"Pozitivizmin tüm kurumları ile İslam'a ve müslümanlara saldırdığı bu günde yapılacak en etkili faaliyet insanlara İslam'ın umudunu, itirazını ve alternatif ahlak ve hayat biçimini sunabilmektir."
Pozitivizm'in tüm dinlere karşıt bir akım olarak ne zaman başladığına dair kesin deliller mevcut değil, ancak gerek Antik Yunan kümesinde gerekse 18. yüzyıl Avrupası'nda somut olarak tarihe düştükleri kayıtlar bu olguyu sınırlı bir şekilde düşünmemizi sağlıyor. Bahse konu her iki dönem de câri din kurgularının ve kurumlarının insanı her açıdan tâciz eden niteliklerinin zirve yaptığı dönemlerdir...
Savaşan tanrılarla dolu bir Antik Yunan'da Putperest Din, bu yapıyı sorgulayan 'doğurtma yöntemi'ni kullanan Sokrates'i idama mahkum ederken, 18. yüzyılda Avrupa'da Hristiyan-Katolik Din, engizisyon mahkemelerinde yargılayarak yaktığı, idam ettiği, özel işkence yöntemleriyle her türlü dinî otoriteye karşı çıktıklarını iddia ederek akıl ve bilim dışında otorite tanımayan masonları yok etmiştir.
Antik Yunan'da din sorgulaması başarısız olurken, Avrupa'da başarılı olmuştur. Çünkü insan akıl dışı olana sonsuza kadar boyun eğmemek üzere inşâ edilmiştir. Bugün, insanın, mason pozitivistlerin 1789 sonrası neredeyse bütün dünyada yaygın hale getirdiği din dışı- din karşıtı bilim ve yönetim sistemlerinin satanist bir dine dönüşerek ürettiği kaosa da yine akıl dışı olduğu için boyun eğmediğini görüyoruz.
Pozitivizm'in insan aklına hitap ederek söz hakkını elinden aldığı Katolik Kilisesi, rahipler-kilise düzleminde yaşanan ahlak dışı olayların açığa çıkması ile 21.yüzyıla saygın olmayan, pozitivst-ateist aklın ürettiği kan gölüne ve vahşete karşı itiraz edemeyen bir kuruma dönüşmüştür. Çünkü kurgusu akıl dışıdır ve ilahî niteliğini yitirmiştir.
Masonik organizasyonun etkin gazetelerinden biri olan New York Times'ın son yirmibeş yılda yayınlarının %92'sinde İslam karşıtı- düşmanı bir dil kullandığı gerçeği dikkate alınarak bakıldığında küresel etki alanı açısından Hristiyan-Katolik Kilisesinden sonra İslam'ın neden hedef alındığı açıktır. İlahî kökene sahip dinlerin ahlak ilkeleri şeytanî kaosun karşısındaki en büyük engellerdir.
Hristiyanlığın itibarsızlaşması içeriğinin akıl dışı beşerî niteliklere sahip olması dolayısıyla mümkün olmuş olsa da İslam kesin kaynağı olan Kur'an'a sahip olmaya devam ettiği için felsefî anlamda da güçlü bir şekilde varlığını sürdürmekte ve kaosa, vahşete karşı söz söyleme hakkını muhafaza etmektedir. Ancak bu söz söyleme hakkını kullanacak bir İslamî kurum maalesef yoktur. Özellikle yine satanist-pozitivist aklın ürettiği ve İslam'a mal ederek yine müslümanları kurban olarak seçen vahşi örgütlerin İslam algısında ürettiği tahrifat da ortadadır. Bu artık müslümanlar tarafından sürdürülebilir bir ihmalkârlık olarak mevcudiyetini koruyamaz.
Hilafet'in beşerî bir sistem olarak İslam'ın söz söyleme hakkını kullanmak üzere kurgulandığı 7. yüzyıldan kaldırıldığı 3 Mart 1924'e kadar sadece siyasî çerçevede, güçlü devletlerin elinde iken sonuç aldığı, buna karşılık felsefî niteliği bulunmadığı hatırlanırsa konunun vehameti net bir şekilde anlaşılacaktır. Siyasî nitelikli Hilafet'i rekabet sahasından silen de pozitivist akıldır; bu da Hilafet'in İslam'ın siyaseti değil, siyasetin İslam'ı kullanarak söz söyleme hakkı elde ettiği gerçeğiyle yüzleşmemizi de sağlamalıdır.
Sonuç olarak; İslam söz söyleme hakkını kullanacağı bir alana sahip değildir, gerçekte Allah'ın elçisinden sonra İslam bu hakkını kullanma imkanı da bulamamıştır, insan aklına hitap eden nitelikleri örtülmüş ve hurafelerin kutsallaştırılması ile sessizliğe gömülmüştür. Ancak bugün artık İslam'ın söz söyleme hakkını kullanacağı gündür, insanlığın buna ihtiyacı geçmişteki herhangi bir zamandan daha fazladır.
Türkiye, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumu yeniden yapılandırarak, İslam'ın söz söyleme hakkına alan açabilecek, onu etkin bir şekilde kullanabilecek bir yasal zemine sahip değildir. Buna karşılık güçlenen ve yükselen Türkiye'ye paralel olarak küresel anlamda saygın ve etkili olabilecek, akademik ve hukukî altyapısı sağlam, uluslararası üyelere de sahip olabilecek nitelikte, işlevsiz ve herhangi bir saygınlığa sahip olmayan İİT dışında, Kur'an'ı merkez alan İslamî düşüncesiyle sürekli raporlar hazırlayan ve açıklayan yeni bir kurum ihdas etmek zorundadır.
Pozitivizmin tüm kurumları ile İslam'a ve müslümanlara saldırdığı bu günde yapılacak en etkili faaliyet insanlara İslam'ın umudunu, itirazını ve alternatif ahlak ve hayat biçimini sunabilmektir.
Sonsuz Ark olarak bunun önemini ve aciliyetini vurguluyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı sorumluluk almaya davet ediyoruz.
Seçkin Deniz, 11.09.2018, Sonsuz Ark, Sonsuz Ark Sohbetleri
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.
.