"İki sarı kedi kamelyanın gölgesine kurulmuş, kafa kafaya verip öteden beriden söz etmişler ve sohbet her zamanki gibi ortak yakınmalarına uzanmıştı."
Yön bilgisi zayıf biri olarak hemen başlangıçta belirtelim ki sözü edilen sağdaki sarı kedi sitenin geniş bahçesinin batısında biraz sapa bir noktada iki hafta önce inşası tamamlanan kamelyanın –ki iki haftadır siteden bir Allah’ın kulu gelip oturmuş değil, gelip oturmuş değil çünkü kamelya tüm site sakinlerince yanlış bir yerde konumlandırılmıştı, bu yanlış yer ister istemez kediler için elverişli kılmıştı kamelyayı. Her ne kadar tüm kediler site sakinlerinden birine ait olsa da kimi zaman insanlardan uzak kalmayı arzuluyorlar ve bu arzularını gerçekleştiriyorlardı. Daha önceleri iki hafta önce kamelya olmayan bu çıplak nokta onların buluşma noktasıydı. Kamelyanın kurulması bir şeyi değiştirmemişti. Kediler için biraz daha elverişli olmuştu o kadar. Kamelya kedilerce de elverişli midir? Bilmiyoruz.- hemen girişindeki konuma göredir.
Elbette belirtmeye gerek yoktur ki, eğer kamelyaya girmiyor da çıkıyorsanız sizin çıkışınıza göre sağdaki sarı kedi solda kalacaktır. Kuşkusuz bu kere girerken sağdaki sarı kedi çıkışınızda solda olacaktır. Demek ki akılda tutulması gereken ‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ diyen kedinin konumu kamelyaya giriş çıkış noktasına göredir.
Aslında kedilerin ikisi de sarı olmasa işimiz kolay olurdu. Sözün gelişi kedilerden ‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ diyen sarı iken solunda duran sarı kedinin rengi siyah, yahut beyaz, yahut gri yahut başka bir renk olsaydı o vakit hiç ‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ diyen kedinin kamelyanın giriş çıkışa göre konumunu belirtmeye gerek kalmazdı. Buradan şunu da anlıyoruz ki, gereklilikler kendiliğinden değil de bir takım zorunluluklardan kaynaklanıyor.
Öyle ya iki kedinin renklerinin farklı olması bize hangi kedinin -‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ diyen kedinin- sağda mı solda mı olduğunu belirtmeye gereksinimini duyurmazdı. Biz de rahatlıkla ‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ diyen kedinin sadece rengini belirtmekle yetinirdik. Hoş site sakinlerinden bu iki kedinin sahiplerinin verdiği isimleri karıştırmasak buna da gerek kalmazdı.
Diyelim ‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ diyen sağdaki sarı kediyi sahibi ‘daisy’ diye çağırıyor olsa –hayır sağdaki sarı kedinin adı kesinlikle daisy değil, daisy’nin rengi siyah, siyah olduğu için de asla karıştırmıyorum- diğer kediyi de sahibi ‘alkış’ –ne ahmakça bir isim.. bir de bu ahmaklığın dile getirilişini göz önüne getirin.. hemen her akşam –neredeyse her akşam- cırtlak sesli yaşlı bir kokonanın ‘alkış.. alkış.. yavrum neredesin!’ diye ünlenişi yok mu.., yok bu kamelyanın kapısında ve giriş çıkışa göre konumu değişen, girerken solda, çıkarken sağda olan sarı kedinin adı ‘alkış’ değil.. olmadığını yine renginden ötürü biliyorum. Alkış daisy gibi simsiyah. Daisy ile Alkış’ı ayırt etmek kolay çünkü Alkış baştanbaşa simsiyahken, Daisy’nin alnında kocaman beyaz tüyler var, tabi bir de ayakuçları, patileri beyaz- kedileri karıştırmam ve olası her hangi bir karışıklığa yer vermemek için de kedinin bulunduğu konumu yahut rengini belirtmeye gereksinim duymazdım.
Yön bilgisi zayıf biri olarak bu konunun ne denli önemli olduğunu anlattığımı umarak öyküye gönül rahatlığıyla dönebiliriz.
İki sarı kedi kamelyanın gölgesine kurulmuş, kafa kafaya verip öteden beriden söz etmişler ve sohbet her zamanki gibi ortak yakınmalarına uzanmıştı. Sağdaki sarı kedi söylediklerinin somut bir kanıtını yana yakıla ararken biraz önce söylediği ‘İşte tam bundan söz ediyorum!’ tümcesiyle kanıtını bulmanın rahatlığını yaşamıştı. Sohbetin en koyu yerinde bir güvercin yaklaşık on on beş metre ötesinde tam karşılarındaki biçilmiş çimlerin üzerine konmuş, böcek leşleri toplayarak karnını doyurmaya girişmişti.
- Bizi ne hale soktular, diyordu kuş konmadan önce sağdaki sarı kedi. Aslımızı unuttuk, tembelleştirdiler. Kendilerine benzettiler bizi de burnu kaf dağındaki iki ayağı üzerinde durmayı marifet belleyen ahmak varlıklar.
‘Bizi ne hale soktular!’ diyen sarı kedinin sağındaki sarı kedi dudak büker gibi olmuştu ve hatta güvercin gelip karşılarına konmadan arkadaşına;
- Biraz abartmıyor musun? Demişti.
Ve fakat iki kedi de ne üzerine konuştuklarını unutur gibi olmuşlardı karşılarına gelip konunca güvercin. Neyse ki sağdaki sarı kedi –kamelyanın girişine göre sağdaki sarı kedi- biraz hırslıydı da hepten unutmamıştı.
- İşte tam bundan söz ediyorum.. ikimizin de içi kıpır kıpır.. gel gör ki –sözünün burasında susup başını kaldırdı, görebildiği tüm balkonlara göz gezdirdi, tekrar başını kaldırdığı yere koyup- balkonlarda birkaç meraklı ahmağa kendimi madara etmek istemiyorum..
- Haklısın, dedi arkadaşı.. aslında göz açıp kapayıncaya kadar yakalarız.. da.. dediğin gibi.. hem pek genç ve oldukça dinç görünüyor.. bizimse avcılığmız arkaik bir masaldan öte değil.. ve durduk yerde itkimizin gazına gelip hamleye kalkıştığımızda bizi değiştiren ahmaklara madara olmak da var..
- Ne hazin bir şey, dedi sağdaki sarı kedi.
- Öyle, dedi arkadaşı, bize kendimiz olarak yaşamayı zehir ettiler.. yaşayacak bir alan bırakmadılar.. dünya babalarının yeriymiş gibi.. kendilerinden başka hiçbir varlık yokmuş gibi.. kahretsin.. bizi ne hale soktular.. şu güvercin sence de pek cılız bir şey değil mi.. yani şimdi buradan oraya atlamaya değmez, gibime geliyor.. yanılıyor muyum?
- Yok, yanılmıyorsun.. dişimin kovuğuna bile yetmez.. hem buraya gelmeden önce tıka basa doldurdum midemi.. oyun oynayacak yaşı da çoktan geçtik..
- Haklısın.. ama ne yazık ki gençler bizden daha mıymıntı.. kıçlarını kaldırıp bir kuş peşine düşeni görmedim…
- Göremezsin.. insan denen ahmağın oyuncağı olduk.. değiştirmelerine izin verdik.. direnmeyi akıl edemedik..
- Nasıl edeceksin birader, diye diklendi sağdaki sarı kedi, insan denen ahmak bizden usta bir avcıydı.. hem ne yaman avcı.. hani keşke bizim gibi..
- Bak, bak.. nasıl da yan gözle bizi izliyor, dedi arkadaşı, tetikte duran güvercini göstererek..
- Aklı sıra bizi gözetliyor.. bilse..
- Evet..
- Durumumuzu bilse gelip tepemize konardı..
- Evet.. var öyleleri.. yine de..
- Bu insan denen varlık yüzünden ne hale geldik.. ne hale geldi dünya..
- Sorma.. dün bizim ki beni kucağına aldı, televizyonda köpeklerle ilgili bir programı zorla izlettirdi.. köpeklere acıdım.. ay görsen ne hale sokmuşlar.. tüylerini kesmişler.. elbise giydirmişler.. o zavallılar da..
- Onlara iyi oluyor.. bizi, insan dışında kalan varlıkları ilk satan onlar oldu.. onlara müstehak..
- Öyle deme birader.. acıdım.. kedi yüreği işte..
- Bizim bir zaafımız da bu.. yüreğimiz.. çok merhametliyiz.. azıcık acımasız olabilseydik.. çok farklı olurdu gibime geliyor..
- Evet.. şey.. şuna bir hamle yapar gibi yapsam..
- Hem balkondakilere bir oyun oynamalı hem güvercine..
- Canım istemiyor..
- Benim de.. bu gölgeliği yapmaları iyi oldu ama değil mi?
- Elbette.. huzur içinde insandan uzakta öğle uykusuna yatabiliyoruz hiç değilse..
- Girişe su kabı falan da koysalar ne iyi olurdu..
- İyi dedin.. bakarsın o da olur..
- Kuş gitti..
- Karnını doyurdu mendebur.. yüreğini ağzına getirmeyi ne çok isterdim..
- Amaan.. boş ver.. ben biraz kestireceğim.. sen..
- Ben de kestirsem fena olmayacak..
Cemal Çalık, 03.08.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.