"Yeni bir dünya mümkün… Ve bu yeni dünyada ‘öteki’ bir çatışma aracı
değil, bilakis, bir salih amel sebebi olmalıdır. Savaş değil barışı
eksene almalı bu yeni dünya ve insanlar sadece insanlarla değil insan
dışındaki bütün bir varlıkla da barışı esas almalıdır."
İnsanlar, yaratılışta eşit kılınmışlardır. Bu yüzden düşman olmak, imtihan gereği ve aslında olumsuz bir betimleme olarak kayda geçmiştir. Bu yüzden düşman kavramını yeniden düşünmek ve üzerinde derinlemesine tefekkür ederek içinde bulunduğumuz kültürü bu çerçeveden değerlendirmeye almak esas olmalıdır.
Düşman kavramı öncelikli olarak siyasal bir kavramlaştırmadır. Ve düşman addettiğiniz kişi ile iki seçeneğiniz vardır: ya savaş veya anlaşma yolu ile barışı ikame edersiniz. Barış yaptığınızda ise artık o düşman değildir. O zaman tek bir seçenek kalıyor: düşman ile savaş…
Modern kültür öteki üzerine kendini kurmuştur. Ve bu ötekini ise düşman kategorisinde kabul etmektedir. İnsan, insanın kurdu ise ki bütün göstergeler bunu gösteriyor. O zaman öteki yok edilmesi, ezilmesi veya esaret altına alınması gerekli olana işaret eder. O zaman da ahlaki olanı yokluğa tevdi ediyorsunuz. Çünkü kişinin kendi çıkarını ve egosunu tatmin için yaptığı eylemlere ahlaki terimi yabancı kalır. Yani ahlaki davranış ötekini dikkate alan ve aradaki bağı barış üzerinden gerçekleştirdiği ölçüdeki davranıştır. Geçici olarak savaş zamanlarında da ötekinin tepkisini dikkate alarak onunla savaşmak da ahlaki alana tekabül eder. Ancak arizi olanı kalıcı olana tercih edemeyiz. Bu yüzden başkası için yaptıklarımız ahlak alanına sahip olur.
Modern kültürde başkası için yapılan eylemler dahi kişinin kendi egosu ile ilişkili anlamlandırılır. Yani yapılan iyilikler kişinin kendisini iyi hissetmesini sağladığı ölçüde doğru kabul edilir. Yani başkası için eyleme geçerken dahi kendisini dikkate alan bir bakışı eksene alarak yaklaşılır. Bu da ahlaki olanı yozlaştırır ve süreçle yokluğa tevdi eder.
İslam ise tevhidi de selamı da başkasını dikkate alarak öne çıkartır. Maun suresinde yetim, miskin ve fakir ile komşuya en küçük yardımın esirgenmesi meselesini başkasının hayatının kolaylaştırılması bağlamında dile getirir. Ve bu dinin bizzat kendisi olarak tanımlanır.
Salih amel: Başkası için eyleme geçerek onun barış ve hidayet üzere olmasına yönelik bakışı temele alan eyleme verilen addır. Başkası sadece diğer insan değil; kainatta yaşayan bütün şeylerin; varlıkların varlığını fıtratlarına uygun ve uyumlu bir şekilde gerçekleştirmesine imkan tanıyacak bir vasatı var kılma çabasıdır salih amel… Halbuki kulun kendi eylemlerine hasene denilmiştir. Namaz, oruç, sadaka vesaire insan için hasenedir. Ama toplumsal kurtuluşu esas alan eyleme ise salih amel denilmiştir. Bu ayrıma dikkat etmekte yarar var.
Şimdi insanı betimleyen üç Kuran kavramını ele alalım:
Müslim; teslim olan, kendi dışındaki varlığa teslim olup onun emirlerine rıza gösteren. Aynı zamanda o emirler gereği ötekilerle barış içinde yaşayan kişiye verilen ad.
Mümin; öteki varlığa güvenen. Güven duyarak varlıkla ilişkiye giren. Yani bir güven ortamını inşa etmede öncelikli sorumluluk üstlenen kişi… Hem güven duyan hem de güvenilen kişi konumuna yükselen.
Muhsin; başka varlıklarının varlığının tanığı olan, ve görünmeyen varlığa dahi görünüyor gibi bir düşünüş ve eylemde bulunma hali… Hani o meşhur deyim; Sen Allah’ı göremiyorsan O seni görüyor, tespitini dikkate alan. Ve bu betimlemeden hareketle kendisi dışında varlıkların kendisini görme ihtimali olmasa bile varlığını dikkate alan bir eylemsellik ve düşünümsellik özelliği kazanma…
Kişinin, teslimiyet, güven duyma ve görme duyusunu harekete geçirdikten sonra o kişiye yönelik bir kötülük düşünme potansiyeli geride kalır mı? Hala bir kötülük peşinde koşan ise kendisine yabancılaşmış ve esas kötülüğü kendisine yaptığı açık değil mi? Bu noktada düşmanlık, kin, nefret ve korku duymak insanı kendisine yabancılaştırır. Barış içinde olmak ise insanı kendisi ile barışık kılar. Kendisi olan kişi ise başkasını da kendisi gibi algılayarak onun yabancılaşmasını istemez ki barış kaim olsun…
Ahlaki olanın barış ortamında kanatlanacağı aşikârdır. Barışı ikame etmek için ortaya çıkan bütün çaba ve gayretler ve hatta iyi niyet taşıma dahi ahlaki olana göndermedir. Ahlaki olan ise kulluk için temel bir zemindir. Kulluk zaten başkasını öncelemektir. ‘Kişi kendisi için düşündüğünü diğer kardeşi için düşünmedikçe Müslüman olamaz’ yargısını da bu çerçevede kabul etmek gerekir.
Müslim, mümin ve muhsin olmanın yegâne yolunun da öteki ile ilişkinin niteliğine bağımlı olduğu temel bir gerçekliktir. Salt kendisini düşünen ve kendisi ile kaim bir dünya kurma hayali kuran kişinin ahlaki bir davranış ortaya koyması düşünülemez. Aynı zamanda bu kişi, müslim, mümin ve muhsin olma haline de sahip olamaz…
O zaman yapılması gereken tek şey; başkasını dikkate alacak bir yaşam oluşturma çabasına ortak olmaktır. Din, başkasını dikkate almayan hayatları en sert biçimi ile ‘nefsini ilah edinmek’ olarak tanımlıyor. Yani ego, kendisini düşünmeye başladığı zaman şeytana dönüşüyor. Başkasını düşünmeye başladığında ise Adem olarak varlık sahasına çıkıyor.
Bütün bu gerçekliği dikkate alarak bugünümüzü değerlendirelim…
‘Bana bir şey olmasın da dünya yanarsa yansın’, ya da bir kaza esnasında ‘oğlum, sana bir şey oldu mu? Sorusu öncelikli halini koruyor. Diğerleri ise bir başkası ve önemini korumuyor. Yani kişi, ancak başkasını düşündüğünde ve kendisinden çok başkasının ne yaşadığını fark ettiğinde kendisi olmaya başlar. İnsan olmanın başlangıç adımı başkasının duygularını dikkate alarak varlık sahasına çıkmaya çalışmaktır.
Bugün maalesef Müslüman dünya da modern dünyanın kültürel baskısı altında kalıyor. O yüzden sadece kendisini düşünüyor. İster birey olarak adlandırın, ister ulus devlet olarak adlandırın, her halükarda salt kendi çıkarını düşünmek ve bu çıkarını her şeyin üstünde tutmak temel kural haline gelmiştir. İşte bu kötü ve insanı çatışma alanına taşıyan ve ötekileştirme kabiliyeti taşıyan bu temeli yıkmak elzemdir. Yoksa yabancılaşma kaçınılmaz ve her yabancılaşma savaşı hayatın bütününe taşıma istidadı taşıyacaktır. Bugün yaşanılan sorunların ana kaynağı burasıdır.
Yeni bir dünya mümkün… Ve bu yeni dünyada ‘öteki’ bir çatışma aracı değil, bilakis, bir salih amel sebebi olmalıdır. Savaş değil barışı eksene almalı bu yeni dünya ve insanlar sadece insanlarla değil insan dışındaki bütün bir varlıkla da barışı esas almalıdır. En önemlisi sadece kendisini ve bugün yaşayan nesli değil gelecekte var olacak nesli de dikkate alan bir bakışla hayatı yaşamalı ve üretim tüketin dengesini bu temel gerçeklik üzerine kurmalıdır…
Abdülaziz Tantik, 24.06.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.