"Daha iyisini yapabilmek için bugün bunları yaşıyor olmamız gerekiyor... ve tabi yapılanı sağlıklı bir şekilde eleştirip değiştirebiliyor olmamız da şart."
Çocuklarımız,
en değerli varlıklarımız... Hep böyle bakarız değil mi? Ama iyelik eklerini
büyük bir keyifle kullanırken unuturuz onlar bize ait değil; onlar dünyaya
getirmemiz ve kendi ayakları üzerinde durana kadar yetiştirmemiz için bize
emanet edilmiş bağımsız insan yavruları. Terk edip gidiyorlar ya bizi, bizim
anne-babalarımızı terk edip gittiğimiz gibi... hepsi bu.
Ama bunu
kime anlatabilirsiniz ki? Kendisi 90 yaşına gelmiş annenin ya da babanın 70
yaşındaki oğluna ya da kızına bakışını nasıl doğduğu andan koparıp
atabilirsiniz? Hangi toplumda, kültürde ya da dinde olursa olsun bu böyledir; bunun
böyle oluşu bize onların sahibi olduğumuz yanılgısını nasıl yüklüyor farkında
mıyız?
Ne kadar
tartışırsak tartışalım, hangi ünlü pedagogun, psikoloğun, psikiyatrın ya da
psikolojik danışmanın fikirlerini öne çıkarıp uygulamaya kalkarsak kalkalım,
çocuklarımızın üzerinde kurduğumuz tahakküm bizi çağımızdan, çağımızın modern
yaklaşımlarından değil ilkel denilen çağların, kabilelerin tutumlarıyla baş başa
kaldığımız gerçeği ile karşı karşıya bırakıyor; bu değişmiyor, değişmeyecek.
O halde
ne yapmalıyız?
Çok
basit; onlara düşünmeyi öğretmeliyiz... Düşünmek, onların en iyi bildikleri şey
aslında, ama bizim bildiklerimizi bilmediklerinden bizim bildiklerimizi
düşünürken işleme imkanına sahip olmuyorlar; çünkü kendileri kendileri için
olanı seçip almak üzere yaratılmışlar...
Tahakküm kurgularımızın gelip çattığı duvar bu duvar. O zaman onlara bildiklerimizi anlatmanın yollarını bulmalıyız, nasıl düşündüğümüzü öğretmeliyiz, başka insanların nasıl düşündüğünü göstermeliyiz ve büyük bir sabırla onların kendileri için en uygun olan düşünme şeklini belirlemelerini beklemeliyiz. Bunun başka yolu yok...
Tahakküm kurgularımızın gelip çattığı duvar bu duvar. O zaman onlara bildiklerimizi anlatmanın yollarını bulmalıyız, nasıl düşündüğümüzü öğretmeliyiz, başka insanların nasıl düşündüğünü göstermeliyiz ve büyük bir sabırla onların kendileri için en uygun olan düşünme şeklini belirlemelerini beklemeliyiz. Bunun başka yolu yok...
Okullar,
düşünmek için gerekli olan bilgilerin ve tekniklerin öğretildiği yerler; tabi
bu kuramsal olarak böyle, kanunlar ve yönetmelikler tam olarak bu ütopik temel
üzere yabancıdırlar insana. Zannedilir ki yönetmeliklerle, müfredat denilen
öğretim programlarında tanımlanan ve dayatılan davranışlarla çocuk bilgi edinir
ve düşünmeyi öğrenir ya da geliştirir. Peki hangi özel ya da resmî okul, hangi
öğretmen kanun, yönetmelik ve programlarla kesin ve keskin olarak belirlenen
tüm davranışları öğrencilerine kazandırabilmiştir tam olarak?
İmkansızı
istiyoruz ve imkansızı istediğimiz şahıs kendi çocuğumuz, bu haksızlık değil
mi? Elimizdeki ürün olarak çocuğumuz, her ders için belirlenmiş hedef davranışların
en fazla yüzde yirmisini kazandırabilmiş olduğumuz bir ürün... Hedeflerimizde
bir sorun olduğu kesin, hedeflediğimiz davranışları kazandırma becerilerimizde
de büyük bir sorun var, yine soralım bu çocuğumuza yaptığımız haksızlıkların
boyutlarını görmemizi sağlamıyor mu?
