"Kim ne derse desin, bu memleket halen iyiliğin temsil edilebildiği
yegane coğrafya olarak ışıl ışıl parlıyor; Türkiye'den bahseden her
dinden mazlumun gözleri ışıldıyor."
Türkiye'nin travmatik bir özgeçmiş hikayesi var; bugün bu hikayenin artık tarihe gömülmesi gerektiği zamandayız. Çünkü travmalarla yol alınmaz, hasta düşüncelerle özeleştiri ya da eleştiri yapılmaz. 24 Haziran'da bir sistem değişikliği yaptık ve kendimize bu zamanı, bu fırsatı hazırladık; geçmişi değiştiremeyeceğimiz gibi, geçmişten gelen travmalarımızı da geleceğe taşımaya hakkımız yok.
Aramızda bizimle aynı fikre sahip olmayanlar da var, bizimle bu zamanı, bu günü hazırlamak istemedikleri için onlara kızmaya da hakkımız yok. Hepimiz için, bütün insanlık için doğru ve iyi bir iş yaptığımızı onlara da göstermeliyiz, 95 yıl önce kurulan cumhuriyetin en büyük sorunu buydu; dayatma. İyi olan Cumhuriyetti kurucularına göre, o halde herkes bunu kabul etmek zorundaydı. Cumhuriyetin bizzat kendisi değil Cumhuriyeti temsil ettiklerini iddia edenlerin dayatmaları normal kabul etmesi Cumhuriyet fikrine aykırıydı oysa.
Biz bugün Cumhuriyeti kavramsal olarak yerine oturtmuş durumdayız, bu büyük bir mücadeleydi, kazandık; ama bunu kimin için kazandığımızı herkese uygulamalarımızla göstermeye mecburuz, başka bir seçeneğimiz de yok.
Dünya'da demokrasiler hızla faşizme sürüklenirken, Çin gibi faşist-komünist devletler kapitalizmin bütün araçlarıyla dünyaya yayılırken insanı yok ediyorlar, insanın haklarını çiğniyorlar. Biz tarihte ilk kez kendi halkının direnişi, mücadelesi ve açıkça verdiği savaşı sonrasında kendi sistemini kurma hakkı elde eden bir ülkeyiz; henüz çok şey yapmış sayılmayız, sadece 400 yıllık bir savaş kazandık ve hasarlarımız çok fazla...
En büyük darbeleri de insan kalitesinden yedik; her şeyi ihmal etmek zorunda kaldık bu amansız savaşta ayakta kalmaya çalışırken. Hakkımız olanı isterken kendi ülkemizde kendi devletimizden dayak yedik, darbe yedik, aşağılandık, yargılandık, ötekileştirildik; tasfiye edildik, öldürüldük can kaygımız bizi diğer kaygılarımızdan daha fazla ilgilendirdi, hayat hakkı, güvenlik hakkı olmayanın ekonomi, sağlık, eğitim, ulaşım ve diğer kaygıları ötelenmek zorunda kalıyor.
Bizi ayakta tutan dindi bugüne dek, ama bugün dine dair kavramlarımız şeytanî akıl tarafından deforme edilmiş durumda. İmam, bacı, kardeş, hoca, Allah'ın elçisi Muhammed'in siyah sancağı, ihlas, tekbir, Allah rızası, Kur'an, cennet-cehennem, ibadet, sadaka, zekat, hak, liyakât gibi kavramlarımız bizzat şeytani aklın faaliyet merkezi pentagon tarafından insanların algılarında kötülüğe evriltilirken müslümanlar olarak bizler tedbir almakta yetersiz kaldık, çünkü öldürülüyorduk.
Kim ne derse desin, bu memleket halen iyiliğin temsil edilebildiği yegane coğrafya olarak ışıl ışıl parlıyor; Türkiye'den bahseden her dinden mazlumun gözleri ışıldıyor. Bu şeytanın uşaklarına karşı elde ettiğimiz zaferin sonucu olduğu gibi, onlara uzanan ellerimizin de bize taşıdığı sevgidir aynı zamanda.
Travmatik özgeçmişimizden etkilenen insanımızı onarırken ve yeni nesillerimizi inşâ ederken artık yeni bir kamusal alan açmalıyız; o alanda hiç kimsenin hakkının zayi olmadığı, hiçbir suçlunun cezasız kalmadığı, herkesin devletle ilişkilerinde hakkı olanı alabildiği bir devlet bir ülke mümkün, dört yüz yıldır ilk kez şimdi mümkün. Önümüzde beş yıl var. Bu güne, bu zamana gelmemizde hiçbir katkısı olmayan kesimlerin de inkâr edemeyeceği bir iyilik düzlemi tasarlamalı ve asgari müşterekleri çoğaltmalıyız. Doğru ve iyi niyetli eleştirileri dikkatle not etmeli ve gereken neyse eksiksiz yapmalıyız.
Evet; devletimiz FETÖ kanseri ile zayıf düştü, şu halde gittikçe güçlenen, halkı ile bütünleşmiş bir devlete sahip durumdayız; özellikle bu ve benzeri kanser hücrelerine karşı alınan tedbirlerin, çok zor olsa da, mağdur üretmemesi gerekmektedir.
Kötü değişmez, memnun olmaz; ancak biz kötüye karşı olan tavırlarımızı değiştirebiliriz. Kötüyü daha büyük bir kötülükle cezalandırdığımız zaman iyiliğe kötülük yapmış oluruz. Adalet bu babda bizim en büyük gücümüz ve sığınağımızdır. Adaleti mümkün olduğu kadar öne çıkarmalı ve kanunlarımızı adil olduklarına inanana kadar gözden geçirmeli ve değiştirmeliyiz... Türkiye'nin adalet yerine travma üreten bazı kanunlarının var olduğu gerçeği göz ardı edilemez, işe adaleti sağlayacak olan kanunları değiştirerek, üreterek ve bu süreçte eleştirileri dikkatle ele alarak gerekli olan adımları atarak başlayabiliriz.
Tarihten gelen travmalarımızı başka türlü tarihe gömmemiz mümkün değildir.
Seçkin Deniz, 24.07.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-33,
Sorgulamalar
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.