"Seni geçmişin labirentli yollarında aramış da çikolatasına iddiaya girmiş çocukluk arkadaşını 'düşünsel öteki’liliğe harcama."
İki kadın sarılıyor yıllarca görüşmemiş olmamın hasretiyle. Birbirlerinin yüzüne bakıp sonra gülümseyerek tekrar sarılıyorlar yılların açığını kapatmak istercesine. "Sen otur önce, yok vallahi önce sen otur" derken konu bıyıkları terlemiş oğullara, evlilik çağına gelmiş kızlara geliyor. Allah onları bağışlasın, iyi insanlara denk getirsinler de bittikten sonra konu ‘Eee ne olacak bu ülkenin hali?’ne geliyor…
Hüseyin Efendi de kahvehanede gazetesinden başını kaldırıp aynı vakitlerde aynı soruyu soruyordu karşı masadaki Rüstem’e. "Ne olacaktı bu ülkenin hali?... Yılların kahvecisi olayın gideceği yeri çok iyi bildiğinden hemen el atar; “Beyler çaylar çok taze!”
İki kadın kiraların ne kadar pahalılaştığını anlatır, ekonomi okuyan oğlunun tahminlerinden bahseder biri. Diğeri “Ama” der, "Ama herkes baksana altına araba çekiyor bu nasıl krizmiş ki… Bizim kız siyaset okuyor hem." "Siyaset, boğulmak üzereyken bile her şey yolundaymış gibi gösterebilme sanatıymış", der diğeri.
"Sen bu çaylara karbonat mı koymaya başladın? Sen de değiştin be kahveci!" diyerek homurdanır Hüseyin Efendi: “Bir çay içeceğiz altı üstü ağız tadıyla hep bir katakulle, hep bir yolsuzluk. Zaten balık baştan kokar.” Hasbinallah çeker Rüstem, sonra der ki: “Gazetelere bak bakalım Mars’ta su bulunmuş mu? Memnuniyetsizleri ülkeden değil tamamen dünyadan gönderelim. Siz de rahat edin biz de!”
Bir mesaj düşer Hatice’nin hesabına: “Sabahları törene geç kaldığımda arkada kalmayayım diye en önde çantasıyla bana yer tutan sensen gülümse!” diye. Film hızlıca geriye sarılır, hatıralar tazelenir. Lades tuttuğu, her defasında kaybettiği için kendisine çikolata aldığı arkadaşı aklındaydı. "Vay be," dedi. "Ne güzel bir nimetmiş arada uçakla on saatlik mesafe olsa da okul arkadaşının bir tık yakınında olması…"
İki kadın ikinci görüşmeden sonra birbirine,“Çok değişmişsin!” dediler hayal kırıklığıyla. 'Değişmişsin', yani, ‘Benim gibi düşünmüyor, benim inandığım gibi inanmıyor, benim oy verdiğim partinin kurtuluş reçetesini uygulamıyorsun’ demek oluyor. Keşke aşırı hürmet gösterip birbirlerine baş köşe hazırlamasalarmış, aşırı sevgi gösterip ikinci kez sımsıkı sarılmasalarmış. O zaman ‘farklı mahallelerin insanıyız’ı anlayabilirdi limonatayı ikram eden garson.
Belki Hüseyin Efendi fanatik okuyucusu olduğu gazetesinden aldığı talimatlarla gözüne kestirdiği Rüstem’e, ortadan kaldırıldığında dünya pırıl pırıl bir yer olacakmış gibi bakmasaydı mesela. Elinin yetişemediğine dili de yetişmiyordu Hüseyin Efendi'nin. Rüstem, her gün kahvede gördüğü ve bir gün görmese yokluğu boşluk yaratacak bir adamdı oysa onun için. Rüstem ise... kahveden çıktıktan sonra manava uğrayacaktı, telefonda karısı yoğurt isteyecek, akşama da kızı okul gezisi için para isteyecekti. Hüseyin Efendi de yalnızlığına çekilecekti kahveden sonra. Ölmüş karısına kızacak içinden kendisinden önce öldüğü için. Artık askerlik anıları da, öğretmenlik anıları da tozlu bir nostalji ve herkesin toza alerjisi var. Çocuklarının mesela, onlar hep çok meşgul…
Rüstem ona çocuklarından daha yakın. Bunu iyi biliyor Hüseyin Efendi. Kavga edebileceği biri var hayatında ve korkuyor da bunun şükürsüzlüğü çıkacak bir yerinden. Düşüncenin farklı mahallelere yerleşmesi aynı çay ocağından çay içtikleri gerçeğini nasıl örtebilir ki? Şükürsüzlük bu Hüseyin Efendi, sen de biliyorsun. Rüstem abi kızgınsın ama söyleyeyim ben yine de senin gibi düşünmeyenlerin hepsini bir uzay mekiğine doldurup gönderirsen Mars’a dünya daha iyi bir yer olmayacak. Kendi fikrinden olan insanlara bağırırsın gün gelir, duyma sana gazete manşetleriyle bağıranları. Siyaset mahcup eder Rüstem böyle zamanlarda. Gün gelir düşünceler partilere, partiler kişilere indirgenir ve tüm söylenecekler kendinle aynı koşullarda yaşayanlara kusulur.... Ama diyeyim ben sana Rüstem, bizi bu hatırsızlık mahvedecek…
Biz sıradan insanlarız Hatice. Sosyal medya hesaplarında botoks mimiklerle yazıyoruz hepimiz, samimiyetsiz. Seni geçmişin labirentli yollarında aramış da çikolatasına iddiaya girmiş çocukluk arkadaşını 'düşünsel öteki’liliğe harcama. Hiçbir pratik ortaklığın olmayan insanlarla kurduğun ortaklıktan daha evladır sana ön sırada yer tutmuş arkadaşınla olan fikirsel uzaklığın. Sahip çık anılarına, hatırâlarına.
Biz önemli adamlar değiliz cem'i, cümle, cemaat… Kızının düşüncesi, oğlunun tahsili sana değer verip karşına gelmiş oturmuş dostunla arana girmesin. Sımsıkı sarılmışken onu itmemelisin. '
Ahretlik' diye bir şey vardı eskiden, ahrete inanan insanların dostluklarında. Dünyevileşince ilişkilerimizdeki bu zariflik ölüp bitti.
Zeynep Karataş, 19.04.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Kendime Söylediğim Şeyler
Sonsuz Ark'ın Notu: Zeynep Karataş Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. 29.03.2018, Seçkin Deniz
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.