"Düşünüyor gibi yapmaktayız. Bir başkasının yankısı olduğumuzun ayrımında olmadan.."
Kandık daktiloskopik verilere, dağıldık farkında olmadan. Boğulduk dışrak yaşantıların albenisinde ve kaybolduk. Yaşama acemiliğinin sürüklediği tecimsel kaygılar kirlenmedik yer bırakmadı içimizde. Kurgularımız kösnül, vargılarımız sıska, debdebe düşkünlüğüyle gelip kapısında durduğumuz yer cehennem. Bunun dahi ayrımında olmadık.
Kendimize özgü genel-geçer ölçütler yerine hazırcılığın insiyakıyla kopya ölçütler edindik. Bedenimize, benliğimize, bizi biz yapan içrek değerlerimize uygunluğunu dert edinmeden. Böyle bir dertle dertlenmenin gereğini bilmeden yaptık. Bilmeye dahi yanaşmadık. Taşı taş yapan, otu ot kılan nedir? Taşa yakışan, otta olması gereken nedir? Diye durup bir düşünmeden soluk almanın var olmaya yettiği sanısıyla kulaklarımıza erişen çağrılara iç sesimizi bastırarak koştuk.
İç sesimizin diline biber sürdük çoğu zaman. Susturduk. Suskunluğa mahkûm ettiğimiz kendi sesimizdi. Kendimize tahammül edemez olduk. Böylece kendi olan hiçbir şeye tahammül edemez olduk. Bir farazi dâüssılaya düştük ki ne düşen farkında ne düşülen.
Dağladı gönül gözümüzü heveslerimiz. Heveslerimizin kölesi olduk. Heveslerimizin buyruğunda koşar olduk. Danişment olacak değerlere gözlerimizi yumduk. Devasa dertlerin, sıkıntıların, tıkanıklıkların, yıkımların, kıyımların kucağında can çekişen bir uygarlığın sıradan taşıyıcısı olmaya razı olunduğunun körlüğü içinde debelenirken heybesinde çağ kapayıp çağ açan değerlerden habersiz bir miras yedi gibi yaşamaktan yüksünmedik. Yüksünmeyi bilmedik.
Kendi dünyana ilişkin kavramlar ihdas etmemişsen karşı olduğunu savladığın dünyanın kavramlarıyla yaptığın yapacağın sıradan reprodüksiyon bir edimdir daha fazla değil, bu hakikati ıskaladık.. kendi değerler dünyamıza ilişkin kavramlar yerine, o kavramlar üzerine yeni anlamlar yüklemek yerine karşı olduğumuz savıyla durduğumuz dünyanın parlak baskın kavramlarını –içkin olan anlamlarından bihaber olarak- kullanmayı yetkinlik kriteri olarak kabullendik.
Bir anlık dalgırlar gözümüzü aldı. Gönlümüzü zehirledi zehir saçan uygarlığın dalgırları. Zehirlenmiş bir gönülle soluk alır olduk. Dar'ül'eytamların harabe edilişine bile ses çıkarmaz olduk. Kendine ait sesi olmayanın çıkaracağı sesin bir duyulmazlık ırası olacağını hesaba katmadık. Hesaba katmadıklarımız dayancımızı kırdı. Dayancımızı boğdu. Dayancımız soldu.
Bir depremzededen daha beterine döndük. Hazin olan gelip durduğumuz yerin, gelip olduğumuz şeyin ayrımında olmamak. Bu olmayış, bu olamayışla gün tüketen bir varlık olarak varlığımızı sürdürmenin bir olanağı kalmış mıdır? Türünden bir soru dahi usumuza gelmez oldu. Usumuzun yolunu kestik bir uğru gibi. Kendi usumuzu derdest eyledik. Diline biber sürdük usumuzun hem en acısından.
Düşünüyor gibi yapmaktayız. Bir başkasının yankısı olduğumuzun ayrımında olmadan.
Cemal Çalık, 20.08.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.