"Ben, kendi doğasına yöneldiğinde ve bu doğasının temel özelliklerini dikkate alan ve bilen bir dünya görüşü üzerinden temellendirdiğinde kendisi olur."
Ben ile benlik arasında bir fark olduğunu ifade ederek söze başlamak elzem oldu. Ben üzerinden kurulu benlikler ile yaşama dair beklentilerimizi gerçekleştiririz. Yaşam, varlığını sürdürürken sürekli yeni benliklere ihtiyaç hisseder. Çünkü yaşam, kendi içinde çoğul bir varlığı taşıyor. Bu çoğulluk ise kendi içinde bir bağ kurar. Bu bağın farklı boyutları ortaya çıkıyor. Bu da yaşamın hem sürprizlerini hem de olağan bir şekilde varlığını idame etmesine neden oluyor.
Yaşamın statik, dinamik, kısa ve uzun erimlere verdiği tepkileri dikkate aldığımızda bu tepkilerin oluşumunun benliklere yönelik bir baskıyı da oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden benlik ile yaşam arasında hem yatay hem de dikey bir ilişki ve iletişim vardır.
Birden fazla benliğimizi; baba olarak, kardeş olarak, dost olarak, arkadaş olarak, düşman olarak, evlat olarak, eş olarak, patron olarak, işçi olarak, vesaire daha da çoğaltabiliriz. Ve bunlara yeni benlik isimleri de eklenebilir. Bu benlikler arasında benin etkisi ve etkileşimi ile yaşamın farklı boyutlarına yönelik gösterdikleri tepkileri de dikkate aldığımızda meselenin önemi ortaya çıkar. Önemli olan bir kişilik eleştirisinin hangi yönü itibarı ile bu benliklerin kurucu ben ile ilişkisi bağlamında ele alındığında anlamlı olacaktır? Yoksa duygusal veya güncel eleştirinin dışında bir şey olmuyor...
Temel bir soru: kültürel benliğiniz mi kurucu benliğiniz mi belirleyici durumdadır?
Temel bir beni vardır insanın, fıtratı diye tanımladığımız bu ben, insanın varlığının anlamını belirlediği gibi kendisine tevdi edilmiş sorumluluğu da bu ben üzerinden yerine getirecektir. Bu ben, kurucu bendir. Diğer bütün benlikler bu kurucu benden hareketle kendilerini konumlandırırlar. Hesabı ve kitabı verecek olanda bu kurucu bendir.
Kültürel benliğimiz ise bu kurucu benin yaşam karşısında oluşturduğu yorumların neticesinde dile getirilmiş olanı, farklı kurucu benin katkısına açık olanı, tarihsel sürekliliğe sahip olan örf, adet, gelenek ve felsefi, dini birikimin sağladığı süreç tarafından oluşanıdır. İşte bu kültür insanın farklı benliklerine nasıl davranması gerektiğini ve hangi tepkiyi hangi şart ile verdiğini işaret eder. Bu kültürü oluşturan en büyük düşünce öncelikle dinler olmuştur. Bu dinler ister kitabi, ister mistik düşünceye dayalı dinler olsun. Yunan ile birlikte felsefi bilginin oluşturduğu dünya görüşü de bu kültürü besleyen etkenler arasına girmiştir.
Ben, bu kurucu özelliğini ya dinler veya felsefi sistemler üzerinden kurar ve bir dünya görüşü sahibi olur. Eğer kendisi bir dünya görüşü sahibi değilse de bir dünya görüşünün oluşturduğu gelenek, örf ve adetler üzerinden bir kültürel hegemonyaya tabi olacaktır. İşte benlikler, bu kültürel kodlar ile hareket ederler. Yani baba, eş, kardeş, işçi, patron, devlet adamı veya vatandaş gibi temel motifler bu kültürel öğeler üzerinden tanımlanır ve insan bu farklı benlikleri ile bu kültürel kodlar üzerinden varlığını idame eder.
Ben, hayata damgasını vuracak bir düzleme sahiptir. Kültürel benlikler ise hayatın kendisine çizdiği düzlemi takip ederek varlığını idame eder. Bu yüzden ben ile benlikleri arasındaki çelişki yabancılaşmayı beraberinde taşır. Modernliğe yöneltilmiş yabancılaşma eleştirisini de bu çerçeve içinde betimleyebiliriz. Veya herhangi bir düşüncenin oluşturduğu kültürün yozlaşması sonucu ben ile kültürel benlik arasındaki çatışma ve çelişki yabancılaşmayı ürettiği gibi bu yabancılaşma üzerinden benlikler arasında kırılganlığı oluşturarak şizofrenik bir yapı inşa eder.
Ben, kendisi ile barışık olur. Ve barışıklığı varlığın barışına temel teşkil eder. Eğer varlıkta bir çatışma söz konusu edilebiliniyorsa o zaman benin kendi barışı ve dolayısı ile varlığın barışı tehdit altındadır. Bu tehdidi ise yabancılaşma sağlar. Kültürel kodların farklılığı bile yabancılaşmayı tetikler. Farklı kültürel kodlar tarafından oluşturulmuş benlikler çatışma içinde olurlar. Bu yüzden ortak bir duygu, düşünce ve bakış ile yaklaşım ancak insanın benlikleri ve dolayısı ile de ben’leri arasında bir barışı ikame edebilir.
Kendi benlikleri arasında bir korelâsyonu kuramayanlar, başkaları ile birlikte yaşamaya takat getiremezler. Kendi içinde huzursuz ve kendi benlikleri arasında ortak bir kültürü inşa edememiş kişi aslında bir dünya görüşü sahibi olmayan kişidir. Bu kişinin metafizik, fizik ve sosyal yaşam için bir bakışı yoktur. Bu da beraberinde bir kaos taşır. İşte bu kaos çatışmayı ve yabancılaşmayı kaçınılmaz kılar. Ortak bir düşünce diye tanımlanan bir düşünce de görelilik baskın karakter ise bu farklı dünya görüşlerine neden oluyorsa bu da yabancılaşmayı ve çatışmayı zorunlu kılar. Bunun tipik karakteri mutlakçı bakışta saklıdır. Her benin görüşünün mutlaklıkla sonuçlanması hem benler arasında bir çatışmayı hem de benlikler arasındaki çatışmayı zorunluluğa dönüştürür.
Benlerin birlikte yaşamaları için ortak bir yaklaşım şarttır.Aynı düşüncede olunmasa bile birlikte yaşanabilirliği savunabilmeliyiz. İnsan olmanın, ben olmanın dayanılmaz sorumluluğunu ortak bir kabule taşımalıyız. Barışı ikame etmek ve her benin başkasının zararına olmadan kendi benini gerçekleştirme imkânlarını oluşturma hakkını verme konusunda bir ortak kabulü zorunlu tutmalıyız.
Daha temel bir soru soralım: kaç benlik sahibi olduğunu bilmeden bir kişilik eleştirisi yapılabilir mi?
Varlıkta, çoğul benleri ve çoğulcu benlikleri içinde taşıyacağı bir istidada göre düzenlenmiştir.Bu yüzden her benin kendini gerçekleştireceği bir zemini bulacağı çok güçlü ve elastiki bir varlık düzeni vardır. Çatışma ve kaos kişinin kendi beninin bir başka benin istilasına uğraması sonucu oluştuğunu görmemiz elzemdir. Benler ve benlikler ancak istilaya uğradığında kendi olmaktan çıkar ve yabancılaşma kaçınılmaz olur. İşte bu yüzden çatışma ve kaos da kaçınılmaz hale geliyor. Burada kaos yaşam için söz konusu edildiğinde benin kendini gerçekleştirmesinin bir imkanı olarak olumlu tanımlanandır. Ben için kullanıldığında ise olumsuz bir tanımlamaya dönüşür kaos…
İşte insan kendi benini doğru kavradığında ve beninin uzantıları durumunda olan benliklerini de bu benin doğasına uygun ve uyumlu bir şekilde bağıntıyı kurduğunda sorunu çözer. O zaman benliklerin çoklu olduğunu gözlemler. O zaman bir başka bene ve o benin uzantısı olan benliğe yönelik eleştiriyi sağlam bir zeminde kurma imkânımız doğar.
Kültürel benliğinden kurucu benliğin sorunlarına çözüm arayanlar beyhude bir çabanın içindedirler.Sorunun temelinde kurucu benini kültürel beni ve benliği üzerinden kurmak vardır. Bu yüzden ben kurucu olan dünya görüşü üzerinden temellendirilmelidir. Kültürel benlik bu kurucu benliğe dayalı bir şekilde düzenlenmeli ve dünya görüşünün uzantısı durumuna yükseltilmelidir.
Ben, kendi doğasına yöneldiğinde ve bu doğasının temel özelliklerini dikkate alan ve bilen bir dünya görüşü üzerinden temellendirdiğinde kendisi olur. Benlikleri de o bene tabi olarak doğal oluşa katılırlar. Buradan doğacak olan barış, varlığın barışının teminatı olacaktır. Selam üzere bir hayat…
Allah, doğrusunu en iyi bilendir.
Abdülaziz Tantik, 03.06.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.