"Şüphelerle gidilen yol bu saatten sonra ancak FETÖ'nün efendilerinin taşlarını döşediği yoldur, Satanizm'in yoludur..."
Erdoğan'ı eleştirmek, evladını eleştirmek kadar haktır millet için, ama başkaları için hak değil. Bugün Doğu ve Güneydoğu'daki insanımız, çocuğunun zorla elinden alınıp kendi milletine karşı silah sıkacak bir terörist olarak yetiştirilmesi gibi bir riskten korkmuyor; Erdoğan'ın yeniden inşâ ettiği devlete güveniyor. FETÖ'nün alıp ailelerinden kopardığı ve milletine düşman ederek uçaklarla, tanklarla bomba attırdığı bir devrin sonunda, yine o millet hain birer teröriste dönüşen evlatlarını silip atıyor da Erdoğan'a karşı nefret hissi duymuyor. Çünkü Erdoğan'ın kötü bir şey yaptığına inanmıyor, çünkü Erdoğan, ihanet edene kadar milletin bu aldatılmış çocuklarına canını emanet edecek kadar milletine güvenmişti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Teknofest, 22 Eylül 2018, İstanbul
Foto:AA
Bugün 'Laik' dediğimiz mahallede, dün başörtüsü için meclisteki oylamaya '411 El Kaosa Kalktı' manşeti atanların 'Artık kucaklaşalım' diyerek yazılar döşendiği zamandayız. Herkes Erdoğan'ı eleştirme hakkını tepe tepe kullandı; bir tek millet, onu bağrından çıkaran millet kendi çocuğuna sonuna kadar güvendi ve bugün onun bu memlekete kazandırdığı gücün farkında olarak onu desteklemeye devam etti. Çocuğunu eleştirir gibi eleştirse de bildi ki Erdoğan elinden gelenin en iyisini yapıyor. İşte bu yüzden bugün, 14 Mayıs 2013'teki son IMF borç taksiti ödendikten hemen sonra başlayan 10 Ağustos 2018'de zirveye çıkan (diğer terör, darbe saldırıları ile birlikte) ekonomik saldırıya karşı Erdoğan'ı suçlayacak bir tek söz söylemeden bu saldırıya da direniyor.
Nasıl eleştirsin ki millet bağrından çıkardığı ve 24 yıldır desteklediği çocuğu Erdoğan, 22 Eylül 2018'de, Türkiye Teknoloji Takımı (T3) Vakfı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından organize edilen TEKNOFEST'te düzenlenen törende bunları söylerken:
"Günümüz dünyasında gerçek anlamda bağımsızlığın birinci şartı, teknolojiyi tasarlayan, geliştiren, üreten ve ihraç eden ülke konumuna ulaşmaktır. Teknoloji konusunda sadece kullanıcı olarak kaldığımız sürece hiçbir alanda özgürlüğümüzü garanti altına alamayız. Son yıllarda yaşadığımız her hadise, özellikle bizlere bazı uyarılar yapıyor... Her yenilik gibi teknolojik gelişmelerin de ilk aşaması hayal edebilmektir. Bizim milletimiz bu bakımdan gerçekten çok ileri bir seviyededir. Ecdadımız asırlar boyunca hep daha ileriyi, daha fazlasını hayal etmiş, bunun peşinden gitmiş, mücadelesini vermiş ve çoğunlukla da hedefine ulaşmıştır. 'Kızıl Elma' diye ifade ettiğimiz ufkun ötesindeki hedeflerimiz hep yenilenmiştir. Ne zaman hayal etmeyi bıraktıysak işte o zaman gerilemeye başladık. Biz de Türkiye'ye ne kazandırdıysak, hep hayallerimizin peşinden giderek başardık.
