16 Nisan 2018 Pazartesi

SA5962/KY58-GÖKA92: Genç Kalmanın Yüceltilme Çağında Yaşlılık

"Biz Türkiye’de Kuzey ile Güney’in tam orta yerinde duruyoruz. Riskler kadar imkânlarla çevriliyiz. Geleceğimiz, bu arada yaşlılarımızın geleceği nasıl adımlar atılacağına bağlı..."


Bugün yaşlılığı, tevellüde bakarak tanımlıyoruz. 65 yaşını geçmiş olanlara yaşlı diyoruz. Son zamanlarda 85 yaşın üstündekileri diğer yaşlılardan ayırt etmeye çalışan bilimsel girişimler yapılıyor. Ama konu sanıldığından da karışık, yaşlılığın daha tanımında bile sorunlar bulunuyor. Çocuklarda olduğu gibi değil yaşlılarda durum, yaşlılar arasında benzerliklerden daha çok farklılıklar var. 

Takvim yaşı, çoğu zaman ortak noktaları saptamada işe yaramıyor. İnsan hissettiği yaştadır diye boşuna denmiyor. Gençlerden hiç farklı olmayan süper yaşlılar ve bazı toplumlarda ortalama ömrün modernlik öncesinde bile hep yüksek olması, yani yaşlılığın genetik bir boyutunun da bulunması işleri daha da karıştırıyor.

Yaşlılık, yalnızca tek bir insanı ilgilendiren biyolojik ve psikolojik değil aynı zamanda toplumsal, kültürel bir süreç. Bir bakıma bir kültürün içinde ve o kültürün ölçülerine göre yaşlanıyoruz. Zira yaşlının kim olduğuna, yaşlının nasıl davranması, yaşlıya karşı nasıl davranılması gerektiğine karar ver(dir)en en nihayetinde kültür oluyor. Her toplumun ve kültürün yaşlılık tanımı, yaşlıya ve yaşlılığa bakışı farklı… Tarihte tam bir yaşlı egemenliği (gerontokrasi) ile yönetilen toplumların yanı sıra, yaşlılarını ıssız yerlerde ölüme terk eden topluluklar da görebiliyorsunuz.

İnsanlık tarihinin önceki dönemlerine hiç benzemeyen yepyeni bir dünyada yaşıyoruz; henüz bu dünyayı anlayabilmiş değiliz. Üstelik de “elimizden kaçıp giden“, biz tam anladık derken değişiveren bir dünya bu. Bırakın anlamayı, yakalaması bile çok zor olan bu dünyada, kesin olarak bildiğimiz şeylerden biri de insan ömrünün uzama istidadı içinde olması. İnsan ömrünün uzaması, yaşadığımızı zamanların alamet-i farikalarından birisi. İnsan ömrü uzamakla kalmıyor, aynı zamanda yaşanılan değişimlerin ana sorumlusu olarak görünüyor.

Evet, artık çok bilinen bir gerçeği biz de tekrar edelim. Edelim ki zihinlerimize çivi gibi çakılsın. Yaşlı nüfus, başta yaşam beklentisi yüksek olan gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada giderek artıyor. Önümüzdeki yıllarda yaşlıların hem sayısının hem nüfustaki payının hızla yükselmeye devam edeceği, yaşlıların günümüzü kat kat aşan oranlarda artacağı uzmanlar tarafından vurgulanıyor.

Bugün yaşadığımız dünyaya elimizden kaçıp gidiyorken derken sadece değişimin akıl almaz hızını değil aynı zamanda çetrefil oluşunu da kast ediyoruz. Bu çetrefil görüntü, yaşlılığa bakışta, yaşlıların durumunda da kendisi gösteriyor. Bir yandan sürekli olarak gençliği, sağlıklı genç bedenlere sahip olmayı, ol(a)masan bile öyle görünmeyi özendiren girişimler, her yerde göze çarpıyor. Yaşlılığın itibar kaybettiğine, hatta yaşlı olmanın nerdeyse suç olarak görüldüğüne dair bir izlenim alınıyor. Yaşlandıkça ister istemez üzülüyorsunuz. Yaşlanmamak için her şeyi yapmak mubah hale geliyor. Ama bir yandan da para ve bürokratik gücün yaşlılarda olmasının yol açtığı manzaralar var. Mesela Batı ülkelerinin sağlık harcamalarında, şizofreni gibi gençlerde görülen hastalıklardan ziyade bunamanın önlenmesine daha çok ödenek ayrılıyor. Kimileri bu durumun hiç de çelişkili olmadığını, hem gençlerin hem yaşlıların pekâlâ bir kendine hayranlık, narsisizm kültüründe birleştiklerini öne sürüyor. Genci, yaşlısı bu toplumda herkes, narsis olma eğiliminde diyorlar.

Yaşlı insanlar, yalnızca sayısal olarak artmıyor, dünya ekonomisini kökten sarsacak yepyeni bunalım ve değişimlerin temelinde de dünya nüfusunun yaşlanması bulunuyor. “Yepyeni bir sınıf doğmuştur. İnsanlık tarihinde ilk defa, toplumlarımız ekonomik olarak faal olmayan, yaşı ilerlemiş, fakat oy veren büyük bir grup içerecektir. Bunlar sağlık gibi pahalı sosyal hizmetlere gereksinim duyan ve gelir kaynakları büyük ölçüde devlet olan kişilerdir” diyen Lesser Thurow, tam da bu gerçeğe işaret ediyor. Ve bu gerçeği, dünya ekonomisindeki yeni gelişmelerle birlikte okumak gerekiyor.

Ekonominin ana faili olmak için artık üretim süreçlerinde bizzat yer almak gerekmiyor. Borsadaki hisselerinizi ya da diğer yatırım araçlarını düzgün politikalarla yönetebilmeniz halinde ekonomik bir aktör olmanız pekâlâ mümkün. Zengin Kuzey ülkelerinin yaşlıları bu anlamda, dünya ekonomisinde ciddi bir güç teşkil ediyorlar. Oralarda yaşlılar, ekonomik güçlerini çarçur ettirmemenin hesabı içindeler. Ekonomik olarak asıl zor durumda olanlar, önlerinde uzun bir ömür olmasına rağmen hiçbir gelecek planı yapamayan genç işsizler… Yani zengin Kuzey ülkelerinde yaşlıların eskisine göre durumunun kötüye gittiğini söylemek pek mümkün görünmüyor. Ama yoksul Güney’de yaşlılar toplumun en mağdur kesimini oluşturuyorlar. Öyle görünüyor ki mağduriyetleri giderek aratacak.

Biz Türkiye’de Kuzey ile Güney’in tam orta yerinde duruyoruz. Riskler kadar imkânlarla çevriliyiz. Geleceğimiz, bu arada yaşlılarımızın geleceği nasıl adımlar atılacağına bağlı...


Erol Göka, Prof. Dr, 16.04.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Uzaklardaki İnsan,
Erol Göka Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Erol Göka Beyefendi'ye, birey ve toplum sağlığı açısından çağın sorunlarına  'iyi' geleceğini düşündüğümüz değerli yazılarını bizimle paylaştığı için teşekkür ediyoruz. Seçkin Deniz, 05.06.2017



İlk Yayınlandığı Yer; Yeni Şafak




Sonsuz Ark'tan


  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı