23 Ağustos 2018 Perşembe

SA6700/KY60-ES77: Selva Tor: "Amerika’nın Hedefi Suriye Kazanımlarımız"




Uluslararası Parasal İlişkiler, Küresel Ekonomi Politik ve Ulusal Güvenlik alanlarında çalışan Finansal Güvenlik Stratejisti Selva Tor, uğradığımız ekonomik saldırıyı değerlendirdi. Kur Manipülasyonu’nu Amerika’nın her zaman kullandığını, amacınınsa bizi IMF’den borç alma düzeyine getirerek isteklerini kabul etmeye mahkum hale getirmek olduğunu söylüyor. Tor’a göre Amerika’nın hedefinde Suriye’deki kazanımlarımız var.

-Bu yaşadıklarımız bir döviz saldırısı mı? Öyleyse nasıl anlıyoruz?

Faiz, enflasyon ve kur arasında doğal bir matematiksel ilişki var ve bu matematiksel ilişki şu andaki kur seviyelerini meşru kılmıyor. Buradaki anormal kur hareketliliğine baktığımızda -ki bunu sadece ben söylemiyorum, Türkiye’nin en önemli bankalarının genel müdürleri de söylüyor- bu bariz bir kur manipülasyonu. 

Kur manipülasyonu ABD’nin 1911’den beri kullandığı bir dış politika aracı. Çünkü askeri olarak, siyasi olarak yaptığınız müdahaleler zaman zaman daha maliyetli olabiliyor. Bu ise kendi sistematiği içinde çok da maliyet teşkil etmeden ama sonuçları itibariyle askeri ya da siyasi müdahalelerden çok daha etkin sonuçlar ortaya çıkaran bir yöntem. Onun için ABD 1911’den bu yana bu aracı kullanıyor. Kendi müttefiklerine de kullanıyor. 1957’deki Süveyş Krizi İngiltere’yi askerlerini Mısır’dan çekmek zorunda bıraktı. Çünkü neredeyse iflas ediyorlardı. Bütün bu kur manipülasyonunun ABD tarafından yapıldığını anladıklarında, “this is american century” dediler. Amerikan yüzyılı başlamıştı.

-Bunu hep yapıyor mu Amerika?

Cornell Üniversitesinde uluslararası ekonomi politika profesörü olan Jonathan Kirshner bir çalışma yapmış. 1911 ile 1968 yılları arasında 23 farklı kur manipülasyonu saldırısı yapıldığını, bunun 20’sinin ABD tarafından yapıldığını tespit etmiş. 1968 ki henüz bu kadar finansallaşma, henüz bu kadar liberal politikaların yaygınlaştığı bir dönem değildi. Türkiye’de bunlar anlatılırken sanki yeni çıkmış bir enstrüman gibi anlatıldı. Bunlar her zaman siyasetin çok doğal ve vazgeçilmez bileşeniydi. Amerika’nın en başından beri her zaman kullandığı bir enstrüman. Kendi gücünü bunun üstüne bina etti. Çünkü ABD kuruluş hikayesinde de bir finansal ve ekonomik sarsıntı var. Onlar devletlerinin kuruluşunda İngiltere’nin meydana getirdiği finansal dar boğazı ve para ile siyaset arasındaki yakın ve derin ilişkiyi çok iyi bildikleri için bu enstrümanları kullanmayı öğrendiler.

IMF’ye borçlanmamızı istiyorlar

-Biz Amerika’nın müttefikiyiz. Stratejik ortağıyız. Türkiye’nin ittifak içinde olmadığı bir Ortadoğu coğrafyasında ABD’nin yapabileceği şeylerin sınırı çok az. Ne yapmaya çalışıyor bizi zor duruma sokarak?

Bunun üzerinde biraz düşünmek lazım. Kısa vadede Türkiye’yi IMF ile anlaşma noktasına getirmeye çalışıyor. Geçen Temmuz ayında ABD senatosu dış ilişkiler komitesinde, Türkiye finansman açısından uluslararası finansal kurumlara başvurursa engel koymak için bir karar çıktı.

Bu durum Süveyş Krizi’nde ABD’nin İngiltere’ye yaptığı parasal müdahaleye çok benziyor. İngiltere’yi IMF’ye mecbur bırakacak kadar büyük bir sarsıntıya soktuktan sonra IMF, “Kaynaklarımı sana açarım ama dediklerimi yapmak zorundasın. Askerlerini çek” demiştir. Bizim başımıza gelmesini bekledikleri şey de o. Anormal bir kur spekülasyonuyla, yüksek borçlu yapısını zorlamak.

Türkiye’nin, şu anki temelleri sağlam ama kur anormal seviyelere gelirse Türkiye’nin çok az seçeneğinin kalacağını ve bir noktada da IMF’ye mecbur kalacağını düşünüyorlar. Orada da artık Amerika’nın Türkiye’den sadece Brunson’ı değil, başka çok daha büyük talepleri olacağı muhakkak.

Hedefte güneydeki kazanımlarımız var

-Ne gibi talepler olabilir bunlar?

Bizim son dönemde güney sınırımızdaki tehlikeyi bertaraf etmek için attığımız adımlara bakın. Çok önemli kazanımlar bunlar. Amerika’nın kafasındaki plan odur. Yani Türkiye’de finansal bir kriz yaratalım ve o finansal kriz Türkiye’yi IMF’ye mecbur bıraksın. IMF’ye mecbur kaldığı anda da biz gelelim diyelim ki “ancak ve ancak benim istediğim şeyleri yaparsan IMF’den para alırsın.” 

Ne olabilirdi onlar? Güney sınırındaki Türkiye’nin Amerika’nın Türkiye politikalarına karşı çıktığı ne varsa, Türkiye’nin kabul etmek zorunda kalması gibi sonuçları beklediler. Türk milleti büyük bir feraset gösterdi. Hatta komik şeyler oldu. Ben dış basını da takip ediyorum. “Hala insanlar sokağa çıkmadı mı, niye bunlar tepki göstermiyor” diye soruyorlar. Muhabir, “Henüz göstermiyorlar” diyor. Henüz yani, biraz daha seviye yükselirse gösterecekler. Nedir o seviye, bilmiyoruz. Yani Türkiye’ye yapılan bu kur saldırısı aslında insanlarımıza yapıldı. Yani sadece Sayın Erdoğan’a, hükümetine ve mevcut iktidara değil. Türkiye’nin ulusal ve topraksal egemenlik alanına yapıldı.

-Türkiye, 15 Temmuz sonrası uzun bir dönemi ekonomik ve finansal alanda çatışmalar ile geçirebilir. Batı finansal kapital merkezlerden gelebilecek bu olası finansal saldırılara karşı hazırlıklı olmalıyız demiştiniz. Bu öngörünüz gerçekleşti diyebilir miyiz?

Ne yazık ki evet. Ben 2015 Kasım ayından beri bir ülkenin siyasi ve askeri stratejik mesafeleri kat ederken mutlaka ekonomik ve finansal bileşenlerini de güçlü kılması gerektiğini yazdım. Gelişmekte olan diğer ekonomiler gibi likiditeyi bol olduğu dönemde katma değeri yüksek üretime dönüştürmemiz gerekirken çok daha basit ve kolay bir yöntemi seçme hatası yaptık. Büyüme odaklı bir ekonomi yarattık fakat bu büyüme odaklı ekonomi katma değeri yüksek bir üretimi ortaya çıkarmadı. Yoksul kesimlerle, yüksek gelirli kesimler arasındaki makas açıldı. AVM’ler, lüks tüketim malları, bunların kredi kartıyla alınabilmesi, çocukların elinde dahi olan iPadler, gereksiz, yersiz ve saçma bir tüketim üzerinden bir ekonomik model yapıldı. Biz bunu 2016 Temmuz ayına kadar görememiş olabiliriz.

FETÖ’cüler finans alanında da vardı

– Neden o zamana kadar görülemedi?

