"İnsan/Müslüman arıyorum, aranmalı ki İnsan/Müslüman bulalım, bulmalı ki
İnsan’a/Müslüman’a dair bir şey inşa olabilsin... Ama İnsan/Müslüman
kayıp..."
Yeni bir dünyaya doğru seyrediyoruz.
Bu dünya insanın ikincil varlığa dönüşeceği bir kültürü inşa ediyor.Yapay zekâ ve robot teknolojisi ile yepyeni bir çağ başlayabilir. Ve bu çağ hümanizmanın sonunu ilan edebilir… Bu gerçek batıda ciddi bir şekilde tartışılmaya başlandı. Ama biz çağı neredeyse bir yüz yıl sonra takip ettiğimiz için gündeme bile gelmiyor. Çünkü daha pozitivist çağı geride bırakmadık ki kuantum üzerinden yapay zekâ çağına geçelim… Nano teknoloji ile artık neredeyse yeni bir vücut inşa edilebiliyor. Her tarafımız akıllı teknoloji sarılmış durumda… Gerçek bir yeniçağa uyandığımızda insan tahakküm etmekten mahkûm olmaya evirilmiş olabilir.
İnsan kalmanın, Müslüman olmanın bir yolunu bulmak zorundayız.Başka türlü yaşama imkânı bulamayacağız sanırım... Köleleştirileceğimiz ana çok kısa bir zaman kaldı. Robotlar yapay zekâ ile insanı etkisiz eleman kılacak, gidişat bu yönde... Bu yüzden ruh üfleyecek bir insan yâda insanlar yetiştirilebilirse belki kurtuluş umudu doğabilir...
Yeni bir teoloji doğacak…
Fakat bizim daha önce bu kuantum fiziğinin felsefi görüşe getireceği yeni varlık algısı, yeni madde görüşü, bilginin göreliliği vesaire üzerine derinlikli bir okuma ve müzakere ortamları oluşturmalıyız ki olup bitenin neliğini kavrayalım. Birçok eski bakış, çöplüğe doğru yol alacak ve biz hala çok kaba bir şekilde varlık ve yokluk mücadelesi adı altında siyasal olanın bilinci köreltmesine muhatap oluyoruz.
İnsan üzerine düşünmeyi terk etmemiz ve yeni gelişmeleri çok fazla geriden takip etmemiz yüzünden acınacak bir durumdayız. Bugün hala pozitivist takılan aydınlarımız, ilahiyatçılarımız, entelektüellerimiz var. Hala rasyonel düşüncenin mutlak bir düşünce gibi algılandığı bir kültürel dokuyu yaşıyoruz. Hâlbuki kuantum ile sadece dünya değil varlık bile boyut değiştirdi.
İnsan değişime uğruyor.
Ama biz hala gerilerden sesleniyoruz bilim filim, ideoloji vesaire... Sallayıp duruyoruz... Maalesef büyük bir yara sahibiyiz... Ama yaralı olduğumuz konusunda kafamız çok karışık…
Adalet kavramının bizzat insanın kendi görüşünü, emelini, çıkarını destekleyecek bir pozisyona dönüştürülmesinin oluşturacağı ‘toplumsal şizofreni’yi görmekte çok zorlanıyoruz.Küçük çıkarlar uğruna geleceğimizi ipotek edecek şartları dikkate almıyoruz. Bilmeliyiz ki adalet duygusu zedelendiğinde ortak bir bakış ve ortak bir eylemde buluşmakta zorlanacağız.
O yüzden adalet sahibi olmak zorundayız.
Çünkü adalet, başkasının hakkını herhangi bir baskı altında olmadan ilke ve ahlaki olandan hareketle başına kakmadan verildiğinde tahakkuk eder. Çıkış noktası tek; kuşatıcı olmak. Din, düşünce veya siyasi yorum farklılıklarının oluşturacağı zemini geride bırakmalıyız. Hatta batıda da insan olmaya devam eden ortak kurumlar, kişiler, düşünceler ile birlikte hareket etmeyi göze alabilmeliyiz.
Modern insanı, modern toplumu, modern kültürü, modern siyaseti, modern bilimi, modern bilgiyi vesaire doğru bir şekilde kendilerini tanımladıkları biçimi ile öğrendiğimizde sorunu çözmeye takat ve imkân bulabiliriz.
Modern kültür şizofren üretir…
Şizofreniyi burada bir hastalık olarak değil bizzat kişilik çoğullaşmasının tezahürü olarak düşünülmesi gerektiğini hesaba katmalıyız. Çünkü şizofren kişiliklerin varlığı öne çıkıyor. Bunu her alanda görmek ve gözlemlemek mümkün artık…
İnsan vicdandır…
İnsan olmak ve kalmak demek vicdanlı olmak demektir. Vicdan ise, adil davranabilecek bir konumu ihtiva edebilmektir. Bu konumu ihtiva edecek olan vicdan, çıkarı ve sahtekârlığı, yalanı ve riyayı, kayırma ve rüşveti dışarıda tutmaktadır. Yani insanı insanlıktan çıkaran unsurları devre dışı tutabilmek zorunluluğu vicdanın olmazsa olmaz şartıdır. İnsan, başkası için yaşayabilecek bir iradeye sahip olduğunda insanlaşır, vicdana sahip olduğunu gösterir. Ama bunu bu gün bulabilmek kültürel kodlara isyanı taşır. Zor bir işe soyunmak gerçek kahramanların işidir.