Kıbrıs Barış Harekatı'nda ülkemizin mühimmattan yedek parçaya ve tüm bunlarla birlikte telsiz muhaberesinde bile haberleşme sistemlerine kadar her alanda yaşadığı ambargo, durumun vehametini anlamaya başlamamıza vesile olmuştur. Buna rağmen gereken adımlar uzun yıllar boyunca yeterli düzeyde atılamadı. Benzer sıkıntıları otomobilden bilgisayara teknolojiyle ilgili kadar her alanda görmek mümkündür. Yerli otomobilimiz Devrim'in hikayesi malumunuzdur. Hazırcılığın cazibesi bir kez daha üretim iştiyakına galip gelmiştir. Rahmetli Özal bu gerçeği fark ettiği için bu alandaki projeleri bütüncül değerlendirme yoluna gitmiştir. Dönemin şartları ve imkanları çerçevesinde birtakım önemli çalışmalar başlatılmışsa da 2003'e geldiğimizde savunma sanayimizin ihtiyaçlarının ancak yüzde 20'si yerli imkanlarla karşılanabilir durumdaydı. Üstelik bu yüzde 20 içinde de yüksek teknolojiye dayalı maalesef pek bir şey göremiyorduk. Başbakanlığım döneminde bu alanı kişisel himayem altına alarak büyük bir atılım başlattık. Projelerin tasarımından finansmanına kadar her aşamasını bizzat takip ettim. Tank, helikopter, insansız hava aracı gibi pek çok ürünün hazır alım projelerini iptal ederek, tamamında milli ve özgün model geliştirme çalışmalarını başlattık. Bu sayede Türkiye, savunma sanayi ihtiyaçlarının yüzde 65'ini kendisi üretebilen bir ülke durumuna gelmiştir. Halen ülkemizde 600'ün üzerinde savunma sanayi projesi yürütülüyor. Tanktan zırhlı araçlara, savaş gemisinden deniz altına, uçaktan helikoptere, silahlı ve silahsız insansız hava araçlarından milli piyade tüfeğine, uydulardan hava savunma sistemlerine, füzelerden lazer silahlarına kadar geniş bir ürün yelpazesine şu anda sahibiz. Açık konuşmak gerekirse şayet bu düzeye gelmemiş olsaydık, şu anda yürüttüğümüz sınır içi ve ötesi operasyonlarda çok büyük zorluklarla karşılaşırdık. Eğer Afrin'de başarı sağladıysak, Cerablus'ta sağladıysak,Cudi'de, Gabar'da arka arkaya başarılar geliyorsa, Kandil'de, Sincar'da başarılar geliyorsa, işte bütün bunların büyük bir kısmını artık ülkemizde üretir hale geldik"
Millet ne bekliyordu devletinden? Milletin sesini dinleyenlerin başına ne gelmişti eskiden? Erdoğan kendisinin nasıl ve neden tehdit edildiğini de anlatıyordu milletine;
"Ne diyorlardı bize? 'Boş verin. Ne yapacaksınız yeni teknolojiyi geliştirmeyi? Size en gelişmiş teknolojiyi verelim.' teklifleriyle karşılaştık. Sürekli daha iyisini, daha ucuza verme vaadiyle kandırılmak istendik. Şu insansız hava araçları... Vermediler. Bizzat oturduk, konuştuk. Vermediler. İki gün, üç gün, 48 saat... Paramızla vermediler. Ama terör örgütlerine görüyorsunuz 19 bin tır silah ve mühimmat gönderiyorlar, 3 bin kargo uçağıyla silah ve mühimmat gönderiyorlar. Bunlar, bize dost görünenler, stratejik ortak görünenler. Bize bunlar bunu yapıyor. Hatta ima yoluyla Nuri Demirağ'ların, Nuri Killigil'lerin akıbetiyle tehdit edildiğimiz anlar dahi oldu."
Erdoğan'ın bakanlıklarda, bürokraside ve siyasette yaptığı atamaları, tercihleri 'beğenmeyenler' vardı, FETÖ soslu eleştiriler yapanlar vardı, ancak milletin daha iyisini istemesine binaen eleştiri yapanlar da vardı.. Kim eleştirmiyordu ki Erdoğan'ı; ama sadece milletinin eleştirme hakkı vardı, Erdoğan da sadece milletinin sesine kulak veriyor, gerektiği yerde sorumlu tuttuğu şahısları görevden alıyor ya da istifa etmelerini istiyordu.
Hiç kimse hiçbir şekilde masum ya da suçsuz değil bu dünyada, Erdoğan ne kadar suçlu ya da günahkar ise bu 24 yıllık süreçte, millet de biliyordu ki kendisi de aynı oranda suçlu ya da günahkârdı. Bu vakur ve izzetli millet isterken de utangaçtı, eleştirirken de, ama asla nankör değildi.
Erdoğan'ın 'Faiz ve Dolar'la mücadelesinde işi kolay değil, bunu defalarca yaşayan insanımız dirayet ve direnişten başka bir yolunun olmadığını ve bu cendereden de Erdoğan'ın liderliği ile çıkacağını düşünüyor.
Erdoğan'ın şahsında şüphe bulutları dolaştırmak, bu mevsimde, bu hengamede, bu her şeyin açıkça ortada olduğu devirde ihanetten başka bir şey değil... Şüphelerle gidilen yol bu saatten sonra ancak FETÖ'nün efendilerinin taşlarını döşediği yoldur, Satanizm'in yoludur...
Eğer Erdoğan, bu millete değil de Satanizm'in efendilerine yol verseydi bugün yaşadığı hiçbir tehdidi yaşamaz, Türkiye'ye çağ atlatacak bir sürece inatla devam etmezdi... 60 yıllık Ergenekon-Balyoz, 50 yıllık FETÖ, 40 yıllık PKK, 6-7 yıllık DAEŞ terörünü yok etmezdi...
Bu sebeple herkes ne dediğini iyi bilsin, sözünü tartsın da söylesin... 'Hak'kı teslim etsin 'Hak'kı söylesin...
Şeytanlığa gerek yok...
Arif Şahin, 24.09.2018, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 91
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz
Ark Manifestosu'na
aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.
.