Çünkü ben eminim ki finans ve ekonomi yönetimindeki FETÖ’cüler bu türden bir hatayı engellemek için çok istekli olmamışlardır, belki de beslemek için çaba göstermişlerdir. Fakat 2016 Temmuz’undan sonra bu affedilemez. 15 Temmuz’dan iki hafta sonra bir yazı yazdım ve Sn. Cumhurbaşkanı’na iletilmesi için bir çalışma da yaptık. Orada söylediğimiz en önemli şey, cari açığın finansmanı mecburen yurt dışından sağlandığı için döviz ağırlıklı borçların küçük bir kur hareketinde KOBİ’leri, bireyleri zor duruma sokabileceği, özellikle bireylerin üzerindeki çok ağır borçlanma durumunun derhal devlet tarafından koruma altına alınması gerektiğiydi. 

Böylece olası bir depremde -çünkü bunu yapabilme kabiliyeti olan bir yapıyla mücadele ediyoruz- sosyal kaosa neden olabilecek bu risk grupları devletin koruma şemsiyesi altında olacaktı. Ben ve bir arkadaşım bunu önerdik fakat pozitif bir değerlendirme alamadık. Hatta bizim yaptığımız bu çalışmanın çok ham hali WikiLeaks belgelerine kadar düştü. Sadece ben değil memleketini düşünen bir sürü ekonomist bu uyarıları yaptı. Daha fazla borçlanmamamız, kontrol altına almamız gerektiğini söyledik.

-Ülke olarak çok mu borçlandık?

Diğer ülkelerden daha fazla borçlanmadık ama bizim problemimiz içeride katma değeri yüksek bir üretim ekonomisine sahip olmamamız. Polonya ve Macaristan’da da var bu borçlanma. Ama onlar üretim ekonomisinin temel taşlarını yerleştirebildiler. Biz yapamadık. Mesela Sn. Cumhurbaşkanımız doğal bir tepki olarak elektronik ürünlerde bir kısıtlama getirdi ama Türkiye’deki cep telefonu pazarında her yüz kişiden sadece 2 kişi yerli bir telefonu tercih ediyor. 88 kişi menşei Amerika olmasa bile Amerikan doları ile fiyatlanmış bir ürünü tercih ediyor. Yerli ürün çok mu yerli? Hayır, kasası ve pili dışındaki bileşenleri ithalse zaten o telefonu milli olmaktan çıkarıyor. Her konuda külahı önümüze koyup, üretim ekonomisini canlandıracak, katma değeri yüksek üretimi nasıl yapabiliriz konusuna cevap bulacak ortak aklı geliştirmeliyiz.

Temel ihtiyaç dışındaki harcamaları öteleyin

-Peki, sokaktaki insan ne yapmalı bu durumda? Nasıl davranmalıyız?

Ülkemizde açlık sınırı, yoksulluk sınırı, orta halli ve üst gelir durumunda olanlar var. Bu ülkede 80 milyon yaşıyor. 4’e bölün, her ailenin 4 kişi olduğunu düşünürsek aşağı yukarı 20 milyon haneden bahsediyoruz. 20 milyon hanenin 3’te ikisi zaten yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Yüzde 10 civarı orta halli var. Ekonomik aktivitenin yoğunlaştığı kısım burası. Orta halli gelir grubu, memurlar, işçiler, maaşlı beyaz yakalılar vs. Her kesim gereksiz aşırı tüketimden derhal uzaklaşmalı. Kredi kartı çok zor durumda olmadıkça kullanılmamalı. Temel gıda maddeleri ve çocukların ihtiyaçları dışında, cep telefonu, televizyon gibi bütün harcamaları bir sene ötelemek lazım. Yapılabiliyorsa tasarruf yapılamıyorsa harcamama yoluna gitmek lazım. Bu bireylerin yapacakları.

Devlet şirketleri koruma altına almalı

-KOBİ’ler ne yapabilir?

Kobilerin yapacakları çok daha sıkıntılı. Orada mutlaka devletin devreye girmesi gerekiyor. Hatta bireylerde de devreye girmesi gerekiyor. Bizim yaptığımız bir çalışmaya göre 4,5 milyon kişi ağır borcun altında. Devletin bu borçları özel bankalardan satın alıp veya belirli bir iskonto ile alıp bir fona transfer etmesi, borçluluk ilişkisini de yok etmeden daha uzun vadeye yayarak, hem KOBİ’leri hem bireyleri rahatlatması gerekiyor.

Benim kriz dönemlerinde korktuğum ikinci önemli şey, çok emek sarf ederek üretilmiş, katma değeri yüksek şirketlerimizin elden çıkarılma olasılığı. Her kriz döneminde bu satın almalar ve birleşmelerde çok değerli şirketlerimizi yabancılara kaptırdık. 

Bazıları bunun yabancı sermaye girişi olduğunu söyleyebilir ama öyle değil. Yabancı bir şirket, Türkiye’deki bir şirketi satın aldığında ilk işi kendi yaptığı bir teknoloji ile yarışacak bir ARGE çalışması varsa onu kapatmak oluyor. Şimdi Sanayi Bakanlığı çok güzel bir çalışma yaptı ve veri tabanı oluşturdu. Kimin ne ürettiği biliniyor. Bunu kullanarak ulusal güvenliği etkileyecek olan savunma teknolojileri, iletişim teknolojileri, inovatif üretim teknolojileri üreten ve ağır borç altında olan şirketlerin borçları Türkiye Varlık Fonu tarafından yüklenilmeli. Kısa vadeli borçluluk sıkıntıları hemen halledilmeli. Bu hem bizim hem gelecek kuşaklar açısından önemli.

-Merkez Bankası ne yapmalı? Hükümet ne yapmalı? Atılan adımlar yeterli mi?

Parasal politikalar bakımında Merkez bankası zaten yapılması gereken her şeyi itidalli ve düzenli bir şekilde yapmaya devam ediyor. Burada bir faiz konusu var. Dışarıdan faiz baskısı geliyor, hükümet direniyor. Orta yol bulunabilir mi bilmiyorum. Bana soracak olursanız faiz bir politika tercihidir. Piyasaları rahatlatmak için faizi yükseltseniz bile, arkadan alacağınız yapısal tedbirler faizi yine normal seviyesine çeker. Faiz, musluğu açıp kapama gibidir. Faiz sürdürülebilir bir büyümenin ne engelleyicisi ne de destekçisidir. Piyasadaki salınımları kontrol etmek için kullanılan bir araçtır ama asla temel problemleri karşılayacak bir çözüm değil.

Üretim ekonomisine dönmeliyiz

Üretim ekonomisinden vazgeçmek, o üretim ekonomisine doğru insan kaynağını yetiştirememek ve bütün bunları kendi tasarruflarımızla değil dışarıdan borçlanarak yapmak. Bu üç hatayı bir kere hayatımızdan dışarı çıkarmamız, bunların yerine gelecek nesilleri de bu ülkede onurlu şerefli yaşatacak ekonomik modelini mutlaka yerleştirmemiz lazım. Bu daha uzun vadeli bir şey. Acil olarak yapılması gereken ne varsa zaten şu anda hükümet yapıyor. Türkiye’deki parasal sistemin dünyadan bağımsız olmadığını, TL üzerindeki spekülasyonların 24 saat dünyanın bütün piyasalarında olduğunu unutmadan TL’yi koruyucu ama rekabetten de uzaklaştırmayıcı bir seviyede tutmak Merkez Bankasının görevi. Bu, tamamıyla uluslararası sistemin dinamikleri içerisinde üretilen bir karar.
Faizi yükseltin dayatmalarının dışarıdan, piyasayı tahakküm altına sokmaya çalışmak gibi bir niyetle yapıldığını da düşünüyorum. Faiz bir musluk gibidir, onu kaparsınız açarsınız. Ama parasal politikalarla ekonomi politikalarının üretilemeyeceğine ikna olmamız lazım. Bir ekonomi mutlaka temel, yapısal kalkınma modelleriyle var edilebilir. Burada bir şey yapmadığınız zaman mecburen ekonomiyi parasal politikalarla döndürmeye çalışırsınız. O da sizi bir yere kadar taşır bir yerden sonra tıkanırsınız çünkü artık işin kontrolünü uluslararası finans odaklarına vermiş olursunuz. Onların oyuncağı olursunuz. Bunu görmüş olan hükümetin hem bugünkü saldırılara hem de gelecekte olabilecek başka türlü saldırılara direnmesi lazım.

