8 Haziran 2018 Cuma

SA6279/KY1-CÇ509: Masum Yalan

 "Gel gör ki cesaret edemiyordu. Tabansızlığına öfkelendi. Utangaçlığına diş biledi. Tabansızlığından mı, utangaçlığından mı ikilemi can sıkıntısını daha bir artırdı."


Geceydi. Adam can sıkıntısından patlamak üzereydi. Aptal kutusu, dediği tv.yi kapatıp ayağa kalktı. Dışarı çıkmaya karar verdi. Üşenmeden pijamalarını çıkarıp elbiselerini giydi, sokağa çıktı. Şimdi de sokak lambalarının güçlü ışıkları canını sıkıyordu. Soluk ışıklı sokak lambalarına karşı bir özlem belirdi içinde. İçini çekti. Ne yöne gideceğine karar verememişti. Hangi yöne giderse gitsin ışıklar aynı olacaktı. Belki kentin varoşlarına doğru yürüse.. belki. 

Güçlü ışıkların olmadığı yer olarak orayı kurdu. Doğu yönünde yürümeye karar verdi. Yol uzundu. Delice bir düşünceydi ama can sıkıntısından kurtulmanın tek yolu olarak sadece yürümeyi biliyordu öyle yapacaktı. Yürüdü. Tek tük otomobillerin geçtiği sokakları aştı, ana caddelerden uzak durarak kentin doğu yakasındaki varoşa doğru yol alıyordu. 

Otomobillere küfretti. Yanından korkarak geçen köpeklere hırladı. Havaya tekmeler savurdu. Yolu uzundu. Acı acı uluyan köpek sesleri gittiği yönden geliyordu. Köpek ulumalarını sevmezdi. Geri mi dönseydi? Nereye dönecekti ki. Durdu. Yarım saattir yürüyordu ama hala istediği yere varmamıştı. Belki saatlerce yürümesi gerektiğini bilse de istediği yere varamamanın acısıyla, sancısıyla kıvrandı. Kendinden utanmasa köpekler gibi uluyacaktı. İlerde bir otobüs durağını gördü. Orada soluklanmaya karar verdi. 

Dönmeyecekti. Hayır, otobüse de binmeyecekti. Bu saatte seferde olan otobüsler vardı ve fakat binmeyecekti. Hızlı adımlarla durağa kadar yürüdü. Durağa vardığında nefes nefese kalmıştı. Durağın tahta oturacaklarından birine oturdu. Tütün tabakasını çıkarıp bir sigara sardı. Çakmak yok. Ceplerini tek tek yokladı. İyiden iyiye her bir yere baktı. Pantolon ceplerini ters yüz etti. Yok!

“Kahretsin! Tabakayı alıyorsun çakmağı niye almıyorsun? Kahretsin!’ dedi. Kimse de yoktu ki ondan ateş istesin. Geri mi dönmeliydi şimdi? Hayır. Dönemezdi. Dönmeyecekti. Nasılsa bir otobüs gelirdi ve otobüs şoföründen ateş isterdi. Bakarsın helal süt emmiş biridir, haline acır, çakmağını, kibritini kendisine verirdi. Neden olmasın ki? İnsanlık ölmüş değildir ya! 

Ya adam sigara içmiyorsa? Adam sigara içmese de otobüsün çakmağı vardır, her araçta olmazlığı olanaksız olan çakmak kesin vardır ve sigarasını yakmasına izin verir. Vermemesi için bir neden yok. Böyle bir durumda ikinci sigara işi yaş olacaktır. Kuvvetle muhtemel adam sigara içiyordur ve sigara içen kişinin de sigarayı yakacak araca sahip olması kadar doğal bir şey yoktur. Ya adam aksi biriyse? Ya adam lanet adamın tekiyse? Ya aklından zoru olan biriyse. Öfke nöbetleri geçiren zır deli biri çıkarsa? Geçkin yaşında gecenin bir yarısı dayak yeme olasılığı da olmaz değildi hani. 

‘Artık şansıma!’ dedi içini çekerek adam. Geldiği yöne gözlerini dikerek otobüs beklemeye koyuldu. Şoförün saldırgan biri olma olasılığına karşın bir takım önlemler almayı kurdu. Durağın çevresini araştırmaya başladı. Kendini koruyacak bir ağaç dalı, kırık bir şişe, bir demir parçası.. böyle bir şeyi bulabileceği düşüncesine nasıl kapılmıştı? Buna da bir anlam veremedi. Gerçi hepten uçuk bir düşünce değildi. Özellikle kırık şişelerin olma olasılığı oldukça yüksekti. Durakta bekleyen kimileri -özellikle gecenin geç saatlerinde- genelde bir şeyler içer, otobüs gelince de elindekini durağın arkasına hızla atardı, böylesi olaya birkaç kez tanık olmuştu. Kimilerini korka korka uyarmıştı. Uyarılanlar ya utanmışlar ya yüzsüzce hakaretler savurmuşlardı.

‘Sen kim oluyorsun? Keyfimin kahyası mısın?’ ve daha ağır ifadeler. Yaşından ötürü sözlü saldırılardan ötesine geçmemişlerdi. Belki de çelimsiz cüssesinden ötürü. Yaşına saygı değil de ‘Bir dokunsam elimde kalır, neme lazım!’ türünden bir akıl yürütme sonucu fiili saldırılardan uzak durmuş olma olasılıkları daha yüksekti.