Kendimizi
eleştirme alışkanlığımız olmadığı için bu konuyu, sonraki zamanda derinlikli ve
çok boyutlu olarak düşünecek insanlara bakıp bugüne gelelim.
Bugün
lise bitene kadar gelecekte hangi mesleği seçeceğini belirleyememiş çocuklara
sahibiz; sürekli sınavlara giren çocuklar bunlar. Sınavlar elzem, ama esas
değil; neleri ne kadar öğrettiğimizi
ölçen şeylerdir sınavlar, ama sınav sonuçlarını değerlendirdiğimizde
suçladığımız kendimiz değiliz, o masum çocuk ya da genç....
Devlet
olarak o masum çocuğu 4-5 yaşlarından
itibaren anne-babasından alıyoruz, 'çocuğunu biz yetiştireceğiz' diyerek, ama
anne-babaya 'çocuğuna şu davranışları kazandıracağız ve sonuçta şu meslekleri
seçebilecek hale gelecek' diyemiyoruz. Bunu dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesi de
diyemiyor, ama hepsi üstün nitelikli çocuk-genç istiyor hiç rahatsızlık
duymadan... üstün nitelikli kaç yetişkin var diye sormadan üstelik.
İlkokul
bittiğinde, ilkokulu bitirmiş olmak gibi bir niteliğe sahip olan çocuk, seçim
yapabilecek bir yeterlilikte değil, bu bizim başarısızlığımız; ama tüm sınavlara
girmiş ve başarılı sayılmış olan bu insan yavrusu için ilkokul bitirmiş olmak
bir anlam ifade etmiyor; bir basamak geçildi o kadar...
Ortaokul
geliyor sonra ve tabi bu arada çocukluktan ergenliğe geçişte kazanılacak bazı
meslekî beceriler çağı da geçip gidiyor aradan... Ortaokul bitene dek sınavlar,
başarılar, başarısızlıklar stresler falan; nihayetinde çocuk bütün engellerden
sıyrılarak ortaokulu da bitiriyor. Peki ölçüyor muyuz düşünmeyi öğretebildik mi
ya da düşünme becerilerini geliştirebildik mi?
Hayır; onu yine ayrıcı, seçici merkezi sınavlara sokarak belirsiz bir geleceğe hazırlıyoruz... Artık elimizde bir ustanın elinde eğitilme yaşını geçirmiş bir çocuk var ve gelecekte hangi mesleği icra edeceğini yine bilmiyor. Demek ki düşünmeyi öğretememişiz, karar vermek gibi bir alışkanlığı yok çocuğumuzun.
Hayır; onu yine ayrıcı, seçici merkezi sınavlara sokarak belirsiz bir geleceğe hazırlıyoruz... Artık elimizde bir ustanın elinde eğitilme yaşını geçirmiş bir çocuk var ve gelecekte hangi mesleği icra edeceğini yine bilmiyor. Demek ki düşünmeyi öğretememişiz, karar vermek gibi bir alışkanlığı yok çocuğumuzun.
Liselere
giriş sınavlarına geldik... Elimizde yine büyük bir belirsizlik var; değişen
sınav sistemleri, arayışlar ve daha bir sürü şey. Ne öğretmenleri denetledik ne
de müfredatı sorguladık, hangi davranışların ne kadar kazandırıldığına dair net
bir fikrimiz yok... Çocuk ya tembel ya da çalışkan... Hele çalışkan değilse
çocuk, anne-babasının gözünde bitik ve yitik...
2018
yılında ortaokul son sınıf (8) öğrencisi olan çocuğumuz şöyle bir şeyle karşılaşıyor...
"İnternetten PİSA ve TIMSS sorularını indirip çözmeye çalışın. ALES sınavlarını indirip işlediğiniz konularla ilgili olanları çözün"
Çünkü MEB ilk defa uygulanacak LGS sınavlarında öyle sorular soracak... PISA sınavlarında başarı sıramız düşükmüş çünkü... Madem internetten indirip çözecekti idiler, sekiz yıl ne okuttunuz bu çocuklara? PISA ne TIMSS ne ALES ne? Büyük bir korku dalgası yayılıyor çocuğun zihninde...