-Peki öngörünüz nedir hocam, bundan sonra ne olacak? Yani dolar düşer mi, çıkar mı?

Bir kere şundan herkesin emin olması lazım, adına ekonomik deyin, finansal deyin ne derseniz deyin Türkiye, konvansiyonel olmayan bir saldırı altında. Buna savaş değil uzun soluklu bir çatışma dönemi demek lazım. Zaten ABD ile geçmişten gelen bir uyumsuzluk vardı. Biz de bu uyumsuzluğu çatışmaya çevirmesi için ABD’ye her türlü enstrümanı verdik. Yani bu finansal süreçleri, ekonomik süreçleri sağlam bir ekonomik programla koruma altına alamadık, bizi zor durumda bırakacak alanları altın tepsi ile önlerine getirdik. Bunu sadece hükümet değil hepimiz yaptık.

-Nasıl?

İki yüz elli insanını sokakta şehit verdikten sonra ertesi gün gidip harcama yapmaz insan. Biraz harcamalarına sınırlama getirir. O bilinçte olmamız gerekiyor toplum olarak. Ama bu hata ABD’nin parasal araçlar kullanarak Türkiye’nin istikbalini, ulusal güvenliğini tehdit etmediği anlamına gelmiyor. Dolayısıyla biz bütün gerçekleri önümüze koyarak şunu soracağız. Biz bu mücadeleden vazgeçecek miyiz? Nedir bu mücadele? Türkiye, kendi bölgesinde ve küresel sistemde yaklaşmakta olan tarihsel dönüşüme ABD’nin payandasında bir ülke olarak mı girecek? Yoksa kendi geleceğine kendisi karar veren, egemenlik hakları tesis edilmiş, onurlu ve şerefli bir ülke olarak mı girecek?

Eğer ABD’nin payandasında bir ülke olarak girmeye devam edersek bir sürü fırsatı da kaçırma olasılığımız var. Bağımsızlığımızın peşine düşüp bizim hak ettiğimiz ve bize yakışan onurlu ve şerefli mücadele yaparsak da karşı karşıya kalacağımız çok büyük çatışmalar, riskler var. Buna hazır mıyız? Herkesin oturup buna karar vermesi lazım. Hükümetin de, toplumun da. Bence hükümet bu kararı verdi ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın New York Times’da yazdığı makale ile ABD’ye açık bir şekilde söyledi. Ben ABD’nin yerinde olsam Türkiye gibi stratejik bir ülkeyi bu gelecek mücadele içerisinde karşıma değil yanıma alırdım. Ama onlar karşısına almayı tercih etti.

Kredi kartı kullanmayın

Sonuç itibariyle, Türkiye ne zaman kendisine bir özerklik alanı oluşturursa hemen arkasından bir müdahale mutlaka geliyor. Onun için bir daha yapılabilecek saldırılara karşı kaleler inşa edeceğiz. KOBİ’lere, bireylere kale yapacağız. Ulusal güvenlik tanımının içerisine mutlaka finansal güvenlik, ekonomik güvenlik kavramını koyacağız. Bunlarla ilgili çalışan insanları çağıracağız, dinleyeceğiz. Ortak aklı siyasi, ideolojik tarafgirliklerden bağımsız olarak kurmamız lazım. Bu bir hükümet meselesi değil. Sayın Erdoğan’ın kişiliğine yapılan saldırı sadece ona değil Türk milletinin tercihine de yapılıyor. Türk milletinin huzuruna, refahına, barışına yapılıyor. Evet bir saldırı var, bu çok açık. Ama bu saldırı var diye gevşemememiz lazım. Arkada mutlaka yapmamız gereken önemli şeyler var. İkincisi de, bunu milletime söylüyorum, dayanışma vs. sadece hamasi bir takım ifadelerle olmamalı. Yaşam tarzımızda bu dayanışmayı gösterebilmeliyiz. 

