"Hayırlı olsun diyeceğim, hiç değilse Trump'ı vesile ederek böyle bir karar alabildik, ama keşke resmi bir açıklama yapacak cesarete sahip olsaydı TRT idaresi."
Menderes'le İnönü arasında ne fark var hep merak etmişimdir; bu iki 'küçük zümre' siyasetçisi, son dönem saray-paşalar otokrasisinin basit bir devamıydı, hani birini övüp diğerini yermeleri de o salon siyasetinin gereğiydi bence. Yoktu yani birbirlerinden farkı. Mustafa Muğlalı davasında eğer Menderes isteseydi İnönü'yü astırırdı, bu sefer mağdur Menderes değil İnönü olurdu, sonraki siyaset ona göre şekillenirdi, ama Amerikancılık değişmezdi. Siyaset tarihi ile ilgili yazacak değilim; yalan dolanla uğraşmak, gerçeği, olanı görmeyi imkansızlaştırıyor bazen.
Ama şunu bilmek lazım... ABD ile yapılan ilk ikili anlaşma, 23 Şubat 1945 tarihinde borç alma ve kiralamalarla ilgiliydi, bu anlaşma TBMM'de 4780 sayılı yasayla onaylandı; o günden bugüne 'borç alan emir de alır' prensibi işledi ve tam bir efendi-köle ilişkisi ile ABD Türkiye'ye hükmetti. Tabi biz sağ-sol, Türk-Kürt, Laik-Müslüman, ETÖ-FETÖ, radikal dinci-terörist DHKP-C gibi suni ayrımcılıkla çocuklarımızın sürekli ABD tarafından öldürüldüğünü görene kadar da onlarca siyasetçi, onlarca siyasi parti geldi geçti bu memleketten.
Kimse Amerika'ya dur demedi... Hatta sağcı Amerika'nın 10 yılda bir yaptırdığı darbelerin aralıklarında solculuk desteklendi, sinema, tiyatro-müzik alanı 'solcu olmazsan ekmek yok' prensibi ile çalıştı.
'Dünya'da en çok Amerikalılar gibi düşünenler Türklerdir' diye bir laf dolanır ya, bu laf doğrudur, niye doğrudur, çünkü bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman, bir İtalyan, bir Rus milliyetçi duruşuyla gurur duyar, kendi değerlerine ve köklerine karşı muhafazakardır, devletleri de bu bilinci korur, geliştirir ama Türkiye'de durum tam tersidir, devletin tepesindekiler köklerine ve değerlerine düşmandır, Amerikan hayranıdır ve 'çok değerli halkını Amerikan değerlerine uymaya zorlamak gibi bir göreve odaklanmışlardır; o yüzden itibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak için Amerikalı gibi düşünmek onun gibi yaşamak önemlidir...
Bir tek hristiyan ol demediler, ama halkın kafasının içini hristiyan değerleriyle sonra da Amerika'daki ateizmin gelişim sürecine uygun olarak da ateizmle doldurdular... Yoksa diğerini, kızdığında 'maymun' diyerek aşağılayan hangi Türkiye insanı maymundan geldiğine inanabilirdi ki?
İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan şarkıcılara bakın, bir de Türk şarkıcılara; hangileri Amerikan şarkıcılarına daha çok benziyor? Mesela kadın şarkıcılarımızın bir kısmı tıpkı Amerikalı kadın şarkıcılar gibi bedenlerinin her kıvrımını teşhir ederek dans ederler; amaç şarkı söylemek değildir, kovboy salonlarında müşteri toplamak için dans etmektir o gelenekte, peki ya bizde?
Çok genişletmeyeceğim... Türkiye 2002'de bir karar verdi, özüne dönmek için bu teklifle gelen Erdoğan'ı lider olarak seçti. Erdoğan liderliğindeki devlet en son 10 Ağustos 2018'de ABD Başkanı Trump'ın açıkça ilan ettiği ekonomik saldırı sonrası tiksinene kadar Amerikan kültürüne karşı kendi kurumlarından tepki göstermedi... Gerçi bardağı taşıran son damlaydı bu, ama bu adımı daha önce atmamız gerekirdi, 26 Ağustos 2018 pazar gününe dek beklemeyebilirdik...
Ne oldu 26 Ağustos'ta?
Basit bir şey oldu aslında. TRT1 neredeyse 50 yıldır pazar sabahları yayınladığı kovboy filmleri geleneğini birdenbire terk etti. Oturmuş film saatini beklerken fark ettim bunu, ama nedenini birdenbire anlayamadım, herhangi bir açıklama yok, sessiz sedasız bir uygulama ile bu gelenek kalkıverdi. Ama tabi öyle gürültüsüz kalkmayacağı da belliydi bu geleneğin, çünkü bizler yaşıyorduk ve bizler her pazar günü o filmleri onlarca kez seyretsek bile yine seyrediyorduk, kaldırılacağını önce biz fark ederdik, ettik de... ben pek umursamadım. Ta ki 28 Ağustos Salı günü bir dost ilgili haber linkini bana gönderene kadar...
Haber şöyleydi:
Vatandaşlardan “Amerika bize ekonomik ambargo uyguluyor, siz hâlâ kovboy filmi yayınlıyorsunuz” eleştirileri geldiği gerekçesiyle TRT, her pazar sabahı TRT 1 kanalından yayınladığı kovboy filmlerini artık yayınlamama kararı aldı.
Bundan sonra Western filmlerinin yerini TRT ve Kültür Bakanlığı destekli Türk filmleri alacak. Kuşağın ilk filmi de, önümüzdeki pazar günü yayınlanacak olan “Ya Nasip Ya Kısmet” olacak.
Dostumun bana bir müjde gibi verdiği haberin sebebi 01.12.2014'te Sonsuz Ark'ta yayınlanan, "Kovboy Filmleri, 7-77 Yolculuğu ve TRT'ye Çağrı" başlığını taşıyan yazımdı. "Çocuklarımızı geçtik, hiç değilse torunlarımız Amerikan dizaynlarıyla yetişmesinler, olmaz mı TRT?" demiştim dört yıl önce, "Küçücük, göze görünmeyen bir programın çocuklarda oluşturduğu derin iz çok büyük. Ve o iz 77 yaşına, ölene kadar sürüyor; hiç mi önemli değil bu durum?"
Sonra da şu cümlelerle bitirmişim yazımı: "Birkaç çaylak işi Osmanlı dizisi ya da filmi tasarlamak, çekmek ve yayınlamak değil mesele; mesele 7'den 77'ye uzanan bir yolculuğu sapasağlam döşemek. Ve bu gün bu hiç de zor değil."
TRT benim çağrıma mı cevap verdi, bilmiyorum; eğer öyleyse dört yıl çok uzun bir zaman devlet için, bunun görülememesi ise daha büyük bir trajedi.
Hayırlı olsun diyeceğim, hiç değilse Trump'ı vesile ederek böyle bir karar alabildik, ama keşke resmi bir açıklama yapacak cesarete sahip olsaydı TRT idaresi.
Unutmayın; yeni nesil zaten kovboy filmleri izlemiyor, mesele kovboy filmleri de değil; mesele Amerikan kültürünün hegemonyasını kırmak, bu halkın çocuklarına 1071'den sonra bu toprakları vatan edinen bilincini yeniden inşâ etmek, İslam'ın kusursuz insan ve kusursuz toplum modelini açığa çıkarmak ve önce halka, sonra insanlığa ikram etmek, ama lütfen bu kez sufizmin çürümüş paranoyak ideolojisiyle çocuklarımızı zehirlemeyin, onu zaten Yeşilçam yeterince yaptı, siz yapmayın.
Doğa Toprak, 02.09.2018, Sonsuz Ark , Kırlangıç
Zamanları,
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.