"İnternetten PİSA ve TIMSS sorularını indirip çözmeye çalışın. ALES sınavlarını indirip işlediğiniz konularla ilgili olanları çözün"
Çünkü MEB ilk defa uygulanacak LGS sınavlarında öyle sorular soracak... PISA sınavlarında başarı sıramız düşükmüş çünkü... Madem internetten indirip çözecekti idiler, sekiz yıl ne okuttunuz bu çocuklara? PISA ne TIMSS ne ALES ne? Büyük bir korku dalgası yayılıyor çocuğun zihninde...
Sınavın
ezberi değil, yorum ve analiz yeteneklerini ölçen nitelikleri olacakmış... Her alan için 8’inci sınıf öğretim
programlarında belirlenen kazanımlar esas alınarak öğrencinin okuduğunu anlama,
yorumlama, sonuç çıkarma, problem çözme, analiz yapma, eleştirel düşünme, bilimsel
süreç ve benzeri becerilerini ölçecek nitelikte sorular yer alacakmış.
Peki bunları geçen 8 yılda neden öğretmediniz de şimdi birdenbire istiyorsunuz? Ne hakkınız var buna? Madem öğrettiniz, ki öğretmediğinizi biliyoruz, bu sınava ne gerek var şimdi, mezun değil mi çocuk tüm sınavlarınıza girip başarılı olduğu için? Size nasıl güvensin şimdi, bize nasıl güvensin?
Peki bunları geçen 8 yılda neden öğretmediniz de şimdi birdenbire istiyorsunuz? Ne hakkınız var buna? Madem öğrettiniz, ki öğretmediğinizi biliyoruz, bu sınava ne gerek var şimdi, mezun değil mi çocuk tüm sınavlarınıza girip başarılı olduğu için? Size nasıl güvensin şimdi, bize nasıl güvensin?
Şöyle
diyor ilk 7 yılı hiç hatırlamayan resmî açıklama:
2018
yılında “Merkezi Sınavla Öğrenci Alacak Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri,
Özel Program ve Proje Uygulayan Ortaöğretim Kurumları”na öğrenci seçmek
amacıyla yapılacak Merkezî Sınav ile ilgili usul ve esaslara göre;
"Sınav,
8’inci sınıf öğretim programları esas alınarak yapılacaktır. Sınav, iki bölüm
hâlinde uygulanacak, çoktan seçmeli 90 soru sorulacak ve aynı gün yapılacaktır.
Birinci bölüm, 50 soruluk sözel alandan oluşacak ve süresi 75 dakika; ikinci
bölüm ise 40 soruluk sayısal alandan oluşacak ve süresi 60 dakika olacaktır. Sözel
bölümde, 8’inci sınıf Türkçe, din kültürü ve ahlak bilgisi, T.C. inkılap tarihi
ve Atatürkçülük ile yabancı dil, sayısal bölümde ise matematik ve fen
bilimlerinden sorular yöneltilecektir."
Tamam
bunu kabullendik. peki ya MEB Müsteşarı Yusuf Tekin'in şu açıklamalarına ne
diyeceğiz?
"Sınav
sadece 8. sınıf müfredatından olacak. Ayrıca öğrencilerimizin ayrı bir kaynağa,
ders kitabına, özel derse ihtiyacı olmayacak. O yıl içindeki kazanımlarını
ölçeceğiz. Sadece okul müfredatı, yani bizim ders kitaplarımız yeterli olacak.
Bu konularda eksikliğini hissedenler için ise zaten okullarımızda destekleme ve
takviye kurslarımız var. Öğrenciler okul idaresine başvurduğunda eksik
olduklarını düşündükleri konularda kendilerine gerekli ders anlatımları
herhangi bir ücret istenmeksizin, ek bir materyale ihtiyaç duymaksızın
yapılacak."
LGS bir
araçtır sadece, TEOG gibi, SBS gibi ve bu tür araçlar her daim var olacaktır,
önemli olan bu araçları doğru, etkin ve adil bir biçimde kullanabilmek.
Yine
kanun, yönetmelik ve hayaller dünyasından çıkıp gelen bir söylem.... Her taraf
etüd denen salonlarla dolu ve binlerce ek kaynak savruluyor kitaplıklarında
çocukların... Çünkü devletin ders kitapları yetersiz... Okuldaki kurslar ise
MEB'in kısıtlamaları yüzünden tek tek kapanıyor.
Buraya
kadar teknik eleştiriler yaptık. Sınava girdi çocuğumuz ya da girmedi, bu yeni
sistemin tek avantajlı yanına geldik şimdi... Her çocuk bu sınava girmek
zorunda değil eski sistemdeki gibi... Bu iyi bir şey, daha iyi olan öğrenci
daha iyi yerleri hak eder, devlet bu imkanı sağlamak zorunda ve sağlamak üzere
yeni bir sistem öneriyor...
Sınava
giren öğrenciler belirlenmiş okullara girecek, sınava girmeyenler ya da sınava
girdiği halde puanla alan okullara yerleşemeyen öğrenciler için artık servis-yemek sıkıntısı olmayacak, her öğrenci kendi ikametgahına yakın yerlerdeki okullara yine diploma
notuyla girecek...
Bu
sistem de şöyle işleyecek;
Öğrencilerin
bulunduğu her bölgede, her okul türünden (meslek liseleri dahil) en az 9 okul
yer alacak. Öğrenciler, zorunlu 5 tercih yapacak ve sistem onları
yerleştirecek, başka seçenekler de sunarak.
Şu yanılgı
sürüyor; şu okul çok daha iyi şu kötü falan... Hayır öyle bir şey yok; bütün
okullarda görev yapan öğretmenler bu ülkenin üniversitelerinden mezun olup
göreve başlayan öğretmenler ve çoğu da eşdeğer kalitede (bence çoğunlukla
yetersiz bu kalite); burada mesele daha iyisini yapan çocuklara daha iyisini
elde edebileceği bir yerde yoğunlaşma imkanı sunmak, bu iyi bir şey... herkes
en iyisi olmak zorunda değil, herkes mühendis ya da doktor olmak zorunda da
değil. Ki meslek lisesi elektrik-elektronik bölümü mezunu olup dört yıllık
fakülte mezunu öğretmen kadar maaş alan teknik elemanlar da var.
Yani
herkes üniversite mezunu olmak mecburiyetinde değil, bu geçmişe göre büyük bir
farkındalık devlet adına. Ki; sistem sanayi-tarım vs gibi alanlarla tam
entegrasyonu sağlanmış meslek erbabı
yetiştirme becerisini de geliştirmeli her geçen yıl.
Sözün
özü; büyük bir çağ değişiminde, çocuklarımız bizden çok daha iyisini isterken
onlara verebildiklerimiz gerçekten çağ adına hüzün verici... Biz bu kadar
beceriksiz iken çocuklarımızı nasıl bilgisayar oyunlarına kaptırmayız, söyler misiniz?
Anneler
ve babalar, size sesleniyorum; biraz rahatlayın, her çocuk mükemmeldir, onun
mükemmelliğini bozarak ona kötülük yapmayın.... bırakın onlar da kendileri
adına kaygılansınlar ve hayaller kursunlar, düşünmeyi öğrensinler.
Ha
unutmadan; bütün sabotaj girişimlerine rağmen konuştuğumuz bütün bu şeylerin
konuşulmasını sağlayan iktidar-hükümet samimi bir arayış içerisinde, başka iktidarlar
da gördük biz ve nelerin değiştiğini hepimiz birlikte izliyoruz. Teknolojiden
bina araç-gereç yeterliliğine, gelenekten inovasyona, yazılımdan robotiğe kadar bir sürü
yenilik var dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde olmayan...
Daha
iyisini yapabilmek için bugün bunları yaşıyor olmamız gerekiyor... ve tabi
yapılanı sağlıklı bir şekilde eleştirip değiştirebiliyor olmamız da şart.
Mustafa Eyyüboğlu, Yirmi Altı Mayıs İkiBinOnSekiz– OtuzAltı
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.