Takdim
ABD’nin bir terbiye aracı olarak kullandığı dolar operasyonundan sonra, dövizle ülkeye giren ithal mallara mesafe arttı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da işaret etmesiyle, yerli mallar öne çıktı. Küçük bir bakkaliye dükkanından, marketler zincirine dönüşen Çağrı Marketler grubunun sahiplerinden Mustafa Kara ile yerli markaların oluşumunu ve dolar operasyonundan dolayı içinde bulunduğumuz durumda yerli ve milli duruşun nasıl olması gerektiğini konuştuk. Fiyat hareketini geciktirerek krizin fırsata dönüştürebileceğini söyleyen Kara, süratle etiketleri değiştiren fırsatçılara da “Zor dönemde rekabeti sürdürür, fiyatlara zam yapmazsanız, tüketici bunu görür ve pasta payınızı kaybetmezsiniz” diyor.
-Amerika’nın dolar operasyonundan sonra yerli mallara talep arttı, yerli markalar öne çıktı. Peki, yerli bir marka nasıl oluşturulur?
Yerli markanın oluşumunda en önemli kavram sürdürülebilirliktir. Kaliteyi çok uzun vadede düşünerek, karlılığı yıllara yaymak önemli. Çünkü yerli bir markayı oluşturmaya başladığınızda, siz bir malı 10 liraya mal ettiğinizde, hemen karşınızdaki uluslararası marka 8 liraya satmaya başlayarak sizi boğabilir. Çünkü bizim sermayemiz sınırlı olduğu için kısa dönemde kâr etmeyi hedefliyoruz. Onlarınki geniş olduğu için uzun dönem düşünebiliyorlar. Ama onlarla bir maraton koşucusu gibi uzun dönemli mücadele ederseniz, kararlı durup, standartları önemseyip, minik de olsa üretime devam ederseniz yerli bir marka üretebilirsiniz. Bunun yanı sıra malın tüketiciye doğru iletilmesi, reklam bütçesinin doğru kanalize edilmesi ve mağazada doğru sergilenerek tüketiciye ulaştırılması da önemli. Son yıllarda Allah’a hamdolsun ki tüketicimiz bir ürünü seçerken, arasında kalite anlamında çok büyük farklılıklar yoksa yerli ürün tercih ediyor. Türkiye’de çok güzel yerli markalarımız var. Bir alanda yerliler iyi rekabet etmişlerse, yabancı firmalar o pazara giremiyor bile. Bunu iyi rekabet eden iki çikolata markamızdan biliyoruz. Güçlü durmak ve bu güçlü durmayı da uzun dönem düşünmek lazım. Kısa vadede yükselen bir firma, saman alevi gibi sönüp gidebilir. Yerli bir ürün oluşturmakta anahtar cümleler, uzun vadeli düşünmek, rekabetçi olmak ve yabancılar üzerimize üşüştüğünde panik yapıp bırakmamaktır.
– Panik meselesi önemli. Döviz kurlarının fırlamasıyla beraber gerek panikten, gerekse de fırsatçılıktan stokçuluk baş gösterdi. Böyle bir dönemde yerli ve milli bir duruş nasıl sergilenmeli, bunlarla nasıl mücadele edilmeli?
Biz ülke olarak bugüne kadar çok krizler atlattık. Bugünkü kadar global bir baskı olmasa da o günlerde de yabancıların kâr hareketi olarak baskısı vardı. Yabancı getirir, dolarını bozdurur, yüksek faizlerle dolarını alır giderdi. Şimdiki baskı biraz daha Türkiye’nin artık kendi kararlarını kendisinin verdiği, uluslararası arenada sadece diktelerle değil, ulusal çıkarlarımızı öne çıkardığı bir sürece yönelik. Bunun için siyasi olarak Gezi kalkışması, 17-25 Aralık ve son olarak da 15 Temmuz gibi birçok hamle denedikleri halde başarılı olamadılar. Şimdi de ekonomik darbeyle önümüzü kesmek istiyorlar. Buna karşı mücadelemiz bir dayanışma içinde olmalı. Hükümet temsilcileri, sivil toplum örgütleri, ticaret odaları bir araya gelerek kısa, orta ve uzun vadeli program yapılması lazım. Yerli gruplar ve temsilcilerle bir araya gelindiğinde, bu krizin aşılacağına inanıyorum.
Panik yapmaya gerek yok
– Geçen hafta yerel bir market zincirimiz 350’nin üzerinde ürüne gerekçesiz zam yaptığı için ceza aldı. Ceza caydırıcı olmasa bile, bu anlamdaki bir denetlemenin etkisi olur mu?
Caydırıcı bir ceza olmasa bile firmalar teşhir edilmekten dolayı tedbirli olur. Zorlu bir dönemden geçiyoruz, özellikle ticaret bakanlığının bir denetlemeye çıkmasını oldukça olumlu buluyorum. Tabii ki serbest piyasa kuralları karar verir. Tüketici serbest piyasa kurallarına göre hareket eder. Rekabet de bundan doğar. Ama böyle zor bir dönemden geçişte, özellikle dolardaki aşırı hareketlilik, maliyetleri aşırı yükseltiyor. Bu da bazı firmaların haklı olarak bazı rakamları yükseltmesini gerekli kılıyor. Ama bunu bir fırsata dönüştürmek oldukça yanlış. Çünkü kendinden emin olanlar, buna karşı mücadeleyi verenler başarılı olur. Zor dönemde rekabeti sürdürür, fiyatlara zam yapmazsanız, tüketici bunu görüyor. Pasta payınızı kaybetmiyorsunuz, hatta diğer gruplara göre pastanızı çoğaltmanız da söz konusu. Yani krizi kâra dönüştürmenin formülünü bizler, fiyat hareketini çok geciktirerek uygulamaya çalışıyoruz. Bir yerde mecbur kaldığınız anlar olabilir, bunun aşılacağını, fırsatçılara imkan verilmeyeceğini öngörüyoruz.
– Marketçilerin önceden temin ettikleri ürünlere zam yapmayı gerektirecek bir durum var mı?
Marketçi ancak tedarikçilerden aldığı fiyatla piyasayı yönlendirebilir. Tabii ki rekabet ederler, bu rekabette tedarikçiler de rekabet eder. Bazı ürünler vardır ki direkt ithaldir veya hammaddesi dövizdir, bunların fiyatlarının değişmesi mümkün. Ama bir aylık gibi kısa bir sürede etiketi değiştirmeye, panik yapmaya gerek yok. Daha tedarikçiler, direkt dövize dayalı ürünleri hariç diğer ürünlerinde yeni fiyata geçmediler. Direkt dövize dayalı ürünler ise yüzde 20 civarında. Bizler de bunu sürdürüyoruz. O yüzden bu panik yapan gruplara diyoruz ki, önümüzü bir görelim, tüketici de bunu ayırt edecektir.
Yerli markayı öne çıkartmalıyız
-Litvanya’da yerli ürünlerin üzerinde Litvanya bayrağı olan etiketlerle teşhir edildiği örneği yayıldı. Sizler mağazalarınızda yerli ürünler için herhangi bir ayrıcalık yapıyor musunuz?
Yerli ürünlerin artması öncelikle tüketicinin isteğine bağlı, tüketici talep edecek, girişimci mağaza buna karar vermiş olacak ve o ürünü satmaya başlayacak. Mağazacılıkta bir ürünü nereye koyduğunuz çok önemli. Arka taraflara atarsanız, müşteri onu arayarak bulmak zorunda kalır. Yerli yatırımcılar olarak bize düşen, yabancı markalardan çok yerli markayı öne çıkartmak, bir tane yabancı ürün koyuyorsak, 10 tane yerli ürün koymak, onunla ilgili kampanyalar yapabilmek. Biz Çağrı grubu olarak yerli markayı öne çıkartıp yerli üreticiye destek olmaya özen gösteriyoruz. Böylelikle markayı çoğaltarak, bu kısa vadede yapılan dolar hareketlerine karşı daha da güçlü durmuş oluruz. Litvanya örneği oldukça güzel bir uygulama. Aslında bizde de her barkodun üzerinde hangi ülkenin menşei olduğu yazılı. Ama bunun için tüketicinin çok bilinçli olması, arayıp bulması gerekiyor. Bunların çoğaltılması bakanlığın bize vermiş olduğu yetkilere bağlı. Belki bir düzenleme gelirse, bu tarz kullanım gittikçe çoğalmış olur.
Yabancı gıdada kimyasal fazla
-Yerli ve yabancı ürünleri kıyasladığımızda fiyat mı kalite mi öne çıkıyor?
Müşteri öncelikle aldığı ürünün ne kadar sağlıklı olduğuna, besin değeriyle beraber, onun GDO’lu olup olmadığına, içerisinde kimyasallardan ne kadar arındırıldığına bakıyor. Bu oranda da endüstrileşme olarak bakıldığında, ürün ne kadar yabancıysa, o kadar endüstriyel oluyor. İthal ürünler son kullanma tarihlerini de uzun tutuyorlar. Bu durum da ürünün ne kadar tehlikeli ve sağlıksız olduğunu ortaya koyuyor. Yerlide de buna geçen firmalar var ama daha azınlıkta. Yerli ürünü tercih ettiğinizde son kullanma tarihleri daha kısa olacaktır. Daha kısa olması demek, daha az kimyasal olduğu ve daha sağlıklı ürünler olduğu anlamına gelir.
– İthalle yerli ürün arasında kalite yönünden fark var mı? Bununla nasıl mücadele edilecek?
Global firmaların AR-GE’leri çok güçlü. Bir ürünü geliştirirken, on yıl sonunda onu ürüne dönüştürüyorlar. Bu sebepten çoğunluk endüstriyel ithal ürünlerin kaliteli olduğu bir gerçek. Ama gıda ürünlerine baktığımızda, bu tersine dönüyor. Dünyada çok moda olan tatlandırıcılar, gıda boyaları, iştah artırıcı dediğimiz Çin tuzu gibi insan sağlığını bozan şeyler ithal gıdalarda çok kullanılıyor. Ama bizim gerçek tatlarımız, içinde tuzu, şekeri olsa bile, doğal. İşte burada da sunum devreye giriyor. İthal ürünlerin o albenisiyle mücadele edebilmek için hem yerli üreticilere, hem organize perakendeyi yapan kişilere bunları öne çıkartmak için çok büyük görev düşüyor. Bu bir kazan kazandır. Siz kazanırsınız, yerli üretici de kazanır. Artık şartlı üretimler çoğalmaya başladı. Üreticiye satın alma garantisi verdiğinizde, o kişi üretim fiyatlarını da ayarlıyor. Bu da yerli markaların çoğalmasına yarar. Ama ithal ürüne geldiğimizde, yabancılar küçük bir dolar hareketinde veya dünyadaki başka cazip bir ülkeye yatırım söz konusu olduğunda çok rahatlıkla çıkıp gidebiliyorlar.
Yerli rekabet artacak
– Her ürünün yerli ve yabancı olarak ağırlıklı rakipleri değişken. Marketlere baktığımızda rakipleri yerli yabancı mı?
İlk organize perakendeye geçtiğimizde, sayıları az olsa da pasta payı yabancıların elindeydi. Çünkü yabancılar sektörü bir finans hareketi olarak görürler. Malı vadeli alıp peşin satarlar. Malın vadesi gelinceye kadar kazandıkları parayı faize yatırırlar. Faiz hareketiyle elde ettikleri paraya faaliyet dışı derler. Bilançolarına baktığınızda, faaliyet dışı gelirleri daha çoktur. Biz yerli yatırımcılar bunu yapmayınca, rekabet edemiyorduk. O açıdan baktığımızda, 2002’den sonraki AK Parti hükümetleri, yerel sektöre yatırım, rant ekonomisi yerine reel sektöre dönmesi bizim gibi yerli grupları da rahatlatmıştır. Şimdi rekabet oranı yarı yarıyadan öteye, yerliye doğru kaymaya başladı. İnşallah önümüzdeki yıllarda içinde bulunduğumuz döviz krizi müdahaleleri bittiğinde, yerli mağazalar tekrar yükselmeye devam edecektir.
– Yerli bir marka olan Çağrı hipermarketleri markasının doğuş hikayesini anlatır mısınız?
Zor bir dönemden geçmiş rahmetli babam, bir yandan rençberlik yaparken, diğer yandan terekçilik yapıyordu. O zamanlar her şeyi bulabildiğiniz hipermarket gibi bir şeydi babamın bakkalı. On yıl kadar bunu sürdürürken, abilerim de abilerim yetişti, okul saatleri dışında babamın bakkalında çalışarak bir yandan da eğitimlerine devam ettiler. 79’da en büyük abim Mehmet İstanbul’a geldiğinde Fikirtepe’de devren satılık bir bakkal ilanı gördü. Ve burasını alarak ismini Huzur Bakkaliyesi koyduk. Kars’taki terekçi dükkanından, İstanbul’daki market maceramız Fikirtepe’de başladı. Hepimiz orada çıraklık yaptık. 1985 yılına kadar Huzur bakkaliyesi devam etti. Rahmetli Özal’ın gelmesi ve ürün yelpazesinin çoğalmasıyla, süpermarket kavramı ortaya çıktı ve biz de bakkaliyemizi Üsküdar Ünalan Mahallesine taşıdık. O günlerde çok meşhur olan Çağrı filminden etkilenerek 85 metrekare bir alanda açtığımız toptan fiyatına perakende marketine Çağrı ismini koyduk.
13 yıl sonra da 1998 yılında Organize Perakende dediğimiz süpermarket kavramıyla Bulgurlu’daki ilk şubemiz olan Çağrı Hipermarketi açtık. Sonra ikinci şube, derken şu an 58. şubemizi açtık. Beraberinde 28 Şubat’ın zor bir sürecini yaşadık. Birçok yerli markaya yapılan baskılardan öyle çok abartılı olmasa bile biz de nasibimizi aldık. Ama şunu biliyoruz ki, bizim camiamız hep bizi desteklemiştir, yeri geldiğinde uyarmıştır. Dost ve müşteri ayrımını çok önemsiyoruz. Tüketici hoşlanmazsa sizinle alışveriş yapmaz, ama dost, sizi uyarır. Gecenin bir vaktinde arayıp, “nohutunuz çok sert, zor pişiyor” diyebilen müşterilerimiz bizim için çok önemlidir. Onlar bizi diri tutuyor. Bir çeşit ücretsiz müfettiş gibiler.
-Çağrı’yı öne çıkartan faktörler nelerdir?
Öncelikle hijyene ve helal-haram kavramına çok dikkat ettiğimizi belirtmeliyim. Onun haricinde amatör bir ruhla profesyonel bir çalışmayı birleştirmemiz, bizi öne çıkartan önemli bir sebep. Şu anda firmamızda 30 yıldır birlikte çalıştığımız arkadaşlarımız var. Bunlar şirketimizin köşe başı çalışanlarıdır. Kendi içerisinde profesyonel disiplinler mutlaka var, ancak aile kavramı içerisinde çalışıyoruz. Düşünün ki o günlerde çırak olarak aldığımız bir arkadaşımız, bugün bizim lojistik müdürümüz veya genel koordinatörümüz. Biz beyaz yakalılarla çalışmaktan ziyade, tabandan gelip kendini yetiştiren, şirket içerisinde bir yere gelen kişileri daha çok önemsiyoruz. Bu da insanlara ismiyle hitap eden, ne sevdiğini, ne alacağını bilen eski bakkal tadına bizi yaklaştırıyor. Onun için personelimizi çok sık değiştirmiyoruz. Bir diğer hassas olduğumuz konu, dünyaya bakışta sermayeyle serveti birbirinden net ayırmak. Müslümanın servetinin az, sermayesinin çok olması gerekir. Çünkü servet kişisel varlıktır, size altınlar, evler arabalar yapar. Ama sermaye istihdam yaratır, katma değer oluşturur. Bunu önemli bir ayrım olarak görüyoruz.
Sevda Dursun, 12.09.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları
Takip et: @sevdadur
Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015
İlk Yayınlandığı yer: Gerçek Hayat
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.