"Meğer bir çılgınlık nöbetinden öte değilmiş yakınmalarımız. Bunu gördük, bunu yaşadık. Yapay sancıların birer kuklası olarak soluk almışız meğer."
Acullüğümüzün kurbanı olacağımızın kadim bilgisine dönerek sırtımızı. Sırtımızı döndük varlığa, var oluşa, oluşa. Düşman belledik varlığı, var oluşu. Soluk alanı, soluksuz olanı, karada yaşayanı, suda yuva yapanı, ayakta duranı, yatanı, yürüyeni, uçanı, sürüneni düşman bildik. Düşman belledik. Doğa düşmanımızdı. Başkaları, biz olmayan düşmandı. Düşman icat edişlerimizde bir hinlik bulmalıydık ve fakat bulmaya fırsat vermemişti sancılarımız. Sancılarımız ki yapayın en pespayesiydi.
Sancılarımıza kaptırmıştık yenimizi. Bizi oradan oraya sancılarımız sürüyordu. Yapay sancıların kurbanı olmuştuk her birimiz. Her birimizin düşlerini yapay sancılarımız büyütüyordu. Her birimiz yapay sancıların yılmaz savunucusu olduk. Yapay sancıların yaşatıcısı, sürdürücüsü olmanın albenisine kapıldık. Sadmesiyle sersemledik ve fakat aymadık. Aymak belki işimize gelmedi. Belki sancısız yaşamanın zorluğuna hükmettik.
Düşmansız yaşamanın yaşamak olmadığı düşüncesine kapıldık kolayca. Kolaycılığın avı olduk. Direnmenin gereğini hakkıyla belirlemekten uzak durduk. Direniş türküleri yerine, direnip değiştirmenin gerekleri üzerine düşünmek ve bir eylemde bulunmak yerine olanı kabullenişin, olana ram oluşun kolay oluşunu keşfedip o keşfe boyun eğdik.
Terden utanır olduk. Namuslu insan terler, özdeyişinden vahşi bir hayvandan kaçan avı gibi kaçar olduk. Böylece çalınan terin hesabını sormak usumuza gelmez oldu. Dengeler altüst oldu. Bu oluştan nefret doğdu. Bu oluştan kin, öfke, haset vücut buldu. Bu oluştan bitimsiz yangınlar, bitimsiz acılar, bitimsiz kayıplar, bitimsiz kurbanlar, bitimsiz zulümler, bitimsiz kötülükler yer etti yeryüzüne gökyüzüne.
Bu oluş bir küslük içinde soktu insanı, insanlığı. İnsanlığa bulutlar küstü, ağaçlar küstü, insan olmayan tüm varlık küstü bize. Küslük gönüllerimizi kör etti gözlerimizden önce. Körleştik, iyice bir körleştik yapay sancılarımızın ininde. Oysa diriliş erleri, erenleriydik, böyle derdik kendimize. Diriliş şölenleri hazırlamak işinde bilirdik kendimizi. Böyle doğmuştu içimize. Böyle yer etmişti gönüllerimize, gönüllerimiz kirlenmeden, paslanmadan önce. Dilimizde pelesenk idi diriliş türküsü, diriliş coşkusu.
Bir umuttuk insan için, insan olmayan için. Sancılarımız sahiciydi. Acılarımız kendimizden öte. Yetimin, öksüzün, garibin, kanadı kırık kuşun, dişi kırılmış kurdun, kurumuş otun, kırağı yemiş ağacın derdiyle dertlenendik. Böyle derdik, böyleydi yakınmalarımız. Meğer bir çılgınlık nöbetinden öte değilmiş yakınmalarımız. Bunu gördük, bunu yaşadık. Yapay sancıların birer kuklası olarak soluk almışız meğer.
Cemal Çalık, 30.07.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.