"Bazen zaferler kaybettirir, bazen de yenilgiler zafer kazandırır."
Ağustos ayı bir bakıma zaferler ayıdır. Malazgirt, Büyük Taarruz, Otlukbeli yalnız bu zaferlerimizden birkaçı. Zaferler hatırlanmak, yenilgiler ise unutmak içindir diye düşünürüz hep. Malazgirt’i, Ridaniye’yi, Mohaç’ı hatırlarız, ama İnebahtı’yı, Kösedağ’ı unutmak isteriz. Oysaki zaferlerimizi kalıcı hale getiren yenilgilerimizdir, yenilgilerle büyüyen zaferlerimizdir.
Malazgirt’i zafer yapan sadece Alpaslan’ın Müslüman ordusunun Romen Diyojen komutasındaki Bizans ordusunu kazandığı savaş değildir. Anadolu’da hızlı bir şekilde Türkleşme ve İslamlaşma sürecinin başlamasının en önemli adımıdır. Konya, Sivas, Ahlat, Harput, Mardin, Ankara gibi şehirlerin yeniden ihyası, inşası, kurulmasıdır. Zaferler şehirlerle kalıcı hale gelir. Şehirler bir medeniyetin en bariz yansıma alanlarıdır.
Malazgirt’i bir zafer olarak algılanmasında Anadolu’daki Türk çağının başlamasının ilk adımı olmasıdır. Büyük Selçuklular Anadolu’da çok fazla etkili olamamışlarsa da, bu büyük devletten türeyen atabeylikler, Türkiye Selçukluları ve beylikler yeni bir medeniyetin tohumlarını ekmişlerdir. Osmanlı devleti topyekün bu birikimin bir ürünüdür.
Anadolu’daki ilk yenilgimizi Moğollar karşısında Kösedağ Savaşı’nda aldık. Kösedağ bir yenilgi olmasına rağmen aslında bizi zafere ulaştıracak yeni bir zaferin de başlangıcıydı. Malazgirt Zaferi’ni “nasıl kazandığımızın” bir sonucu Kösedağ Savaşı sonrası başarılarımızın nedeniydi. Malazgirt Savaşı bir bakıma kadim Anadolu halkları ile Türklerin, ortak düşman Bizans’a karşı bir galibiyetiydi. Bu yüzden Kösedağ yenilgisi, bizi parçalayıp yıkamadı aksine daha da kenetlenmemizi, güçlenmemizi sağladı. Bursa, Edirne, İstanbul, Belgrad, Mohaç, Preveze, zaferleri birbirini izledi. Artık sadece Anadolu’yu değil Balkanları da İslamlaştırmak ve buranın Türk vatanı olması için uğraştık.
Bizim zaferlerimizi getiren zulme boyun eğmemiz, zulüm karşısında dik duruşumuz ve sesimizi yükseltmemizdi. Çünkü zulümle kazanılan zaferlere kitabımızda yer yoktu. Zulme karşı zafer kazanmaktı asıl galibiyetimiz. Savaşlarda yenilebilirdik ama zulme asla teslim olmazdık.
Bazı zaferler de yenilgiler gibidir. Zafer kazandığınızı zannederseniz ama kaybetmeye başlamışsınızdır. Mısır’da kazandığımız Ridaniye seferi sanki öyle bir şeydir bana göre. Memlukların elinden Mısır’ı aldık ama bir Memluk medeniyetinin de yıkılmasına vesile olduk. Bugün Mısır’a gittiğinizde Osmanlı dönemine ait birkaç eser varken Memluk, Eyyubi, Fatimi hatta Tolunoğulları dönemine ait bir çok eser bulursunuz. Bir bakıma Mısır’ın fethi, Kahire’nin kaybı gibi gelir bana, aynı Çaldıran’da zafer kazanmamıza rağmen Tebriz’i, Meşhed’i kaybettiğimiz gibi.
Bazen zaferler kaybettirir, bazen de yenilgiler zafer kazandırır. Çanakkale Savaşı bir dönem Türkiye’de yenilgi olarak addedildi, oysaki yeni bir zafer ufkunun başlangıcı olduğu, bir süre sonra fark edilerek sahip çıkılmaya başlandı. Çanakkale’de Kurtuluş Savaşı’ndan daha çok şehidler verdik ama nasıl dirileceğimizi tüm aleme de göstermiş olduk. Aslında “Kurtuluş Savaşı” gibi bir isimlendirmenin de çok doğru olduğunu düşünmüyorum. “Diriliş Savaşı” dense daha doğru gibi geliyor. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nda Avrupa güçlerinin işgaline ve taşeronlarına karşı yeniden var oluş mücadelesi ortaya koyduk.
28 Şubat postmodern darbe Müslümanlar için bir yenilgi sanıldı kısa bir süre. Fakat ABD hegemonyasındaki yerli işbirlikçilerin gerçekleştirdiği bu hain darbe aslında yeni bir zaferin geleceğini muştulamaktaydı. Nitekim kısa bir süre sonra Müslümanlar tekrar ayağa kalktı ve küresel güçlere karşı mücadelemiz kaldığımız yerden tekrar başladı.
15 Temmuz hain darbe girişimine karşı direniş, Malazgirt’in bugünkü yansımalarından biridir yalnızca. Malazgirt’te, küresel güç Roma’ya kafa tuttuğumuz ve yendiğimiz gibi, 15 Temmuz’da da yerli taşeronların arkasındaki küresel güçlere karşı tuttuk, birlik ve beraber olunca nasıl zafer kazanacağımızı da gösterdik. Malazgirt’in, Büyük Taarruz’un intikamını almak isteyenlere karşı direndik, 1000 yıldır vatanımız olan Anadolu’yu onlara parçalatmadık.
Artık yenilgilerimizin de zaferlerimiz kadar önemli ve değerli olduğunu görmemiz gerekiyor. Çünkü yenilgiler bizi zafere daha kolay ulaşmamızı sağlıyor. “Neden yenildik” sorusunun cevabını vermek yeni bir zafer muştusunu beraberinde getiriyor. Bu yüzden galibiyetler kadar mağlubiyetlerimizi de irdelemeliyiz.
Bedir’i bildiğimiz kadar Uhud’u, Preveze’yi bildiğimiz kadar İnebahtı’yı, Mohaç’ı bildiğimiz kadar Viyana yenilgisini öğrenmek zorundayız. Zaferler bazen içimizdeki hamasi duyguları besler ama yenilgiler, yeniden kendimize dönmemizi, dirilmemizi sağlar. Zaferimizi kalıcı hale getirmek istiyorsak, neden yenilgilerimiz olduğunu ve yenilgilerimizi zafere nasıl dönüştürebileceğimizi de düşünmeliyiz.
Şairin dediği gibi “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır”. Yenilgi asla vazgeçmek değil aksine çabalamaktır, mücadeleyi perçinlemektir. İlahi yardımın geleceğini bilerek zalimlere karşı pes etmeme, geri durmama halidir. Her yenilgi yeni başlangıçların, yeniden zaferlere ulaşmanın dönüm noktasıdır. Yenilgiyi zafere dönüştüren iman ve bilinçtir. Zaferler kadar yenilgilerin de bize yol gösterdiğini unutmamak yenilgilerin de değerli olduğunu hatırlamak gerek…
İbrahim Tığlı, 02.09.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Afrika'dan
İbrahim Tığlı Yazıları
Takip et:@ibrahimtigli
Sonsuz Ark'ın Notu: İbrahim Tığlı Beyefendi'den yazılarının yayınlanması için onay alınmıştır. Seçkin Deniz, 23.06.2016
Yazının İlk Yayınlandığı Yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.