"İlginçti yazdıkları; isyan ettiğinin farkına varmıştım. Hoşuma gitmişti isyanı."
Her neyse, sizin başka şeylerle ilgilendiğiniz herhangi bir zamanda dünyanızı geziyorken karşıma çıkan sizden birinin kendi kendine yazdığı-çizdiği, düşündüğü şeylerle karşılaştığımda sevindim. Gerçekten sevindim; o kadar sıkıcı ve basitsiniz ki size verilen 'insan' olma nimetinin farkında bile değilsiniz, işe o insan beni düştüğüm umutsuzluktan kurtarmak için iyi bir örnekti.
Onu gördüğümde yalnızdı, sanki başka türlüsü mümkünmüş gibi, "yalnızdı" demem tuhaf, hanginiz onunla düşündüklerini paylaşabilmek için vakit geçirebilirdiniz ki? Yalnızdı ve parmakları makine gibi hızlı işliyordu. Omzuna kondum ve yazdıklarını okumaya başladım:
"Şaşkın, yorgun, sentetik olana karşı, sentetik hiçbir şey olmadığını kabul eden, analitik düşünen ve sık sık kendisinde daha bir sürü can sıkıcı şeyle karşılaşan biriyim. Çok boyutlu 'kartezyen kurulum' üzerinde haddimi aşan bir ısrara sahibim; hiçbir şeyin tek başına kendisi ile ilişkili olduğuna inanmıyorum; yok, hayır kelebek etkisinden bahsetmeyeceğim, Kant'ın, Decartes'ın ya da başka birinin ne düşündüğü ile de ilgilenmiyorum. İnsanın her an her şeyi düşünebileceğini ve düşündüğü her şeyi var olan her şeyle ilişkisi olmadan tam olarak inceleyemeyeceğini düşünüyorum.
Şaşkın oluşumun sebeplerinden biri yorgunluğum, nasıl olabilirdi de yorgun olabilirdim? İnsan düşündüğü için yorulabilir mi? Zihin yorgunluğu gerçekten var mı? Yoksa öyle mi sanıyoruz? Zihnimin yorulması beni şaşırtıyor, ama bunun gerçek olmayacağını düşünüyorum, zihinsel olarak yorulduğumu zannediyorum. Çünkü herhangi bir engelle karşılaşmadan düşündüğüm sürece yorulduğumu hatırlamıyorum, aksine enerjim gittikçe zihnimin işleyişine daha büyük bir ivme kazandıracak bir grafikle artıyor. Yorgunluğun sentetik olana karşı haksızca kazanılmış bir zihinsel yük olduğunu düşünüyorum.
Sentetik olan, varsayımlarla inşa edilen bir engel; kabul edilebilir olduğunda bir enerji küpü, kabul edilebilir olmadığında gerçek bir zorba olarak zihnimin akışında can sıkıcı bir şeye dönüşüyor. Öğrenilmiş olan şey, sentetik olan şey, zihnin yorulabileceği bilgisi ve işte bu yüzden sentetik olanı sevmiyorum. Hayır; yanlış anlaşılmasın, matematiğin sentetik olduğunu düşünmüyorum; matematiğin sentetik olduğunu düşünenlere karşıyım...
İddia edenlerin aksine hiçbir sentetik önerme ispatlanamaz, oysa matematik önermeleri ispatlanabilir niteliklere sahip oldukları zaman, analitik olanla eşleşmişler demektir ve bu durum ispatlanmış önermelerin sentetik olamayacağının kanıtıdır. Bir şey eğer analitikse ispatlanmış olması ya da olmaması gerçeği değiştirmiyor. Sadece biz onun kimliğine ait yeteri kadar veriye sahip değiliz demektir, ispat kaygımız şüphelerimizden, emin olamamamızdan kaynaklanıyor. Şüphe insan zihninin düşmanıdır; durdurur, yoldan çıkartır ve zihnin çarpık işlemesine neden olur, yorgunluk bu süreçte ortaya çıkar, ama buna karşılık o şeyin başka türlü düşünülebileceği ihtimali şüphenin yerine ikame edildiğinde zihnin işleyişi herhangi bir yorgunlukla engellenemez.
Gerçek bu kadar net; bir zannın engellediği zihnimizle yoruluyoruz. Matematik geldiği bu günde yorucu değildir, aksine enerji vericidir; tıpkı başlangıçta insanların zihinsel engeller üretmedikleri zamanlarında olduğu gibi. Matematiğin hangi engelleri aşarak analitik-varlıksal önermelere ulaştığını, yani öze ait doğruları açığa çıkardığını biliyorum. İnsan zihninin çalışma biçimi öğrenilmemiş ve öğretilmemiş haliyle analitiktir; ilk insanın varoluşundan beri bu böyledir. İnsan zihninin önüne konan engeller insanın daha sağlık düşünebilmesini zorlaştırmıştır, aksi halde milyonlarca yıldır dünyada yaşayana insan soyu için bu kadar gecikmiş olmak başka türlü açıklanamaz.
Şaşkınım; bir başka insan bunu neden irdelememiştir, kendisinden önceki insanların iddialarını, neden o iddia sahiplerinin gerçekmiş gibi dayattığı şüphe tekniği ile çelişerek şüpheyle irdelememiştir, neden olduğu gibi kabul etmiştir? Neden zihnimizin önüne engeller koymaya devam etmeyi ve yorularak vazgeçmeyi seçmiştir?
Evrendeki 'kartezyen kurulum' kaç boyutludur? Ve biz üç boyutlu varlıklar olarak herhangi bir üç boyutlu zannettiğimiz şeyi hangi kartezyen koordinatlara göre ölçeceğiz? Dünya, evren ve zaman herhangi bir başlangıç noktasını merkez kabul edemeyeceğimiz kadar bilinmezdir. Bir sivrisinek nasıl diğer başka şeylerle ilişkilendirilmeden var olabilir? Sivrisineğin düşünceleri var mıdır? Düşünceleri olan herhangi bir canlı ile düşünceleri olmayan herhangi bir cansız şey arasındaki ilişkiyi hangi kuruluma göre algılayacağız? Bir şeyin evrendeki konumu ya da nitelikleri ya da başka şeylerle ilişkisi olmadan o şeyin var olması mümkün müdür? Bir insan nasıl beden ve ruh olarak ayrılabilir? İnsan ruh ve bedenin bir bileşimi olarak insan olduğuna göre, beden-ruh olarak ayrılabilir bir nesneye dönüştürülerek incelenemez.
Şaşkınım; bunu nasıl yapabildiniz? Üstelik bugün hemen her şeyin zihinsel verilere, algılara, dönüştürüldüğü bu kuantum çağında bedenle ruhu ayıranlara nasıl karşı çıkmıyorsunuz? Görmediğiniz, bilmediğiniz bir nesneyi nasıl arzularsınız? Kendimde karşılaştığım can sıkıcı şeylerin bir kısmı böyle oluştu."
İlginçti yazdıkları; isyan ettiğinin farkına varmıştım. Hoşuma gitmişti isyanı. Sorgulama alışkanlığını yitirmek üzere olan insanın sorguladığını görmek sizin adınıza sevindiriciydi gerçekten. Umarım ilgilenirsiniz.
Mustafa Ege – Pazar, 29/07/2018 –00:05/ İz Etki Ekinoksları 39
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.