"Nasılsa müntehir bize bir yanıt veremeyecektir."
Patolojik sayrılıkların dışında –nevrasteni örneğin- yokluğun, yoksulluğun, yoksunluğun kişide bir çıkış olmadığı duygusuyla doldurup taşırması sonucu canına kıyanlar olduğu gibi varsıl, hem her yönden varsıl niceleri de intiharı, kendi kendinin katili olmayı seçmiyor değil.
Ve yine insan zihnine giydirilen deli gömleği ideolojiler de kendilerinin katili olmaya teşne bulmuyor değil insanlar arasında. Evet, böyleleri de var.. yüce ülküler adına, sınıf adına, halk adına, tanrı adına hem kendilerinin hem başkalarının rahatlıkla katili olabiliyorlar adına intihar dediğimiz edimi seçerek.
Bu minvalde olan intiharlar gök gürültüsünü andıran bir çığlıktır. Toplumlarda derin yaralar, acılar, korkular, kâbuslar oluşmasına neden olan gök gürültüsünü andıran çığlıklar. Sözünü ettiğim sessiz çığlık, sessiz çığlık diye adlandırdığım edim böyle değil. Sözünü ettiğim sessiz çığlık benim açımdan en hazin en içinden çıkılmaz olanıdır, herkesi daha derin dehşete salması gereken sessiz çığlık.
‘Anlayamadık.. hiçbir şeyini eksik bırakmış değiliz.. bir hastalığı, bir sıkıntısı yoktu ki.. nasıl canına kıydı? Anlamış değiliz.. hiçbir mahrumiyetle karşılaşmış değildi.. onu seven arkadaşları, biz vardık.. dediğim gibi hiçbir şeyini eksik etmedik ki?’ sessiz çığlık savuran müntehirin ebeveynlerinin, yakınlarının, akrabalarının bu yönlü yorumları karşısında duyulan çaresizlikten başak bir şey midir?
Bu çaresizlik ne hazindir, ne acıdır.
İşte böylesi, yoksulluk, yokluk, yoksunluk –ister ekonomik, ister toplumsal ilişkiler bağlamında- olmadığı halde, psişik bir sayrılıkla hemhal olmadığı halde intiharı seçenlerin edimlerine sessiz çığlık diyorum. Hüzünlü olan, hazin olan bir edim, dehşetin en yoğununu duyumsatan bir edim. Yaşamın yaşamaya değer olmadığı düşüncesiyle kendinin katili olmayı seçenler bizim için birer kâbus olmalı. Anlamsızlık düşüncesiyle yürekleri zehirlenenlerin savurdukları sessiz çığlık karşısında çaresizlik, güç yetiremezlik ne korkunç.
Anlamsızlık düşüncesinin sarıp sarmaladığı kendi kendinin katili olanlar. Yokluğun, yoksulluğun, umutsuzluğun içine düşenleri yokluktan, yoksulluktan çıkararak kurtarmak olası. Ülküler uğruna kendinin katili olmaya kalkışanı yolundan döndürmek olası. Ya anlamsızlık uçurumuna yuvarlanmış olanın elinden nasıl tutacaksınız? Nasıl tutacağız? Yaşamın yaşanmaya değmediği düşüncesine kapılmış birinin elinden kim nasıl tutacak? Nevrastenileri ilaçla sağaltırsınız ya anlamsızlık zehrinin içenin gönlünü hangi ilaçla sağaltacaksınız?
Yirminci yüzyıldan yirmi birinci yüzyıla miras anlamsızlık handikabını aştıracak bir iksirden yoksun görünüyor dünyamız. Sessiz çığlıklar savuranları görmede, sezmede elimizi kolumuz bağlı. İşin kolayına kaçıyoruz bir günah keçisi bulmanın hevesiyle. Ya toplum, ya yazgı, ya ülküler, ya inançlar, ya sistemler suçlanarak görece bir huzura kavuşan toplum, birey, sessiz çığlıklar karşısında oldukça şaşkın. Beceriksiz. Elimizden bir şey gelmiyor.
Elimizden bir şey gelmiyor zira çoğunluk –kuşkusuz en hazini de kurumlar- anlamsızlık zehrinin varlığından bihaber. Bihaber olunan zehrin panzehrine niçin gereksinim duyulsun ki? Hazır günah keçileri de var! Ne diye varoluş kaygısını iliklerine kadar duyup anlamsızlık zehrini içene karşı bir şeylere kalkışılsın ki? Nasılsa müntehir bize bir yanıt veremeyecektir.
Cemal Çalık, 01.10.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.