Onun için sokağınızdaki esnaftan alışveriş yapmaya gayret etmeye, AVM’lerde ithal ürünleri tüketmemeye, yani ithal ürün alışkanlığından biraz uzaklaşmaya gayret göstermek lazım. 15 Temmuz olmuş, ağır bir darbe yaşamış bu ülkede cep telefon satışlarına bakıyorsunuz, iki yılda inanılmaz bir artış var. Gerçekten aklım almıyor. Borçlanmada inanılmaz bir artış var. Bu müsriflik, bu israfa Allah da razı gelmez. Çoluğun çocuğun eline iPad’i, iPhone’u vermek, gereksiz tüketim harcamaları yapmak, bir de bunları borçlanarak yapmak, kredi kartıyla yapmak sorumsuzca. Toplumsal sorumluluğumuzun bilincinde olmamız lazım. Eğer bir ülke saldırı altındaysa, ki öyle, saldırıya uğrayan insan düşmanının cebine para kazandırmaz. Onun için herkes ayağını yorganına göre uzatacak. Ne kadar maaşın var? Ayıracaksın kenara, alamadığın şeyi almayacaksın. Zaten bu ülkenin yarısından fazlası bu yoksulluğu yaşıyor. Orta halli kesime söylüyorum, sınırlı imkânlarını zorlayarak, çoluğunu çocuğunu tatmin etmek için kredi kartı borçlananlara söylüyorum, yapmayın.

Bu saldırıyı inşallah atlatıyoruz sonrakilere hazır olmalıyız

-Varlıklı kesim hocam?

Onun muhatabı devlet. Bir devletin kapasitesi toplayabildiği vergilerle ölçülür. Yani sen vergiyi nasıl, ne kadar toplayabiliyorsun? Herkesten eşit oranda alabiliyor musun? Bu ülkenin birkaç tane daha sıkıntısı var bunla alakalı da, oralara girmeyeyim artık. Bana soracak olursanız Avrupa’da yaşayan 4 milyon Türk’ün de bu ülkeye bir geri dönüşünün olması lazım. Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, özellikle ABD’de yaşayan her Yahudi, İsrail’in borçlanma senetlerini alıyor her ay. Yani onlar kendi ideallerinin savunuculuğunu yapıyorlar. Bunu böyle çok minimize etmek doğru değil ama temel şeylerde anlaşmak lazım. Bu topyekûn Türkiye’nin bu coğrafyadaki varlığına yapılan bir saldırı. 

Çocuklarımızın, onların çocuklarının bu coğrafyada, bu kadim Türk toprağında nesiller boyu ve şerefli bir şekilde yaşamasına sebep olacak tedbirleri almak için üzerimize düşen görev neyse yapmak zorundayız. Eğer bunu hissetmiyorsak, o zaman bu devleti, bu milleti, bu coğrafyada kadim zamanlardan gelen bu geleneği yaşatamayız. Devletin de yani devleti temsil eden hükümetin de yapması gereken, aşırı kamu harcamalarını zapt-u rapt altına almak. Borç parayla gelecek inşa edilmez. Geleceğimizi bu ülkeden ürettiğimiz tasarruflarla inşa etmek mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde hoşlarına gitmeyen bir şey olduğu zaman size müdahale etme hakkını ve cesaretini gösterebiliyorlar. Onun için kalelerimizi inşa edeceğiz. Bu saldırıyı inşallah atlatıyoruz. Biraz daha dolar kurunda 5 seviyelerini filan görmek lazım. Göreceğimizi de ben umut ediyorum. Ama bu daha sonra bir saldırı olmayacağı anlamına gelmiyor.


Emeti Saruhan, 23.08.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Hayatın Sıcak Yüzü, 
Emeti Saruhan Yazıları



Sonsuz Ark'ın Notu: Emeti Saruhan Hanımefendi'ye çalışmalarını bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz. Seçkin Deniz, 06.07.2017


İlk yayınlandığı Yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı