"Erdoğan Türkiye'ye ve kendisine darbe ve terör dahil her türlü saldırıda bulunan Küresel Finans Çetesi ile pazarlık masasına oturmuş ve mümkün olabilecek en az hasarla anlaşma yapmıştı."
Erdoğan 06.10.2018 tarihinde McKinsey tartışmasına son noktayı koydu, Fil'i de feda etmedi: "Hiçbir şirketten fikri danışmanlık hizmeti bile almayacaksınız dedim. Biz bize yeteriz."
Erdoğan 06.10.2018 tarihinde McKinsey tartışmasına son noktayı koydu, Fil'i de feda etmedi: "Hiçbir şirketten fikri danışmanlık hizmeti bile almayacaksınız dedim. Biz bize yeteriz."
Erdoğan, 06.10.2018:
"Her türlü desteğe, katkıya açığız. Bunun bedelini egemenliğimize ve geleceğimize göz dikerek ödetmeye çalışmasınlar. Türkiye borcuna sadıktır, yeter ki işi diyet borcuna döndürmesinler. İşte o zaman külahları değişiriz. Ak Parti döneminde ülkemizi diyet borçlarından kurtarana kadar çok mücadeleler ettik. Son günlerde finansal danışmanlık hizmeti alınan bir şirket üzerinden yapılan tartışmalar güya bizi töhmet altında bırakarak, aslında örtülü bir şekilde ülkemizi aynı cendereye sokma girişiminden ibarettir. Ama biz bu oyuna gelmeyiz. Bu can bu tende oldukça hiç kimse Türkiye’yi yeniden uluslararası kuruluşların boyunduruğu altına sokamaz. Ana muhalefetin başındaki zat şunu da çok iyi bilsin, sınırlarımız içinde bayrağımızın dalgalanması konusunda ne kadar kararlıysak, bu konuda da aynı hassasiyete sahibiz, onu seninle de paylaşmayız. Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasi bağımsızlığın olmayacağını biz çok iyi biliyoruz."
Erdoğan, 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile aktif siyaset hayatına somut bir görevle başladığı günlerde, halkın hayatını etkileyen birinci dereceden ihtiyaçlarına odaklanmış ve başarılı bir süreç sonunda İstanbul'u değiştirmişti. 2002'de Ak parti tek başına iktidar olduktan sonra Erdoğan halka doğrudan odaklanmış bu politik bakışının yansımalarını bütün Türkiye'ye yaydı. Bugün sağlıktan, ulaşıma ve konutta dönüşüm sürecine kadar gördüğümüz her şey o politik bakışın etkisi. Ve Erdoğan bu bakışı, darbe tehditleri darbeler ve terör dahil, halkına her şeyi anlatarak, halkının desteğini isteyerek bugüne dek yaşatmayı başardı.
Bugün çok daha farklı bir Türkiye'de yaşıyoruz, ancak bu Türkiye, halkına her şeyi anlayabileceği bir dille anlatan bir Erdoğan'a alışkın olduğu için aynı alışkanlığın devam etmesini isteyen bir Türkiye. Erdoğan'ın bu yeni durumu halkına aynı alışkanlıkla anlatması gerek. Çünkü dün, açık bir savaş vardı Erdoğan'ın temsil ettiği halka karşı ve Erdoğan bu savaşın her aşamasını halkının desteği ile kazanmasını bildi, Türkiye'nin ve halkın her bir ferdinin ekonomik ve sosyal kazanımları arttı; toplam itibarı ve özgüveni yükseldi. Oysa bugün artık Erdoğan'ın liderliğinde zenginleşen halkın yine Erdoğan'ın liderliğinde fakirleşmesini sağlamaya çalışan aynı Satanist gücün daha teknik ekonomik saldırıları ile karşı karşıyayız.
Satanist güç 15 Temmuz sonrası halkın birinci dereceden ihtiyaçlarının teminine yönelik büyük bir saldırı başlattı ve 10 Ağustos'ta Trump ile en büyük darbesini indirdi. Halen bu satanist gücün Türk Bankalarının kredi notunu indirdiği günleri yaşıyoruz. Sarsıntı dolar üzerinden başlatılmış, doğrudan bankalara ve Türkiye'nin borçlanma ve ödeme sorunlarına odaklanmıştı. 15 Temmuz öncesinde bu denli bir saldırı yaşanmış değildi, IMF'ye olan borcumuzun son takdisini ödediğimiz Mayıs 2013'te Gezi Terörü ile başlayan ekonomiyi baskı altına alma süreci halkı yavaş yavaş sıkıyordu, halk buna direnmeye alışkındı, fakat bu gün yaşanan şey tam anlamıyla bir çökertme hareketi.
Türkiye bu saldırıyı karşılama ve savma konusunda yeterince deneyim sahibi olmasına karşılık yeni Ekonomi yönetimi Satanist Çete'nin istediği yapıda olmadığından bu aynı zamanda Berat Albayrak'ı da başarısız kılma hareketi olarak adlandırılabilirdi. Erdoğan önceki saldırılarda müslüman ülkelerden aldığı desteği bu kez (Katar dışında) alamamış olmanın üzüntüsünü de yaşıyordu. Satanist Güç Türkiye'yi IMF ile yeniden anlaşmaya zorluyordu ve kendilerinin yönettiği herhangi bir programa sokup elde ettiği küresel kazanımları söküp almayı planlıyordu.
Türkiye'nin IMF ile anlaşması gerektiğini söyleyenlerin arttığı günlerde, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 27 Eylül 2018'de Erdoğan'la birlikte BM görüşmeleri için gittiği Newyork'ta “Türkiye öngörülebilir gelecekte doğru yolda ilerleyecek ve ekonomide daha önemli adımlar atılacak." dedikten sonra, "Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek.” şeklinde yetersiz ve yanlış anlaşılabilir bir açıklama yapınca, finans piyasalarından anlayanlar ve anlamayanlar ile kronik Türkiye düşmanı olanlar ile onlarla savaşanlar karmaşık bir şekilde iki kez ikiye ayrıldılar..
Hazine ve Maliye Bakanlığı iki gün sonra 29 Eylül 2018'de yeni bir açıklama yaptı: "IMF programına dönüldüğü' gibi akla hayale gelmeyecek değerlendirmeler yapıldı. Danışmanlığın hiçbir icra fonksiyonu olmayacak. Yeni Ekonomi Programı kapsamında Kamu Maliyesi Değişim ve Dönüşüm Ofisi kurulacak. McKinsey tedbirlerin uygulanmasına liderlik edecek" girişiyle verilen açıklamanın tamamı şöyleydi:
"Hazine ve Maliye Bakanımız Sn. Berat Albayrak 20 Eylül 2018 tarihinde Yeni Ekonomik Program’ı açıklamıştır. Yeni Ekonomik Program’ın temel bileşenlerinden bir tanesi mali disiplin ve bu kapsamda güçlü ve sürdürülebilir kamu maliyesinin sağlanmasıdır. Bu çerçevede, Yeni Ekonomik Program’da kamu maliyesine yönelik harcamalarda tasarruf sağlanması ve ilave gelir üretici tedbirlerin alınması öngörülmüştür.
Söz konusu tasarruf ve gelir tedbirlerinin etkin bir şekilde yerine getirilebilmesi amacıyla, Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi’nin kurulacağı ifade edilmiştir. Söz konusu ofis, kamu maliyesine yönelik Yeni Ekonomik Program’da öngörülen tedbirlerin uygulamasına liderlik edilmesinin yanı sıra yeni tedbirlerin süreklilik esası çerçevesinde tasarlanması ve tasarlanan bu ilave tedbirlerin uygulamasından sorumlu olacaktır. Bu ofis, bakanlıklar ve kendi insan kaynağımızdan oluşmaktadır. Söz konusu ofis, tamamı kamu görevlisi olan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın mevcut çalışanlarından kurulmuştur.
Kısa süre içinde diğer bakanlıklar, devlet bankaları ve diğer devlet kurumlarından kamu görevlileri de sürece dahil edilecek ve bu şekilde kurumlar arasında ortak iş yapma kültürünün geliştirilmesi ve hızlı sonuç alınması sağlanacaktır. Bu kapsamda ofisin, çalışma yöntemlerinde dünyadaki en başarılı örnekleri analiz edebilmesi için gerek görüldüğünde danışmanlık alması öngörülmüştür.
Bu kapsamda, Sayın Bakanımızın daha önce kamu ve özel birçok kurumun hizmet aldığı danışmanlık firmalarından birisini gündeme getirmesinin ardından “ekonominin bu danışmanlık firmasına bırakıldığı” ve “IMF programına dönüldüğü” gibi akla hayale gelmeyecek, mantıkla bağdaşmayan, tamamen art 29.09.2018 niyetli ve tek amacı provokasyon olan değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmelerin gerçeklerle uzaktan yakından alakası yoktur. Türkiye için bir kez daha faydalı bir icraat adımı atıldığında, bir kez daha kamuya güçlü bir kurum kazandırılmaya çalışıldığında; yakından tanıdığımız aynı koro olayı çarpıtmak, süreci baltalamak için karşımıza çıkmıştır. Bu değerlendirmeleri yapanların geçmişlerini bilmesek, basit bir danışmanlık mevzusu ile ilgili yaptıkları çarpıtmayı “öküzün altında buzağı arama” olarak değerlendirebilirdik. Ancak, ortaya atılan iddia ve iftiralar art niyetli provokasyon ve ucuz siyasi kazanç çabasından başka bir şey değildir. Söz konusu danışmanlığın, hiçbir icra fonksiyonu ya da yetkisi olmayacaktır. Çalışma alanı tek taraflı ve dünyadaki en başarılı modellerin Türkiye’ye kazandırılması ile sınırlı olacaktır.
Türkiye’de ilk defa hayata geçirilecek böyle bir ofisin en doğru modelle kurgulanması sonrasında, güçlü ve yerli insan kaynağımız ile kamuda büyük bir değişim ve dönüşüm süreci başlayacaktır. Yeni Ekonomi Programı ile ilgili ortaya konulan hedeflere ulaşmak için kararlılığımız tamdır."
İlk açıklamadaki "16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek.” cümlesinde 'Maliyet ve Dönüşüm Ofisi'ne yapılan vurgu, algıları doğrudan 'McKinsey kontrol edecek' şeklinde etkilemiş, sonraki açıklamadaki "Danışmanlığın hiçbir icra fonksiyonu olmayacak" cümlesi ile birlikte sarf edilen "McKinsey tedbirlerin uygulanmasına liderlik edecek" cümlesi açıklamanın kendi içinde çelişkiler barındırmış ve algıların altüst olmasına yol açmıştı... "Bir danışmanlık firması nasıl kontrol mekanizmasına liderlik edebilir? sorusu bir yana "Hem liderlik edecek hem de hiçbir icra fonksiyonu olmayacak?" sorusunun sorulmasına neden olmuştu. İlk açıklamada yönetim şirketi olarak verilen McKinsey ikinci açıklamada danışmanlık şirketi olarak tanımlanmıştı üstelik. Oysa yönetim danışmanlığı şirketiydi McKinsey..
Kendi sitesinde öyle diyordu çünkü:
"McKinsey & Company; önde gelen işletmelere, kamu kuruluşlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve kar amacı gütmeyen kuruluşlara hizmet veren global bir yönetim danışmanlığı firmasıdır. Müşterilerimizin performansında uzun süreli gelişmeler sağlamasına ve en önemli amaçlarının farkına varmasına yardımcı oluyoruz. Neredeyse yüz yılı aşkın bir süre içinde, bu görev için benzersiz donanıma sahip bir firma yarattık. McKinsey, 16,000’den fazla danışman ve yaklaşık 2000 araştırma ve bilgi profesyonelinden oluşuyor. 60’tan fazla ülkede ofise, bu ofislerde 130 dilden çalışana sahibiz ve 100’den fazla ulusu temsil ediyoruz.Müşterilerimiz global yapımızı yansıtıyor. Müşterilerimizin yaklaşık %40’ı Avrupa’da, %35’i Amerika’da, %15’i Asya Pasifik’te ve %10’u ise Orta Doğu ve Afrika’da yer alıyor. Özel ve kamu kuruluşlarından ve sosyal kuruluşlardan oluşan geniş kapsamlı bir müşteri yelpazesine hizmet veriyoruz. Firmamız bir bütün olarak faaliyet gösterecek şekilde organize edilmiştir. Güçlü değerlerle birbirine bağlanan ve müşteri etkisine odaklanan tek bir global ortaklık olarak faaliyet gösteriyoruz. Firmamızın sahibi ise Avrupa, Amerika, Asya Pasifik, Orta Doğu ve Afrika’da bulunan 1400’den fazla ortağımızdır. Çalışanlarımızın kalitesi, müşterilerimize hizmet verme kabiliyetimizin yapı taşıdır. Bu nedenle, yetenekli kişileri bulmak, bu kişilerin becerilerini geliştirmek ve bu kişilerin birer lidere dönüşmesi için gerekli ortamı oluşturmak için muazzam kaynak yatırımı yapıyoruz.
Danışmanlarımız, McKinsey’e yeteneklerini karmaşık ve önemli sorunları çözmede kullanma fırsatı için katılıyor. Eğitim ve deneyim geçmişleri, disiplinleri, cinsiyetleri, geldikleri ülkeler ve dış görünüşlerindeki çeşitlilik sayesinde, müşterilerimize derin ve kapsamlı bir uzmanlığın mükemmel bir dengesini sunuyoruz. İşimiz her müşterinin faaliyet gösterdiği kurumla ilgili bağlamı, sektör dinamiklerini ve makroekonomik ortamını titiz bir biçimde anlama üzerine kurulu. Bu nedenle, her yıl firma kaynaklarımızın önemli bir bölümünü bilgi geliştirmeye adıyoruz.
Her sektörde ve bölgede, hem global hem de yerel olarak pazarlar, trendler ve yeni geliştirilen en iyi uygulamalar üzerine çalışıyoruz. Tüm danışmanlar bu bilgi birikimini geliştirmek için zaman ayırıyor ve uzmanlık sağlıyor. Çünkü danışmanlar müşterilerimizin amaçlarına ulaşmasına yardımcı olma kabiliyetimizin olmazsa olmaz bir parçası.
McKinsey İstanbul
1995 yılında kurulan McKinsey İstanbul Ofisi, Türkiye’de faaliyet gösteren ilk, üst düzey yönetim danışmanlığı şirketidir. Yıllardır gerçekleştirmekte olduğumuz çalışmalar ve projeler sayesinde Türkiye ekonomisindeki ve çalışma kültüründeki önemli konulara ilişkin kapsamlı bilgi birikimi elde ettik. Dünya standartlarında, deneyimli yönetim danışmanlarından oluşan bir kadro oluşturmayı amaçlıyoruz. Ofisimiz, farklı sektör ve alanlarda faaliyet gösteren çok sayıda müşteriye hizmet vermiştir:
Telekomünikasyon, Finans hizmetleri, Grup Şirketler/Holdingler, başlıca kamu sektörü girişimleri için (bankacılık sistemi reformu, enerji ve telekom sektörlerinin yeniden yapılandırılması ve genel özelleştirme gündemi gibi) resmi ve bağımsız düzenleyiciler, Türkiye’deki sektörler ile ilgilenen çok uluslu şirketler, Sivil toplum kuruluşları
Danışmanlarımızın %90’ından fazlası, (hem McKinsey’de hem de McKinsey öncesinde) uluslararası çalışma deneyimi olan ve/veya akademik geçmişi başarılarla dolu Türklerden oluşmaktadır. Danışmanlarımızın %60'ı yurtdışındaki prestijli okullardan Master ve Doktora derecelerine sahiptir. "
Misyon ve Değerlerimiz, başlığı altında yayınladıkları şeyler de şöyle:
"Misyonumuz;
Müşterilerimize performanslarında belirgin fark yaratacak kalıcı iyileştirmeler konusunda destek vermenin yanında, yetenekli kişiler için cazip, heyecan yaratan ve bu kişileri elinde tutmayı başaran bir şirket olabilmektir. Ancak müşterilerimiz başarılı olduğu takdirde bizim de başarılı olacağımıza inanıyoruz.
En zor sorunların üstesinden gelmek için alanında en başarılı kişilere ihtiyaç duyarsınız. En başarılı kişilerin ilgisini çeken şeyin de en zor sorunlar üzerinde çalışma fırsatı olduğunu düşünüyoruz. Firmamızı bu düşünce etrafında şekillendiriyoruz. Misyonumuzun bu iki parçası, birbirini destekleyerek firmamızın güçlü ve dayanıklı olmasını sağlıyor.
Değerlerimiz
En yüksek profesyonel standartlara bağlı kalmak, Müşterilerin çıkarlarını firmanın çıkarlarının üstünde tutmak, Yüksek etik standartlar gözetmek, Müşterilerin güvenini korumak, Bağımsız bakış açısını korumak, Müşterinin ve firmanın kaynaklarını maliyet verimli bir şekilde yönetmek, Müşterilerin performansını önemli ölçüde geliştirmek, Üst yönetim yaklaşımını izlemek, Tüm müşterilere en iyi şekilde hizmet vermek için küresel ağımızdan yararlanmak, Müşterilere yönetim pratiği alanında yenilikler sunmak, Gelişimi sürekli kılmak için gerekli müşteri yetkinliklerini geliştirmek, Güvene dayalı kalıcı ilişkiler kurmak, Olağanüstü kişiler için benzersiz bir ortam yaratmak, Hiyerarşiye dayalı olmamak ve kapsayıcı olmak, Dikkatli bir meritokrasi yürütmek, Stajyerlik ve rehberlik yoluyla birbirimizi geliştirmek, Muhalefet yükümlülüğünü sürdürmek, Kendimizi “tek firma” ortaklığı olarak yönetmek,
Hizmetlerimiz
Müşterilerimiz, Şirketlerinin büyümesi istediklerinde, Stratejileri, operasyonları ve organizasyonları hakkında kritik seçimler yapmaları gerektiğinde, Ortaya çıkartmaları gereken sonuçlarla ilgili kendilerini baskı altında hissettiklerinde, Belirsiz dönemler öngördüklerinde, Bilgi toplamakta zorlandıkları zaman ve özel bir konuda uzmanlık gereksinimi duyduklarında, Organizasyon ve yöneticiler üzerinde önemli etkiler yaratacak kararlar almaları gerektiğinde Onlara küresel bir perspektif sunulmasını istediklerinde bize başvururlar.
Bütün bu durumlarda, bizden istedikleri dürüst, nesnel, sağlıklı ve deneyime dayalı bir görüştür. Yapısal problem çözme yaklaşımıyla tüm bakış açılarını değerlendirir ve muhtemel alternatifleri göz önüne alırız, nihai önerilerimizden önce hepsini derinlemesine analiz ederiz.
Takımlar halinde çalışır, işbirliğine önem veririz. Bireysel çalışma ile değil takım halinde en iyi yanıt ve sonuçların elde edildiğine inanırız. Mükemmelliği hedefleyen, mesleki standartlara dayanan yüksek bir hizmet düzeyini garanti ederiz ve her zaman ve her coğrafyada, hazır bulunduğumuz 60+ ülkedeki en iyi beyinleri müşterilerimizin hizmetine sunarız.
Başarımızın müşterilerimizin başarısına bağlı olduğuna inanırız. Profesyonellik işimizin temelini oluşturur. İlkelerimiz şunlardır:
Müşterilerimizin menfaatlerini kendi menfaatlerimizin üzerinde tutmak, Hedefimiz müşterimize kendi beklentisini aşan bir değer sağlamaktır. Tüm profesyonel yaşamımızda tam doğruluğu muhafaza etmek, Yerel alışkanlıklara ve geleneklere saygı gösteririz, bir yandan da tüm davranışlarımızda eksiksiz doğruluğu ve dürüstlüğü hedefleriz. Müşterilerin bilgilerini ve verilerini en gizli sır olarak kabul etmek. Hassas bilgileri açıklamayız. Çalışmamızın sonuçlarının reklamını yapmaz, dışarıda yaymayız, sadece müşterilerimizin başarısına odaklanırız. Müşteriyle aynı fikirde olmadığımızda da, her zaman düşündüğümüzü söylemek. Bazen popülerliğimizi yitirmemiz veya gelirlerimizin azalması sonucunu doğurabilecek olsa da bağımsız bir bakış açısını ve aynı fikirde olmadığımızı söyleme hakkımızı koruruz. Sorunlara alışılagelmedik çözümler önerme ve uygulandıklarını görene kadar mücadele etme cesaretine sahibizdir. Müşteriye mümkün olan en iyi hizmeti en verimli şekliyle sunmak Tüm çalışanlarımızdan, müşterinin kaynaklarını (zaman, enerji, para) kendi kaynakları gibi dikkatle ve tasarruflu biçimde, mümkün olan en verimli şekilde kullanmalarını bekleriz."
Kafalardaki karışıklığı gidermek için McKinsey'in sitesindeki açıklamaları olduğu gibi almak daha doğruydu. McKinsey yönetim danışmanlığı şirketi ile neden anlaşıldığını Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak yukarıdaki gibi izah etmiş, bu kararın neden alındığı açık; uluslararası piyasalar bir güven algısına bağlı olarak herhangi bir ekonomiye yatırım yaparlar ya da yapmazlar; bu kapitalist ekonominin ana kuralıdır. Erdoğan-Albayrak ikilisinin ABD'de ve İngiltere'de yatırımcılarla yaptığı toplantıların ana konusu da buydu.