Homo Deus zamanı… Tanrılar zamanına tanık olma...
Post insan zamanları demek anlamına geliyor… İnsan tanrı dönemleri, insanlığın geride kaldığı mitolojinin tanrılarının birer kopyası olan yeni tanrıların varlığının ortaya çıkması demektir. Teknoloji bu konumu işletebilir. Eğer, insan kalma mücadelesi verilmezse gidişat bu noktaya doğru yürüyor. Bu yüzden modern kültürün ürettiği bilgi ve bu bilgi üzerinden oluşan teknolojinin neliğini doğru bir şekilde öğrenmeli ve bunu yorumlamayı becerebilmeliyiz. Ki bu beceri ile yeni tanrı karşısında duracak bir düşünce ve tekniği oluşturacak bir zemine sahip olmanın imkânını elde edebilelim…
Geç kalınabilir.
Teknoloji hep insanın hayatını kolaylaştırır diye meşrulaştırılmıştırve eski tekniğin çöpe gitmesine zemin oluşturulmuştur. Hâlbuki o eski teknik daha insani bir teknik idi… Hayatımız teknik üzerinden kolaylaştıkça ona bağımlı bir ortamı da beraberinde inşa ediyoruz. Farkına varmadan zihnimiz, bedenimiz, hayatımız tekniğe bağımlı hale geliyor. Bu süratle teknoloji olmadan adım bile atamayacak düzeye geleceğiz… Bu da insani bütün hasletleri geride bıraktığımızı anladığımızda çok geç kalınmış bir zaman olacaktır. Dikkatle bakın! Bugün tek, tek neredeyse insani hasletler yaşamdan çekiliyor. Artık, sevincimiz, acımız, hüznümüz, muhabbetimiz bile insani koşullar taşımıyor.
Bencil, kibirli, kendinden başkasını istemeyen biri insan olabilir mi?
Özellikle âlim ve entelektüellere düşen çok güçlü bir sorumluluk vardır: modern kültür ve teknolojiyi insani boyut üzerinden yeniden değerlendirmeye almak ve yorumlamak…Çünkü eğer geç kalınırsa her şeyi kaybedebiliriz. İnsan zihinsel olarak buna uygun ve uyumlu hale dönüştürülüyor. Buna çok uygun bir teknoloji kullanılıyor. Beyin üzerine yapılan çalışmalar, kamuoyu oluşturma teknikleri vesaire üzerinden zihni kontrol edebilecek teknoloji vs. sürekli yeni hamleler yapıyor. Yakında bizden ne isteniyorsa öyle düşünmek ve ona kolaylıkla boyun eğerek istendik eylemleri yaparak mevcut duruma adapte oluruz. Bunu engelleyecek şeyi ise terör, şiddet ve aşırlık üzerinden mahkûm etmek çok kolay olacaktır.
İnsan kalmanın yolunu bulmak zorundayız. İnsan ruhu olandır. Teneke değil insan…
Başka türlü yaşama imkânı bulamayacağız sanırım... Çok kısa bir zaman kaldı. Bu yüzden ruh üfleyecek bir insan yetiştirilebilirse belki kurtuluş umudu doğabilir... Yeni bir ruha ihtiyaç vardır. Ve bu ruhu üfürecek elimizde vahiy vardır. Bu vahyi bugün gündeme geldiği gibi değil, bir ruhu üfürme imkânı olarak yeniden ele almakta yarar vardır. Ahlaki olanın varlığını ve samimiyet ile sadakati dikkate alarak sembol liderlikler kurma zorunluluğu vardır. Bu yüzden mevcut değerleri alt edecek ahlaki değerleri, insani değerleri yeniden gündemleştirmeli ve sorunun çözümüne zemin kılmalıyız.
Bir İnsan/Müslüman arıyorum...Sokakta, evde, caddede, şehirde, kentte, okulda, kamuda, siyasette, iktidarda, muhalefette, ülkede, dünyada, medresede, üniversitede vesaire... İnsan/Müslüman arıyorum, kültürde, irfanda, medeniyette, tarikatta, sivil toplumda, işçilerde, memurlarda, ticarette, bürokraside vesaire... İnsan/Müslüman arıyorum; kitaplarda, makalelerde, yazılarda, metinlerde, eski ve yeni... Bir İnsan/Müslüman arıyorum, dinde, felsefede, sanatta, edebiyatta...
İnsan/Müslüman arıyorum, aranmalı ki İnsan/Müslüman bulalım, bulmalı ki İnsan’a/Müslüman’a dair bir şey inşa olabilsin... Ama İnsan/Müslüman kayıp...
Allah muradını en iyi bilendir…
Abdülaziz Tantik, 15.07.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.