"Her Kudüs’e yönelik veya Gazze'ye yönelik ya da Filistin’e yönelik bir saldırı olduğunda anlık tepkiler ortaya koymak sonra hiçbir şey olmamış gibi normal hayata dönmek… Bu mudur?"
Kudüs, Ey Kudüs...
Ruhumun titrek elbisesi Kudüs…
Gönlümün fermanı ve dizlerimin dermanı Kudüs, hem çıplak kaldım, hem fermanı kaybettim, hem dermanı ellerimle yok ettim…
Kalbimin emeli Kudüs… Kalbimin emelini değiştirdim, dünya çok tatlı geliyor. Hayallerimi süsleyen Kudüs yerini tatil beldelerine, güzel ve şık elbiselere, eğlenilecek mekânlara ve gezilecek diyarlara bıraktı.
Ey Kudüs, Kudüs diyen diller kurudu, ama kuruduklarının bilincinde olmadıkları için bir kuru gürültü olarak seslerini çıkardıklarından dolayı da o ses kulaklara ulaşmıyor…
Ey Kudüs, parçalanmış yürekleri bir araya getirecek bir ruhu üfleyecek dindarlarımız yerini dini dar olanlara bıraktığı için heyecan dalgası oluşturulamıyor ve her gün biraz daha Kudüs’ü kurtarmaya dönük umudu tüketiyoruz…
Ey Kudüs… Senin kıymetin üzerinden nemalanan iktidarların haddi hesabı yoktur. Her iktidar söze Kudüs diye başlayarak kendi iktidarını sağlamlaştırmanın yolunu bulur. Her aydın, Kudüs diyerek kendi sözünün yükseklere çekilmesine zemin oluşturmanın gayesini güder. Her tüccar, Kudüs diyerek daha çok Müslümanlara mal satmanın zeminini kaybetmek istemediğini belirginleştirir. Her yazar, Kudüs diyerek kitaplarının daha çok satılmasını arzular…
Ey Kudüs, seni kurtarmaya çalışanların kurtulmalarının imkânsızlıklarını anlamaları dahi şu an çok zor… Yetim, mağdur, mazlum Kudüs, gözyaşlarını silecek bir ana şefkati bulunamıyor… Evlatlarının kanları yerde kalıyor, gözyaşlarını silecek ümmet ise kış uykusunda… Ey Kudüs, sana yönelen her saldırıda Müslümanlar kendi konforlarının zora girdiğini düşünerek kalabalık bir ses çıkarıyor, ama sadece kuru gürültü… Bu yüzden de bir türlü Kudüs’ün gözyaşları dinmiyor, kanının akışı kesilmiyor…
Ey Kudüs, haberlerde her İsrail saldırısı olduğunda İsrail’e kin kusanlar, kendi rahatlarının kaçtığının şuurunda olarak kin kusuyorlar. Kimse kendi rahatının kaçmasını istemiyor, ayrıca gençliğinin duygusal zeminini hatırlamanın hoşuna giden bir kalabalığın tepkisi de göz ardı edilmemeli tabii ki…
Ey Kudüs, sonra hep birlikte ağlaşarak Kudüs niye kurtulmuyor diye naralar atıyoruz. Şu eylemlere katılan, on binler, yüz binler, milyonlar sadece İsrail ve İsrail destekçisi ülkelerin mallarına ambargo koyup almıyoruz diye sağlam bir irade beyanında bulunsalar, mesele kendiliğinden çözülecek… Ama konfor bu çağın en büyük putu, kutsalı, terk edilebilinir mi? Hayır!
Ey Kudüs, sana duyarlılıklarını ilan eden, aşklarını ilan eden, insanlık, sana doğru her ne pahasına olursa olsun, ben yürüyeceğim ve Filistinli Kudüs’ün evlatları ile aynı akıbeti paylaşacağım dese sorunu çözecek irade belirecektir…
Ama her sana yönelik bir saldırı yapıldığında fiili veya sözlü, şöyle eskilerden bir nostalji yapmak için sokaklara çıkıp birkaç sloganı hançereni yırtana kadar haykırmak ve sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi eve dönüp aile efradı ile yemek yiyip maçını izlemek ve sevdiği o tarihi diziyi seyretmenin keyfini çıkarır, yorgunluk da ona ayrı bir mahmurluk katar, üstüme düşen sorumluluğumu da yerine getirdim diyerek derin bir uykuya geçer, sabah kahvaltısında haberleri izlerken Kudüs haberlerinin devamını duyunca da ama İsrail sende çok oldun, rahatımızı niye bozup duruyorsun, bir iki mesaj ile duygularını paylaşır… Ama hepsi o kadar…
Gazeteci aydınların günüdür Kudüs’e yönelik bir saldırı olduğunda o tetikte hazırdır; en sert sözcüklerini seçer, en derin duygusal analizlerini hazırlar, en kışkırtıcı sloganları cebinde tetiktedir; yazıları duyguları coşturmaya hazır ve nazırdır. Kalabalıkların tahrik edilmesi ve o an yapılması gerekeni yapmaya matuf duygusal tahriki yaptığı ölçüde değer kazanacaktır. Televizyonlarda boy gösterecek ve Kudüs davasının yılmaz savunucusu olarak tarihe geçecektir.
Gerçekten mesele bu mudur?
Her Kudüs’e yönelik veya Gazze'ye yönelik ya da Filistin’e yönelik bir saldırı olduğunda anlık tepkiler ortaya koymak sonra hiçbir şey olmamış gibi normal hayata dönmek… Bu mudur?
Eğer, Kudüs kurtarılacaksa öncelikle bir samimiyet ve safiyet testinden geçmemiz temel şarttır. Herhangi bir başka beklenti içinde olmadan dünyanın neresinde bir Müslüman veya insan zarar ve zulüm görüyorsa o salt Müslüman ve hatta insan olduğu için karşı durmalı ve o zararı yapan kişilere güçlü bir şekilde karşı durulmalı ve yapılması gereken şeylerin adımlarını atmadan çekinmemeliyiz… İktidarlar ve Müslüman halklar, zulmü karşı samimiyetle irade beyanında bulunduklarında ilahi yardıma mazhar olurlar… Allah dün, bugün ve yarın da müminlerine yardım edecektir, ancak şartı yerine getirme koşuluyla, o da samimiyet ve safiyet testinden geçme şartıdır…
Salt ilahi rızaya matuf işlerde Allah yardımını gönderiyor… Zulme karşı çıkacak bir güç varsa ve o güç karşı durmuyorsa ilahi yardım nasıl gelsin, ama tek bir kişi dahi o zulme boyun eğmeyip karşı duruşunu gerçekleştirirse ona çığ gibi bir yardım akar…
Mesele samimiyetimizi test etmemizle ilişkilidir. Safiyetimizle ilişkilidir. Dünyaya bağlılığımızla ilişkilidir…
O zaman Müslümanlar, Müslüman olmayı başardıklarında ve kendilerini ilahi azaptan ve gazaptan kurtardıklarında Kudüs de kurtulmayı hak edecektir… Müslümanlar kendilerine dönmedikçe yeniden iman etmedikçe Kudüs kurtulmayacak ve dünyanın her yerinde Müslümanlar mazlum olmaya ve zulüm görmeye devam edeceklerdir…
Vesselam…
Abdülaziz Tantik, 24.05.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.