Ki muhtemelen 2008 ABD ekonomik krizindeki yetersizlikleri ya da bilgi saklamaları ile olumsuz imaj edinen kredi derecelendirme kuruluşlarının 15 Temmuz'dan sonra hızlanan ekonomik saldırının 'gereği' olarak sık sık Türkiye'nin ve Türk şirketlerinin kredi notlarını 'alçakça' bir davranışla düşürmelerine karşılık Türkiye'den istenen böyle bir formasyondu. Türkiye de IMF'ye mahkum edilmeyi reddettiği için böyle bir formüle gerek duymuş olabilirdi. Bir tür Şah çekilmiş Türkiye'nin Şah yerine Fil'i ileri sürerek kurban vermesi gibi bir şeydi bu...
Son olarak bir tablo ekleyeyim durumu anlamanız için. 5 Eylül 2019'dan beri TCMB TL Uzlaşmalı Döviz Satım İhalelerine çıkıyor ancak teklif alamıyordu ve Dolar 6'nın üstünde çakılı kalmıştı.
TCMB Türk Lirası Uzlaşmalı Vadeli Döviz Satım İhaleleri
Kaynak: TCMB (Lütfen daha büyük görüntü için resme tıklayınız)
Türkiye nihayetinde işveren olarak McKinsey şirketi ile anlaşmasını dilediği zaman feshedebilir, ancak eski Merkez Bankası başkanı yeni İP milletvekili Durmuş Yılmaz'ın IMF ile anlaşmanın daha iyi olacağına dair açıklamaları doğrultusunda IMF ile anlaşma yapılsaydı, bu anlaşma iptal edilemezdi.
Durmuş Yılmaz, IMF yerine McKinsey'in tercih edilmesinin ekonomide zaten olmayan şeffaflığın üzerini iyice örteceğini,-sanki IMF çok şeffafmış gibi- söylüyor ve ekliyordu: "IMF ile anlaşma yapılsa, bugün acil ihtiyaç duyulan kaynak IMF fonlarından sağlanabilirdi. Ancak McKinsey'in parası yok".
Durmuş Yılmaz, 30 Eylül 2018'de yaptığı açıklamada Hükümet'in yapmak istediği şeyi gayet biliyor, ancak konuyu çarpıtıyordu:
"Dışarıdan döviz ya da yatırımcı çekmek için ekonominize güven duyulmasını istiyor, bunun için de sizin dışınızda dışarıdan bir kuruma icraatlarınızı denetletmek istiyorsanız öncelikle bu kuruma herkesin kesin olarak güven duyması gerekir. IMF bu anlamda uluslararası düzeyde güven duyulan bir kurumdur. IMF'de 180'e yakın ülke var ve yaptıklarında saklı gizli işler dönmez. Board üyesi ülkeler, temsil ettikleri 20-25 ülkeye sürekli bilgi ve hesap verir. IMF, bir ülkeyi denetlediği zaman rapor yayımlar ve bu raporu o ülkenin halkıyla birlikte tüm dünyaya açıklar. IMF'de nelerin yapıldığını, nelerin yapılmadığını şeffaf olarak görürsünüz. O yüzden herkes IMF'ye güven duyar. Ancak bu işi IMF yerine bir şirkete verirseniz orada şeffaflık, açıklık olmaz. Şirket rapor yayımlamaz, gerçek durumu bütün açıklığıyla kamuoyuna da dünyaya da bildirmez."
28.11.2008 'de yazdığım 'IMF/ Bir Soygun Hikâyesi Yazarı; Stanley Fischer' başlıklı analizde, Eski dönemin Maliye Bakanı, Eski BDDK Başkanı Zekeriya Temizel'den yaptığım alıntı şöyleydi: "2001 krizinin sorumlusu IMF'dir. O dönemde Türkiye üzerinde büyük oyunlar oynandı, bu oyunlar sonucunda da ülke uçuruma itildi."
Durmuş Yılmaz'ın IMF seçeneğini önermesi ilginçtir ki Küresel Çete'nin Türkiye'yi IMF'ye zorlamasıyla paraleldi. İP-FETÖ-15 Temmuz ilişkisi henüz çözülmemişken bu tepki gerçekten dikkat çekiciydi.
Asıl şaşırtıcı olan İslamcı kontenjanından yıllardır söz hakkı edinen Abdurrahman Dilipak'ın bugünkü (02.10.2018) tepkisiydi, tuhaftır o da "IMF gelse bunlardan daha kötü olmaz" diyordu:
''Ya ben kendimi inkar edeceğim ve AK Partililere şirin gözükeceğim ya da susmayacağım. Bu iktidara hep destek oldum ama yanlışa karşı çıkarım. McKinsey'in FETÖ'den farkı yoktur. ENRON'a danışmanlık yapan bir kirli şirketi Türkiye'ye sokamazsınız. Bunu yapamazsınız. Sokarsanız cehennemin dibine kadar yolunuz var. Geçmişte Irak tezkeresine karşı çıkmıştım. Doğru bildiğimi yaparım ve yapmaya devam edeceğim. Bunlar ne savunma sanayinizi bırakırlar ne tarımınızı. IMF gelse bunlardan daha kötü olmaz. Bunlar sahtekar, bunlar dolandırıcı. Bunlar Rothschild'lerin truva atı. Büyük bir komplo ile karşı karşıyayız. Ben McKinsey'e karşı çıkarken Tayyip Erdoğan'ı savunuyorum. Bu böyle devam edemez. Yanlış atamalar var. Bu atamalar da komplonun bir parçası. Türkiye'yi Birleşik Arap Emirlikleri'ne ve Suudi Arabistan'a benzetecekler. Erdoğan'ın da buna izin vermeyeceğine inanıyorum. Bu kafayla giderlerse teğet meğet gitmeyecek. Türk ekonomisi batacak. Eğer önlem alınmazsa Türkiye'ye de Tayyip Erdoğan'a da yazık olacak."
Dilipak'ın açıklamasına bakarsak İP milletvekili Durmuş Yılmaz da McKinsey'ye karşı çıkıp "IMF daha iyi" diyorsa Tayyip Erdoğan'ı savunuyordu, bugünlerde 'FETÖ' demeye başlayan İP Genel Başkanı Meral Akşener de... Daha da ilginci Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, McKinsey’nin Türkiye’yi daha borçlu hale getireceğini iddia ediyordu:
“Siz bir özel şirkete ülkenin en önemli kurumlarını teslim edemezsiniz. Bu şirketin geçmişi de sağlam değil. Finansal destek verdiği şirket (Enron) bir gecede battı. 10 binlerce çalışanı da işsiz kaldı. McKinsey şirketi hiçbir şekilde hesap vermedi. Şimdi Türkiye’ye ‘bu kadar sattınız bunlar yetmez’ diyerek yeni formüller oluşturacaklar. Bu formülle, ‘Bor madenlerini acaba başkalarına nasıl peşkeş çekeriz. Türkiye’yi nasıl iflas ettiririz de önümüzde diz çöksün, her istediğimizi yerine getirsin’ amacında olacaklar."
Temel Karamollaoğlu'nun bu göz yaşartıcı vatanseverliğine CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katılacaktı:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik hesaplarının, istatistiklerinin denetimini yapacaksa TBMM yapar, o denetimi yapacak kurumun adı da Sayıştay’dır. Sayıştay’ı göz ardı edeceksiniz, Sayıştay’dan bazı bilgileri gizleyeceksiniz, Sayıştay raporlarını saklayacaksınız. ABD’lilere bütün kapıları, haremi ismetinizi açacaksınız, kozmik odayı açacaksınız. Sonra da diyeceksiniz ki yerliyiz ve milliyetçiyiz. Yesinler sizin yerliliğinizi, milliyetçiliğinizi. Yabancı bir ülkenin şirketinin Türkiye’nin ekonomik hesaplarını denetlemesini doğru bulmuyoruz”
Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu, 24 Haziran seçimlerine Erdoğan'ın karşısına Abdullah Gül'ü çıkarmak için koalisyon kuran 'tuhaf parti liderleri'ydi.
McKinsey'e karşı olan, bu şirketi itibarsızlaştırmaya çalışan yayın organları da ilginçti. 2013 Gezi Terörü'nden 24 Haziran 2018 seçimlerine kadar Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı yapan Batılı kurumlar: BBC, Euronews, VOA Türkçe Erdoğan'dan daha fazla Türkiye kaygısı(!) güdüyorlardı. DW Türkçe bu kez işin dışında kalmıştı.
Bu tür politikalardan uzak, kendi işinde gücünde olan masum Halkın dışında hemen herkes McKinsey anlaşmasının ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Karşı çıkanların günah dosyaları ortada olduğuna göre samimi olmaları beklenemezdi. Doğal olarak Bakan Albayrak'ın ikinci açıklaması daha ikna ediciydi, ancak sonuçta Türkiye IMF ile olmasa da yine bir Amerikan Şirketi ile yönetim danışmanlık hizmeti almak üzere anlaşmıştı. Güven sorununu gidermek için bunu şart koşmuş olabilirdi Küresel Finans çetesi...
Dilipak'ın Rothscilds hassasiyeti güzel, ancak Dilipak 17-25 Aralık 2013 FETÖ-Emniyet-Yargı darbesi ile Halkbank'ta hisse alan Rothschild'in BlackRock şirketinden, Türkiye'deki diğer yatırımlarından ve Küresel Çete'nin lideri olduğundan habersizmiş gibi yapıyor olmalı. IMF ile anlaşmak da Rothschild ile anlaşmak demekti.
Erdoğan Türkiye'ye ve kendisine darbe ve terör dahil her türlü saldırıda bulunan Küresel Finans Çetesi ile pazarlık masasına oturmuş ve mümkün olabilecek en az hasarla anlaşma yapmıştı. McKinsey bu yüzden Şah yerine Fil anlamına gelmekteydi. Maalesef Erdoğan için bu zor olan bir karardı, ama Türkiye'nin başka çaresi kalmamıştı; kilitlenen tüm kapıları açabilmek için köprüdeki Ayı'ya 'AYI' demeyi bir süre erteleyecekti. Newyork'ta BM kürsüsünden ABD'ye, terörizme destek verdiğini ilan ederek 'Terörist' demişti; BMGK üyelerini ve BM'yi yerden yere vurmuştu, bunu da "Bizim IMF ile şu an herhangi bir işimiz olamaz" açıklaması ile IMF ile anlaşmayı reddederek yapabilmişti.
1994'ten 2018'e uzanan yol böyle mümkün olmuştu. Halk yine zorunlu ihtiyaçlar sınıfında her gün yağmur gibi yağan zamlarla sıkıntıdaydı. Erdoğan, 1 Ekim 2018 TBMM açılış konuşmasında yaptığı gibi halkına her şeyi anlatmaya devam etmeli:
"ABD güvenilirliğini iyice yitirmiştir. Bizim yaşadıklarımızdan sonra dünyadaki hiçbir ülkenin Amerika ile ilişkilerine güvenle bakması artık mümkün değildir. Türkiye ekonomisi saldırılarla yıkılmayacak kadar güçlüdür. Kurdaki yükselişin yol açtığı belirsizlik yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Bütçe disiplininde asla taviz vermiyoruz. Adımları birer birer atıyoruz. Türkiye kimseden para talep etmiyor. Bizim tüm çabamız uluslararası sermayenin ülkemizde yatırım yapmasını sağlamak. Bunun için gereken her türlü güvenceyi veriyoruz.
Faizlerden, enflasyondan bunalan, işini çevirmekte zorlanan herkesin yaşadıklarını yakından takip ediyoruz. Finans sıkışıklığının yol açtığı zincirleme sıkıntıların öneminin ve aciliyetinin farkındayız. Hiçbir sanayicimizi, tüccarımızı, çalışanımızı, vatandaşımızı, vicdan ve ahlak yoksunu tefecilerin, fırsatçıların insafına terk etmeyeceğiz. Serbest piyasa ekonomisinin kurallarından taviz vermeden her türlü tedbiri uygulayacağız. Yeni bir ekonomik program hazırladık. Yatırımları teşvik edecek, üretime istihdama öncelik verecek bir ekonomi anlayışıyla Türkiye'yi yeniden yükselişe geçirmekte kararlıyız. Milletimizden biraz daha sabırlı olmasını, ülkesine güvenmesini istiyoruz. En zorunu geride bıraktık, inşallah bundan sonra daha kolay olacak."
Seçkin Deniz, 02.10.2018, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-39,
Sorgulamalar
Son Güncel Not:
Erdoğan 06.10.2018 tarihinde McKinsey tartışmasına son noktayı koydu: "Hiçbir şirketten fikri danışmanlık hizmeti bile almayacaksınız dedim. Biz bize yeteriz."
"Türkiye tarihinin en büyük ekonomik saldırılarına maruz kalmasına rağmen 2 ayı bulmadan durumu büyük ölçüde kontrol altına aldık. Döviz kurunun bir anda böyle bir artış göstermesini ekonomik sebeplerle izah mümkün değildir. Ekonomide eksiklerimiz, sıkıntılarımız elbette var. Seçimlerin hemen ardından zaten kolları sıvamış, ekonomik reformlar için hazırlıklara başlamıştır. Gerçeklerle, yaşananlar arasında büyük orantısızlık var ki; işin altında başka şeyler aramak durumunda kalıyoruz. Her kriz, beraberinde birçok fırsatı da getirir. Bizler ilk göreve geldiğimizde, ülkemizin hali ekonomik olarak neydi hatırlayın. Ülkemizi çok kısa sürede nereye getirdiğimizi unutmayın. Bu işin tedavi yollarını da biliyoruz. Kısa zamanda bu işi toparladık ve yolumuza devam ediyoruz. Özel sektörümüzün bu krizi fırsata çevirecek maharete sahip olduğuna inanıyorum. 2 aydan sonra yeniden bir toparlama ve yükseliş dönemine girdiğimizi görüyorum. Bazıları krizi fırsata çevirmekle, fırsatçılığı birbirine karıştırıyor. Milletime sesleniyorum. Bunun adı fırsatçılıktır. Milletimizi fırsatçıların insafına terk etmeyeceğiz, bunu böyle bilsinler. Serbest piyasa kuralları içinde bu fırsatçılarla mücadele edip, kendilerine gereken yaptırımları uygulayacağız. Ekonomi reçetemizde üretim, tasarım, teknolojiyi geliştirmek, ihracat, istihdam vardır" diye konuştu.
'TÜRKİYE’Yİ ULUSLARARASI KURULUŞLARIN BOYUNDURUĞU ALTINA SOKAMAZLAR'
Türkiye’nin borcuna sadık olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Her türlü desteğe, katkıya açığız. Bunun bedelini egemenliğimize ve geleceğimize göz dikerek ödetmeye çalışmasınlar. Türkiye borcuna sadıktır, yeter ki işi diyet borcuna döndürmesinler. İşte o zaman külahları değişiriz. Ak Parti döneminde ülkemizi diyet borçlarından kurtarana kadar çok mücadeleler ettik. Son günlerde finansal danışmanlık hizmeti alınan bir şirket üzerinden yapılan tartışmalar güya bizi töhmet altında bırakarak, aslında örtülü bir şekilde ülkemizi aynı cendereye sokma girişiminden ibarettir. Ama biz bu oyuna gelmeyiz. Bu can bu tende oldukça hiç kimse Türkiye’yi yeniden uluslararası kuruluşların boyunduruğu altına sokamaz. Ana muhalefetin başındaki zat şunu da çok iyi bilsin, sınırlarımız içinde bayrağımızın dalgalanması konusunda ne kadar kararlıysak, bu konuda da aynı hassasiyete sahibiz, onu seninle de paylaşmayız. Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasi bağımsızlığın olmayacağını biz çok iyi biliyoruz."
‘8 ŞEHİDİMİZ Mİ VAR BUNU EN AZ 800 TERÖRİSTLE ÖDEYECEKLER’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün Batman’da şehit olan askerlere rahmet dileyerek, "8 şehidimiz oldu, 8 şehidimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ama biz şuna inanıyoruz ki; bu topraklar şehit kanlarıyla yoğrulmuştur. Ve biz buralara onlar sayesinde geldik. 8 şehidimiz mi var, o teröristler bilsinler ki; bunu en az 800 teröristle ödeyecekler. Cudi, Gabar, Tendürek şu anda her yerde, kaçacak delik arıyorlar ve kaçmaya devam edecekler. O deliklerde inlerine gire gire bunları bitireceğiz. Kandil'de, Sincar'da bitireceğiz. Durmadan onlar kaçacak, biz kovalayacağız. Bu milletin huzurunu, refahını yok etmeye bunların gücü asla yetmeyecektir" diye konuştu.
'SEN HANGİ BULUTLARDA DOLAŞIYORSUN'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iddialarını anımsatarak şu ifadeleri kullandı:
"Biz bu zatın iftiralarını yüzüne vurmaktan, eline tutuşturulan kağıt parçalarının belge değil, paçavra olduğunu anlatmaktan yorulduk. Kendisini başbakanlığımız ve cumhurbaşkanlığımız döneminde belki bin kez rezil kepaze ettik. Ama bu zat aynı iftira vagonuna binmekten vazgeçmedi. Türkiye'de ne kadar terörist, ne kadar provokatör, ne kadar şaibeli tip varsa, hepsi bu zat tarafından grup konuşmalarında baş tacı ediliyor, övülüyor, destekleniyor. Ankara’dan İstanbul’a yürüyüşte koluna kimlerin girdiğini baktığımızda, mesele tüm açıklığıyla ortaya çıkıyor. Teröristlerle el ele, kol kola yürüyebiliyor. Son grup konuşmasında önce Kudüs meselesine girdi, sonra hızını alamayıp, 'Erdoğan BM’de Filistinle ilgili tek söz etmedi' diyor. Filistin denince akla Ak Parti gelir. Biz BM'de Filistin'i de Kudüs'ü de anlattık. Sen hangi bulutlarda dolaşıyorsun? Kudüs'ün Filistin'in acısını hissettikleri için değil, bize yüklenmek için bu konuyu gündeme getirdiler. Ama orada da çuvalladılar."
'TÜRKİYE’DE EKONOMİK KRİZ YOK, MANİPÜLASYON VAR'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ekonomiye ilişkin iddialarına karşın şunları söyledi:
"Kriz diyor. Türkiye'de bir defa kriz yok. Önce bir ekonomiyi öğren. Türkiye'de ekonomiyle alakalı bir manipülasyon var, manipülatif bir hareket var. Bununla bir fatura kesmeye çalışıyorlar, sen de bu faturanın aktörleri arasında yerini alıyorsun. Türkiye'de ekonomik kriz yok, manipülasyon var. Bu konuda söyledikleri de aslında kendisinin meselenin ne kadar dışında olduğunu gösteriyor. Ya ne kadar zavallısın. Resmi ziyaret yaptığımız ülkelere bize para verin diye yalvarıyormuşuz. Biz bu ülkelerden Türkiye'ye yatırımları konusunda destek istiyoruz. Biz para istemedik, istemeyiz. Kim kime yalvardı diye para verir? Biz gittiğimiz her yerde yönetimlere ve özel sektöre ülkemizin büyüklüğünü ve fırsatlarını anlatıp, yatırım davetinde bulunuyoruz. Yatırım daveti başka şeydir, para istemek başka şeydir. Kendilerinin SSK’yı nasıl batırdıklarını o dönemi yaşayan benim milletim çok iyi biliyor."
‘BUNUN ORTAKLIĞA YAKIŞAN BİR DURUMU YOK'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya seyahatini hatırlatarak, "Son Almanya seyahatinde, 5 yıl 10 aya mahkum olan sözde gazeteci vardı ya, boşluğunu buldu, oraya kaçtı. Orada da rahat durmadı. Orada da kendisine sahip çıkacak olanları, sözde siyasetçileri buldu. Haber de bize gelince, 'Eğer bizimle beraber orada bulunacaksa, biz müşterek bir basın toplantısı yapamayız. O zaman siz onunla basın toplantısı yaparsınız, daha sonra da biz onun olmadığı bir basın toplantısı yaparız' diye haber gönderdik. 5 yıl 10 aya mahkum olmuş birini siz bu ülkede barındırıyorsanız, bunun stratejik bir ortaklığa yakışan yanı yoktur. Aynı şey bizde olsa biz elinden tutar size teslim ederiz. Benim ülkemde mahkum olmuş bir sözde gazeteciyi orada barındırıyorsanız, bunun ortaklığa yakışan bir durumu yoktur" dedi.
‘BUNLARDAN FİKRİ DANIŞMANLIK HİZMETİ ALMAYACAKSINIZ' DEDİM’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Amerikan danışmanlık şirketi McKinsey ile ilgili kendisine sorular yönelttiğini anımsatarak şunları kaydetti:
"Bu zat ücreti mukabil tutulmuş bir danışmanlık şirketi üzerinden aklı sıra bizi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Tüm arkadaşlarımıza söyledim, 'bunlardan fikri danışmanlık hizmeti de almayacaksınız' dedim. Gerek yok, biz bize yeteriz. Bu zata değil, ama bu zatın hezeyanlarıyla aklı karışmış olan varsa, izah etmek isterim. Evet, bir dönem Türkiye savunmadan tarıma her şeyini Amerika'ya teslim etmiştir. Türkiye bu felaketi tek parti CHP ve milli şefi İnönü döneminde yaşamıştır. IMF'yi söyledim. 2013'te biz borcu sıfırladık ve Türkiye'yi bu sıkıntıdan kurtardık. Son yaşanan hadiseler, Türkiye'yi belki bir parça sarsmıştır ama asla yıkamamıştır. Çünkü bugünkü Türkiye ne 1994'ün, ne de 2001'in Türkiye'sidir. İhracatımız geçen ay itibariyle yıllık 165 milyar doları geçti. 36 milyar dolardan 165 milyar dolara geldik, daha da artacak. Turizmde tarihimizin en başarılı sezonunu geride bırakıyoruz. Hamdolsun 40 milyon turisti ağırlıyoruz. Belki daha da artacak. Uluslararası yatırımcıların ülkemize olan ilgileri, aleyhimizde çevrilen tüm fırıldaklara rağmen devam ediyor. Çok önemli görüşmeler, temaslar var. Yakında inşallah bunların müjdelerini paylaşacağız. Milletimiz geleceğine umutla bakıyor. Yaşananların geçici bir türbülans olduğunu çok iyi biliyor ve iktidarına, kabinesine güveniyor. Böyle dönemlerde ülkelerin ve toplumların paradan çok morale ihtiyaca vardır. Böyle bir dönemde Türkiye'nin ABD'ye teslim olduğunu söylemek, iş bilmezlik değilse ihanettir. Edirne'ye Enver gireceğine Bulgar girsin, diyebilecek kadar izanını kaybeden muhalefet anlayışının bugünkü temsilcisi CHP ve artık onun yoldaşı haline gelen HDP'dir. Tablo bu."
‘SAYIN BAHÇELİ’YE TEŞEKKÜR EDİYORUM’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhur İttifakının milli ve yerli olduğunu vurgulayarak, "Ülkesine ve milletine karşı sorumluluklarının farkında olan partiler, milli konularda birlikte hareket etmeyi başarıyorlar. Bu konuda Sayın Bahçeli'ye teşekkür ediyorum. Milli ve yerli olma şuurunu yakalamak her yiğidin harcı değil. Bay Kemal’in de böyle bir derdi yok. Cumhur ittifakı da bunun örneğidir. Basit bir seçim ittifakı olarak görenler yanılıyor. Türkiye'de yerlilik, millilik konusunda en son söz söyleyecek olanlar, hiç değilse ağızlarına alıp bu kavramları kirletmesinler. Milletimizin kimin projeyle koltuğa oturtulduğunu, yenilgi üzerine yenilgi almalarına rağmen orada tutulduğunu çok iyi biliyor" dedi.
‘YENİ DÖNEMDE BUNLARA FIRSAT VERMEYECEĞİZ’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçimlerde partililerin nasıl çalışması gerektiğine dikkat çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bütün Güneydoğu'yu malum partinin belediyeleri delik deşik etti mi, çukurlarla kanallarla her tarafı açtı mı? Devletin gönderdiği parayı, desteği, bunları Kandil'e gönderdiler mi, terör eylemlerinde bunları kullandılar mı? Şu anda aynı uygulamayı Münbiç'in çevresinde yapıyorlar. Kim, PKK/YPG. Karakter aynı. Kayyumları atadık. Yeni dönemde bunlara bu fırsatı vermeyeceğiz. Tedbirlerimiz var, şimdiden söyleyeyim. İlk hedefimiz bu vatan topraklarını ihanet içinde olanlara teslim etmeyeceğiz. Bazı illerimizde hiç beklemediğimiz sonuçlarla karşılaştık. Bunların her biri bizim için önemli birer derstir. Cumhur ittifakının yerel seçimlerde listelerde olmasa bile gönüllerde devam edeceğine inanıyorum. Biz bu ittifaka hiçbir zaman sandık ittifakı gözüyle bakmadık, bugün de öyle de bakmıyoruz. Yerel seçimlerle ilgili hazırlıklarımızda tek ölçümüzün en doğru adayla milletimizin karşısına çıkıp, en yüksek oyu almasıdır. Adaylarımızın klasik belediyecilik hizmetleri yanında, sosyal belediyeciliği de en iyi şekilde uygulayacak isimler olması gerekir. Bu vasıflara sahip, Ak Parti’nin değerleriyle çelişmeyen her isim bizim için makbuldür."
Güncel Not:
Bakan Albayrak: En kötüyü geride bıraktık
NTV, 03.10.2018 - 10:59 Son Güncelleme : 03.10.2018 - 12:09 Ekonomi
Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, NTV'nin sorularını yanıtladı. Enflasyonda eylül itibariyle en kötünün geride kaldığını belirten Albayrak, "Ekim çok daha somut neticelerin olacağı bir ay olacak. Enflasyonda trendin ekim ayıyla birlikte kırılacağını düşünüyoruz" dedi. Danışmanlık firması McKinsey'le ilgili tartışmalara değinen Albayrak, "Görüş alacağız ama yerli ve milli duruşla biz yöneteceğiz" diye konuştu.
Enflasyon rakamlarını değerlendiren Albayrak şunları söyledi: "Bu oran piyasa beklentileri ve Merkez Bankası çalışmaları açısından bakıldığında beklentilerin üzerinde. Piyasadaki fiyatlama ölçüsünde fırsatçılık, stokçuluk, spekülatif fiyatlama davranışının algı değil gerçek olduğunu ortaya koydu. Demek ki, biz bu anlamdaki fiyatlamalarla daha yoğun bir şekilde mücadele edeceğiz. En kötüyü geride bıraktık.
Eylül ayı en kötünün olduğu bir aydı. Kür üzerinde spekülatif süreç yaşadık, bunu püskürttük. Eylülde attığımız adımlarla birlikte birkaç aylık sürecin etkilerinin kalıcı değil, daha somut gerçekçi adımlarla yürüyeceğimiz sürecin sinyallerini almaya başladık. Ekim ayında atılacak adımlarla bu süreç çok pozitif güçlü adımlarla seyredecek. Dengelenme sürecini görmeye başladık. Ticaret erbabı ve bunun takibi çok önemli. Vatandaşlar sahada, kamu görevlileri sahada. Son iki ayda 22 binden fazla şikayet geldi, biz etkin şekilde sahada mücadele ettik. Bu işin ciddiyeti açısından vatandaş merkezli çok yakın bir süreci ortaya koymamız lazım. Ekim çok daha somut neticelerin olacağı bir ay olacak. Ekim ile başlayan süreçte yıl sonuna kadar hedeflere yakın bir gerçekleşme olacağını görüyoruz. Bunlar için gerekli adımları atacağız.
Enflasyonda trendin ekim ayıyla birlikte kırılacağını düşünüyoruz.
"ENFLASYONLA TOPYEKÜN MÜCADELE SÜRECİ HAFTAYA AÇIKLANACAK"
Enflasyonla mücadele kapsamında paydaşların tamamıyla önden görüşme yapacağız. Haftaya fiyatlama, indirim, sorumluluk alma anlamında taşın altına eline koyma noktasında süreç başlatacağız. Tüm bu davranışlar tüm kesimleri etkiliyor. Hep birlikte mücadele elzem. Fiyatlamayı etkileyen sektörler başta olmak üzere görüşmeleri yapıp haftaya bununla ilgili genel kamuoyu açıklamasıyla bunun topyekün mücadele gerektirdiğini seslendireceğiz."
MCKINSEY TARTIŞMASI: HERKESİN AKLINI ALIP BİZ YÖNETECEĞİZ
Kamuda tasarruf süreciyle ilgili konuşan Albayrak, "Türkiye'de sistem değişimi yaşadık. Türkiye rekabetçi bir pozisyona doğru ilerliyor. Yabancı firmalarla çalışılıyor deniyor. Devlet bu firmalarla dün çalıştı bugün de çalışıyor, ileride de çalışacak. Türkiye'den de danışman hocalardan katkı aldık. Biz yeni dönemde bir dönüşüm ofisi kurduk, görevine başladı. Bu yerli-milli ekip oluşturduk. Biz birçok firmadan dünyadaki örneklerle ilgili analiz ve raporlar aldık. Toplam üretilen elektrikte yerli payını artıracağız. Son rakam bu yıl geçen yıla göre yüzde 4'e yakın artış var. Yüzde 47'ler yüzde 51'lere çıkmış. Herkesin aklını alıp biz yöneteceğiz. Dedikoduyla vatandaşımız zihnini teslim etmesin. Bu ülkeyi en ufak bir sekteye uğratmadan güçlü Türkiye yolculuğunda ilerliyoruz " dedi.
"TÜRKİYE'YE ÖZGÜ MODELİMİZİ ORTAYA KOYDUK"
Danışmanlık firması McKinsey'le ilgili tartışmalara değinen Albayrak şunları kaydetti: "Birçok firmadan Dönüşüm Ofisi ile ilgili biz raporlama aldık. Sadece bu firmadan değil. Türkiye'ye özgü kendi modelimizi uygulama noktasında kendi milli aklımızı ortaya koyarak ofisi kurduk. Ofisin başında biz varız. Yarın öbür gün başka akıllara da soracağız."
"TÜRKİYE GELECEĞİNE SAĞLAM YÜRÜYECEK, ŞÜPHEMİZ YOK"
Bakan Albayrak, ABD'deki temasları hakkında da bilgi verdi. Albayrak şöyle konuştu: "Son bir ayda yoğun yurtdışı seyahati yaptık. Biz Türkiye olarak ağustos ve eylülde güçlü reflekslerle güçlü bir duruş sergiledik. Bu duruştan taviz vermeyeceğiz. Türkiye'nin dostluğu da düşmanlığı da kıymetli. Türkiye dostluğu samimi şekilde ifade edenlerle yan yana sürdürmeye devam edecek. Türkiye vtanadaşı olduğunu ifade etmek yurtdışında çok büyük bir itibar meselesi. Türkiye'nin ekonomik durumu bütün temel göstergeleri çok güçlü. Kamu borçluluğunda en düşük ülkelerden biri, hanehalkında dünya ortalamasının hayli hayli altında. Geçen hafta Almanya'daydık. Türkiye'nin genç nüfusu var. Türkiye'nin geleceğine umutlu ve sağlam adımlarla yürüyeceğinden en ufak bir şüphemiz yok. Bunu muhataplarımızla yapılan toplantıda çok net görüyoruz. Birilerinin yalanlarını algı üzerinden gerçekleştirmesine izin vermemeliyiz."
"SALDIRILAR BAĞIŞIKLIK SİSTEMİMİZİ GÜÇLENDİRDİ"
Albayrak son olarak şu mesajı verdi: "Türkiye çok güçlü çok büyük potansiyeliyle dünyadaki bir elin parmakları kadar çok nadir ülkelerden biri. Tehdit ve saldırılar bağışıklık sistemimizi güçlendirdi. İhracat ithalat dengesi lehe doğru gelişiyor. Artık biz çok daha güçlü bir kapasiteye, dışarıya daha az bağımlı bir rekabet avantajı olan Türkiye haline geliyoruz. Türkiye bölgedeki konumu itibariyle özel sekter ve kaynak çeşitliliği itibariyle bölgedeki tek ülke. Turizmde dünyada en hızlı büyüyen ülkeyiz."
Aynı konuşmanın Bloomberg HT'deki haberleştirilmiş şekli:
03 Ekim 2018 Çarşamba, 11:14 Güncelleme: 03 Ekim 2018 Çarşamba, 11:40
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, NTV'ye yaptığı açıklamada eylül ayı enflasyonuyla ilgili "beklentilerin üzerinde bir rakamla karşı karşıya kaldık." dedi. Enflasyonla mücadele planının haftaya açıklanacağını belirten Bakan Albayrak, en kötünün geride kaldığını, spekülatif atakların atlatıldığını belirterek "Ekonomide yaşananları geride bırakacak sinyal geliyor " dedi.
Albayrak enflasyon trendinin Ekim'le birlikte kırılacağını belirtti. Kamu Maliyesi Değişim ve Dönüşüm Ofisi'nin yerli ve milli olduğunu vurgulayan Bakan, tek firmadan (McKinsey) değil, birçok firmadan görüş alındığını ifade etti.
Albayrak'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle;
Ağustos'tan bugüne yaşadığımız son iki ayı doğru tanımlamak lazım. Kur üzerindeki spekülatif atağı püskürttük. Ticaret dengesi açısından baktığımızda Temmuz'da yüzde 70 ağustosta yüzde 80'lere çıktığımız ve ihracatta daralmadığımız dengelenme sürecini görmeye başladık. Spekülatif atakların püskürtülmesiyle kurda daha iyi bir etkiyi görmeye başladık.,
EKİM AYI ÇOK DAHA İYİ BİR SÜRECE İŞARET EDİYOR
Ekim ayında meclisle atacağımız adımlarla süreç daha pozitif atımlarla sürecek. Bu trend ekimle birlikte kırılacaktır. Alo 175 diye şikayet hattımız var. Mayıs, haziran faturaları Eylül fiyatları. Ticaret bakanlığımızla bu sürede ciddi mücadele ettik. Eylül itibari ile bu sürecin kötüsünü atlattık, ekim ayı ise çok daha iyi bir sürece işaret ediyor
YEP'teki 2018 ve 2019 hedeflerimiz gerçekçi. Enflasyon süreciyle ilgili paydaşların tamamıyla görüşme sürecine başladık.Herkes elini taşın altına koyacak. Hep birlikte mücadele bu sürecin içinden çok daha güçlü bir şekilde çıkmak için elzem.
KAMU MALİYESİ DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM OFİSİ
"Türkiye'de bir sistem değişikliği yaşadık. Birçok çalışmalar yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Yabancı firmalarla çalışıyor söylentileri dün de çalışıldı bugünde çalışılacak, yarın da çalışılır. Sadece bahsi geçen firmayla (McKinsey) görüştük bilgi aldık.
Amerikalı var Avrupalı şirketler var. Danışman hocalarımızdan da katkı aldık. Yeni dönemde bir ofis kurduk bu ofis tamamen yerli ve milli. Görüş alacağız ama yerli ve milli duruşla biz yöneteceğiz. Yapılan yorumlar cehaletten değilse ihanettendir.
Biz çok sağlam yerli ve milli bir dik duruşla en ufak bir sekteye uğratmadan Cumhurbaşkanımızın önderliğinde emin adımlarla yürüyoruz. Milletimizin yüzünü yere eğen en ufak bir şey yapmayız.
Türkiye'ye özgün kendi modelimizi uygulama noktasında kendi milli aklımızı ortaya koyarak ofisi kurduk. Ofisin başında biz varız. Yarın öbür gün başka akıllara da soracağız.
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan
yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek
kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan
sitelerde yayınlanamaz.