Eylem sahiplerinden uyarılarına gülüp geçenler, elleriyle ‘Adam sen de!’ işaretiyle geçiştiren vurdum duymazlar da çıkmamış değildi. En çok da böylelerine sinir oluyordu. Hayır, o attığınız şişeler kırılıyor, kırılınca etrafa dağılan cam parçalar bir çok canlının yaralanmasına neden oluyordu? Olurdu! Hatta Allah korusun yangına falan neden olurdu. Bir çok orman yangının nedenin bu olduğunu söyleniyordu. Durup dururken niye söylesinler böyle bir şey olmasa!

Hala her hangi bir otobüs geçmemişti. Tek tük geçen binek otomobillere otostop çekmeyi düşündü. Cesaret edemiyordu. Hoş kimsenin duracağını sanmıyordu ya yine de denese. Bir cesaret edebilse denerdi. Gündüz olsa hadi neyse, kaldırdığı eli görebilirlerdi şimdi nasıl görsünler. Durağın ışığı yeterli değil miydi? Elbette yeterliydi. Helal süt emmiş biri dururdu. Otobüs bekleyen biri olarak kabul eder gece gece daha fazla beklemesin, der ve dururdu bakarsın. Gel gör ki cesaret edemiyordu. Tabansızlığına öfkelendi. Utangaçlığına diş biledi. Tabansızlığından mı, utangaçlığından mı ikilemi can sıkıntısını daha bir artırdı. Yanından bozuk para olsa üşenmez yazı tura atarak bu ikilemi çözerdi çözmesine ya o olanaktan da yoksundu işte. En iyisi geri dönmekti. 

Ne kadar yürümüştü? En az bir saatlik yol aldığını sanıyordu. Öyle olmalıydı. Geldiği yöne baktı. Oturduğu mahallenin ışıkları oldukça uzaktaydı. Tıpkı gökyüzündeki yıldızlar gibi. Kocaman binaların siluetleri bile belirsizdi. Belki bir saatlik mesafeden daha fazlaydı. Dönmeyecekti. En azından sardığı sigarayı içmeden dönmeyecekti. Lanet olasıca otobüsler gece yarısından sonra saatte bir geçerdi ve büyük bir olasılıkla en yakın zamanda geçecek otobüsün yarım saatten fazlası olmalıydı. 

‘Şansıma tüküreyim!’ dedi adam. 

‘Şansına mı akılsızlığına mı, tüküreceksin?’ diye sözünü düzeltme gereksinimi duydu. 

Adam her hangi bir taşıta otostop çekenlere benzer bir eylemde bulunamayacağını biliyordu. Hevesle sardığı sigarayı yırtacak kadar gerilmişti. Lanet olasıca otobüsün geleceği yoktu. Hem bakalım gelen otobüsün şoförü ille erkek mi olacaktı? Düşüncesi bütün benliğini işgal etti. Kadın olma olasılığı vardı. Yeni bir uygulama başlamıştı, artık kadın şoförler vardı. Ve şansına gelecek otobüsün şoförünün kadın olma olasılığı erkek olma olasılığından daha yüksek göründü gözüne. 

Eli kulak arasına sıkıştırdığı sigaraya gitti. Kesin yırtıp atacaktı. Tam eline alacakken, sağ elini parmakları sigaraya değmişken zankadanak bir motosikletli duruverdi önünde. Adam irkilmekle beraber sevindi. Sigarasını içebilecek bir olanağa kavuşabilirdi.

Motosikletli;

- Dayı, cep telefonun var mı? Diye sordu kaskını çıkarıp, motorunu durduktan hemen sonra, Benim telefonun şarjı bitti de.. bir arkadaşa gidiyorum.. sanırım adresi karıştırdım, gerçi konum atmıştı ama.. dediğim gibi.. şarjım bitti.

- Maalesef, dedi adam, Yürüyüşe çıkmıştım, telefonumu yanıma almayı unutmuşum. Şey.. çakmağın falan var mı?

Kulak ardındaki sigarasını alıp gence gösterdi. Genç gülümsedi. Çantasından çakmak çıkarıp adam uzattı.

- Adresi sorsam.. belki bilirsiniz.. 64. Sokak..

- Maalesef.. buralara yabancıyım.. epey bir yürüdüm.. belki bir saatten fazladır yürüyorum. Biraz soluklanmak için durdum.

- Neyse be dayı, dedi genç adam, Şanssızlık işte.. istersen evine bırakabilirim..

- Yok.. teşekkür ederim, dedi adam, Mutat yürüyüşümü bozmayayım.

- Peki, dedi genç adam. Kaskını giydi. Motoru çalıştırıp hızla uzaklaştı. Çakmağı unutmuştu. Adam çakmağı evirip çevirdi.

- Sinsi şey, dedi.. kendi kendine. Bak bak uyanığa.. telefonumu çarpacak.. az uyanık değil. Elini arka cebine attı, yok dediği telefonu çıkarıp saatine baktı. Saat yarım olmuştu. Sıkıntısı geçmiş gibiydi. Tekrar geldiği yöne döndü ve;

- Uyanığı görüyor musun? Telefonumu alıp kaçacaktı.. söylene söylene evine doğru yürümeye başladı. 



Cemal Çalık, 08.06.2018,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü


Cemal Çalık Yazıları








Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı