Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran seçimleri sonrasında “mesajı aldık ve gereğini yapacağız” diyerek bu mesajın altını “gönül belediyeciliği seferberliği” kavramıyla doldurdu. Seçim sonrasında teşkilatlar ve milletvekilleri tarafından hazırlanan raporlarda milletvekili seçimindeki oy düşüşlerinde belediyelerin icraatlarının, özellikle de vatandaş ile yeterince iletişim kurmamalarının da etkisi olduğunun altı çizilmişti.
Gönül Belediyeciliği kavramı akıllara AK Parti’yi zirveye taşıyan belediyecilik ruhunu getirdi. 1994 yılında Refah Partisi’nden belediye başkanı olan başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere diğer belediyeler, AK Parti’nin kurulması ve zirveye taşınmasının en büyük temel taşıydı. Yeni bir belediyecilik anlayışıyla ortaya çıkan başkanlardan biri de Bayrampaşa eski belediye başkanı Hüseyin Bürge’ydi.
Öğretmenlikten belediye başkanlığına, oradan da milletvekilliğine geçen Bürge’yle gönül belediyeciliğinin şifrelerini konuştuk. Bürge, vatandaşa dokunmanın ve gönle girmenin önemli olduğunu söylerken, bunun yolunun da samimi olmaktan geçtiğini kaydetti.
1994’ten 2011 yılına kadar belediye başkanlığı yaptınız ve AK Parti’yi zirveye taşıyan belediyecilik anlayışında sizin de rolünüz büyük. Bir anlamda gönül belediyeciliğini ilk hayata geçirenlerdensiniz. Nedir bu gönül belediyeciliği?
Kıymetli Cumhurbaşkanımızla birlikte bizim belediyeciliğimiz aynı dönemde başladı. Rahmetli Necmettin Erbakan hocamız “Benim belediye başkanlarım usta çobandır, usta çoban tekeden süt çıkartır” derdi. Yani imkânsızın başarılması gerektiğinden söz ederdi. 94 yılında Belediye başkanlarının da abisi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte bir pazar sabahı milletin “Tamam inşallah” demesiyle muhteşem bir başlangıç yaptık. İstanbul’da belediyeciliğe susamış bir atmosfer vardı. O zamanlar Kıymetli Cumhurbaşkanımız toplantılarda bize “Biz kimsesizlerin kimsesi olmaya geldik” derdi. İşte gönül belediyeciliği buydu.
Kimsesizlerin kimsesi olmak zor bir iştir. Kimsesizlerin kimsesi olan zaten gönle oturur. Belediyecilikte en önemli hadise insan evladına dokunmak ve idaresinde bulunduğunuz şehirdeki insanların gönlünde bulunma meselesidir. Benim belediyecilikten anladığım budur. Onun haricinde belediyecilik tabii ki temizliktir, asfalttır, yeşildir yani aklınıza ne geliyorsa a’dan z’ye bir şehirdeki her şeydir. Bir bebeğin doğumundan ölümüne kadar, yolundan, çamurundan, yeşiline kadar bütün hayatı kapsayan sistemin adı belediyeciliktir.
GÖNÜL SOFRALARI KURULDU
Çok farklı bir belediyeciliğe geçiş yapıldığı dönemdi. Bu dönemde yaptığınız farklılıklar neydi?
“Bir kavmin efendisi ona hizmet edendir” peygamberi düsturla hayata baktık. 94’te ilk göreve geldiğimizde işimiz çok zordu. Maaşlarımız indirildi, yurt dışı yasakları geldi. Belediye başkanlarının abisi Recep Tayyip Erdoğan, “Biz maaş için gelmedik, bırakın indirsinler, yurt dışına gidemeyelim, olsun, vatandaşla daha çok buluşuruz” demişti. Belediye başkanlarının dönüm noktası olarak o dönemi ortaya çıkaran, bizi şekillendiren de Erdoğan’dı. Gece gündüz demeden bizi arardı. Gönül sofraları yine onun sayesinde, o zamanlar kurulmaya başladı. Bir ramazan vakti arar, “bana fakir sofrası bulun” derdi. “Kapısı açılmayan kişilerin evlerine gidelim” dediğini hiç unutmam. Ve o gönül sofralarına giderken yanına birkaç iş adamı alırdı. Onlara “sen hiç böyle bir evde oturdun mu, soba yaktın mı, hasır üstünde oturup yemek yedin mi” gibi sorular sorardı.
