyorum. Öyle bir şey ki kelime sonsuz anlama
geldiğinde bunun anlamının tespiti çok mu zorlaşıyor diye hafakanlar
geçiriyorum. Ama sonra bakıyorum, edebiyat metinlerine, felsefi metinlere, aynı
kelime farklı anlamlarda kullanılıyor ve bir karmaşa da oluşturmuyor. O zaman
teskin oluyorum, ama ahali, kelimeyi aynı anlamda kullandığında sorun başlıyor,
bir sürü eveleme ve gevelemenin nedeni
haline dönüşüyor. Hâlbuki bilmemek bir anlamda bu konuda daha avantajlı
olmalıydı, ama olmuyor... Aslında insanların hikâyesi olduğu gibi
kelimelerin de hikâyesi var; öyle bir hikâye ki her duyguda her düşüncede ve
her eylemde sürekli kendini yeniliyor ve yeni anlam katmanlarına zemin
hazırlıyor. Fakat bunun fark edilmesi zor, yaşanılması ise kolaydır. Tıpkı
hayat ile metafizik hayat arasındaki ilişki gibi..."
"Nasıl?" diye sordu arkadaşı.
"Sıradan bir insan düşün; dini duygusu güçlü, çok bilgiye ihtiyaç hissetmeden de ahlakı çok üst seviyede yaşayabiliyor. Ama o çok bilenler ahlak söz konusu olduğunda sınıfta kalmakta gecikmiyorlar. Bu belki de içinde mevcut hale geldikleri kültürel kodların sağladığı zeminle ilişkili olabilir, ama yine de farkındalık onları bu beladan uzak tutmalıydı, ama nerede!"
"Neyse seni durdurdum, ama bir çay içiremedim" dedi arkadaşı,
"Yok ya en iyisi
sen beni bırak, ben kendimde kaybolmaya devam edeyim... Bu konuşmadan da bir
sürü şey aklıma takıldı. Çözüme devam, ya kaybolurum ya da ma'kul bir çerçeveye
ulaştırabilirsem insanlığı aydınlatırım, bu yüzden kaybolmam, inşallah hayra
tebdil olur..."
Abdülaziz Tantik, 15.04.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.