KİBİR YERİNE TEVAZU
Sıralayacak olursak, alçakgönüllülük ve vatandaşa dokunmak gönül belediyeciliğinin en önemli örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. Bizzat herkesin her şeyine yetişmek mümkün değil. Nasıl organize ederdiniz?
Vatandaşa dokunmak el sallamak değil, onların derdiyle dertlenmek, güldüğü yerde gülebilmek, ağladığı yerde ağlayabilmektir. Bunlara ya kendimiz bizzat giderdik veya teşkilat olarak gidilirdi. Bir şekilde gidilirdi ama. Büyük teker nereye giderse küçük teker de oraya gider diye bir söz vardır. Büyük Şehir Belediye Başkanı olarak abiniz Recep Tayyip Erdoğan eşini alıp böyle fakir sofralarına gidiyorsa, sizin de gitmeniz gerekir zaten. Cumhurbaşkanımız şimdi de gönül sofralarına misafir oluyor, taksi duraklarına gidiyor, insanlara dokunuyor. Milletin adamı dememizin sebebi bu zaten. Seçildikten sonra görünmez olma anlayışının yerine, seçildikten sonra her yerde daha çok görünür olma anlayışı geldi. Cenazeye, düğüne, vatandaşın kahvesine, derneğine gidebilmek de bunların içinde. Buradaki tek ayrım, yaptığın işleri yapmış olmak için yapmayacaksın. Fotoğraf vermek için yapılan yapmacık işler gönle girmiyor.
Şu anda fotoğraf vermek için mi yapılıyor bu işler? Onun için mi Erdoğan gönül belediyeciliği kavramını hatırlatma gereği duydu?
Eski ile yeni arasında yapılan işler bakımından bence hiç fark yok. Sadece samimiyet eksikliği var. Allah’u Teala “Nasuh tövbesine dönün” diyor. Tövbenin de samimisini istiyor. İletişimde de öyle, bir insanın bakışından, gülüşünden, size dokunuşundan samimi olup olmadığını anlamaz mısınız? Vatandaşın da beklediği bu. Her zaman yanlışlar yapılır, ama samimiyseniz, bu yanlışlar görünmez. Mesajı aldık demekteki maksat, kibir yerine tevazu ve samimi olarak gönüllerde kalmanın yollarını tekrar arayacağız veya gittiğimiz yolları daha samimi gideceğiz anlamını çıkarıyorum ben. Yaptığımız işlerde sahici olmamız gerek.
ÇITAYI YÜKSELTMEK İÇİN
Yine o dönem belediyecilikte öne çıkan uygulamalardan bir tanesi de Halk Günleri’ydi. Randevusuz insanlar gelip sizlerle görüşür, dertlerini anlatabilirdi. Bu uygulamadan biraz söz eder misiniz?
Hatırlattığınız iyi oldu. Çok güzel bir uygulamaydı. Seçtiklerinizi Denetleyin ismini verdiğimiz bir uygulamaydı. Salonlara sığmazdık, parklara çıkardık. Ekibimizi alıp, hazırlıklı giderdik vatandaşın karşısına. Vatandaş mikrofonu alıp, sorular sorardı. Beğendiği, beğenmediği çalışmaları söylerdi. Biz de müdürlerimize dönüp, “Müdürüm şu sokağa çöpçü gitmiyormuş, neden, hadi cevap ver” derdik. Müthiş bir şeydi. Bizi diri tutan bir uygulamaydı.
Bu gibi uygulamalar AK Parti belediyelerinde artık yok mu?
Belediye başkanı arkadaşlarımıza haksızlık etmemek lazım, bence bunun yerine koyabildikleri birçok gönle dokunan uygulama yapıyorlar. Samimiyetle işine sahip çıkan arkadaşlarımız var. Eksikleriyle beraber bizim belediye başkanı arkadaşlarımızın önemli işler yaptığını düşünüyorum.
Cumhurbaşkanımız çıtayı yükseltmekten söz ediyor. Daha iyisine nasıl ulaşabiliriz sorusunun cevabını aramak lazım. Sonuçta hesabını verecekleri merci, vatandaş oluyor. Zaten halk meclisleri seçim zamanı vatandaşın önüne gitmeden önce denetlendiğimiz yer. Önden alıştırma yapılmış oluyor bu tarz uygulamalarla.
CANLI EKSENLİ, İNSAN MERKEZLİ BELEDİYECİLİK
Belediye başkanlığı döneminizde en çok hoşunuza giden, unutamadığınız anılarınızdan söz etmek ister misiniz?
Belediye başkanlığı çok zevkli bir iştir. Birebir dokunursunuz, bu benim eserimdir diyebileceğiniz formatlar vardır. Vatandaşın gönlüne dokunduğunuz olaylar vardır. O kadar samimi davranırsınız ki, vatandaş sizin kendisini çok iyi tanıdığınızı zanneder. İmkan ölçüsünde de tanıyor olmanız gerekir zaten. Bir gün hanımefendinin bir tanesi “Başkanım beni tanıdınız mı’’ diyerek yanıma geldi. Ben de ‘’Tanımadım’’ deyince “Aşkolsun, sen beni nasıl tanımazsın’’ dedi. “Ahiret sorusu sorma, bir ipucu ver’’ dediğimde, “Seçim çalışmalarında bana karanfil vermiştin” demişti. Bir seçim çalışmasında yüz bin karanfil dağıtıyorsunuz. Ama işte dikkate alınmak böyle bir şey. İnsanımıza ne kadar çok itibar ederseniz, o kadar itibar görürsünüz. Siz ne kadar samimi olursanız, karşınızdaki sizden daha da samimi olur. Şairin dediği gibi “Nefret ettiğin kadar nefret edilir, sevdiğin kadar sevilirsin”. Vatandaşa ne kadar gönül verirseniz, karşılığını fazlasıyla alırsınız. Binalara verdiğimiz kıymetten daha fazlasını binanın içindekilere vermeliyiz. Aslında her şey insan için olmalı. İnsanın merkezde olduğu bir belediyeden bahsediyoruz. Canlı eksenli, insan merkezli belediyecilik.
Son zamanlarda AK Parti’nin oylarının azalmasına binaen herkes teşkilatından belediyeciliğe kadar AK Parti’ye eleştiri getirmeye başladı. Sadece eleştirmek bu işlerin düzelmesini sağlar mı?
Benim öğretmenler odasından çıkıp belediye başkanı olmamın bir sebebi, eleştirmek yerine iyi şeyler yapabilmek içindi. Eleştirilerimizde de samimi olalım, karşı tarafa hikmetler sunarak onu daha iyiye yönlendirelim. Şikâyet etmek yerine, elimizi taşın altına koyalım. Dünyanın en kolay işi eleştirmektir. Her işin zorlukları vardır, belediye başkanlığı da kolay bir iş değildir. Sevmek ve sevilmek güvenmek ve güvenilir olmak, samimi olmak ve samimiyetle karşılık bulmak, çalışmak, vefakâr ve cefakâr olmak, bunları hayatınıza hâkim kılıyorsanız, başarılı olmamanız için hiçbir sebep yok.
Sevda Dursun, 18.07.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk Yayınlandığı yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.