5 Ekim 2018 Cuma

SA6925/KY27-ŞT82: Bozkır Boyunca Sorulmuş Yaman Bir Soru: Bir Japon Nasıl Ölür?

"Göçten yaraya ve tuza ulanan bu şiirlerin garip biçimde hemen hiçbir biçimde yorgun bir sözün ürünleri olmayışları da, hakikaten söylenmemiş bir sözü işitmek anlamında şairin heybesini bolca ortaya dökerek gösterdiği armağanlar haline getiriyor hemen her dizeyi."


“Hem yaralı hem yakını bir yaralının
Kırıldı kuş sesinden direkleri dünyanın kaldım eşikte sübyan
Kaldım cümle ovayla temmuzun köklerinde, yaşlanmış ağaçlara dert oldum.
Kimi görsem dedim işte buradayım iki ince boynumun arasında
Kimi görsem dilim buruk, kelimeler ölümlü, sesim anadan üryan.

Yürüdüm benle birlik ağır bir halk yürüdü
Suya baktı ağırdı, güze düştü ağırdı, yola vurdu ağırdı.
Bir sabah dünya boşken kalkıp sordum kendime: neyin var taşınacak?
Şu kırık dal sesinden, şu tökezleyen ırmak gürültüsünden başka
Neyin var sen gidince aklı sende kalacak!”

Şair, hikayeci, editör Ali Ayçil’in ‘Bir Japon Nasıl Ölür?’ adlı son kitabı, onun için söyleyebileceğimiz bu üç kimlik belirtecini tek’e indirmeye ve ondan sadece şair olarak söz etmeye yetecek nitelikte; öyle göründüğü kadar ince vs. değil, tam aksine bir dolu epeyce de kalın bir kitap.

Bu şiirlere gelinceye kadar; Arastanın Son Çırağı, Naz Bitti ve Bir Japon Nasıl Ölür diyerek ve Ali Ayçil şiirini baştan yeniden okuyarak düşündüğümüzde, bu sıralamanın aynı zamanda Ali Ayçil’in bir şair olarak geldiği yeri görmek anlamında da oldukça kullanışlı bir gidişatı ele verdiğini görürüz.



Gerçek bir ustalık dönemi ürünü

Bu büyük ölçüde onun şiiri tarif ederken söylemiş olduğu gibi; şiirin insana aslını gösterme sanatı oluşuyla da büyük ölçüde ilgili bir şey. Ali Ayçil özellikle bu şiirlerle bir yandan kendi aslını kendine ve bize gösterirken bir yandan da hepimizi kendi aslımızla yüz yüze gelmeye, tanımaya, aslımızı görmeye çağırıyor. Bu bakımdan ‘Bir Japon Nasıl Ölür’ün bütün derin içtenliği yanında büyük bir cesaretin eseri ve aynı ölçüdeki bir cesaretin çağırıcısı olduğunu söylemek gerekiyor.

Sözgelimi şiirleri okumaya başlayıp bir yandan “Ulu orta konuşulan belli ki benim yazgım!” diyen bir şairi dinliyorken, bir yandan da bu şiirleri okuyanlar olarak aynı sözü kendimiz için telaffuz ediyoruz bir bakıma ya da edebiliyor muyuz? Bundan başka yapısal anlamda da bu şiirler; aynı anda hem kadim şiirimize işlemiş haldeki söylenen bir şey olarak şiirle, modern zamanlarda yazılmaya başlayan, yazılan bir şey olarak şiiri aynı an ve bağlamda düşünmek dolayımında da oldukça işlevsel bir başka alana götürüyor bizi.

Kimi kısa kimi uzun haikular tazında yazılan bu şiirler hem yapısal olarak hem de içerikleri itibariyle taşıdıkları ölçü hasebiyle de şairin toplam bilgisinin, şahitliğinin ve bunlara dair kendi ölçeğinden süzülen bir ilmin, sözgelimi tarih –tevarih-, coğrafya, seyahat bilgisinin özümsenmiş içeriğini barındırmaları ile de gerçek bir ustalık dönemi ürünleri haline geliyorlar. Bunca yoldan, terden, tozdan, göçten sonra hem söylenen hem de yazılan şiirler bunlar çünkü.

‘Büyük sözlerden çok emeğin güzelliğine, mütevazı bir hayata vurgu yapan’ bir ahlak 

Şiirlerin özünde gezinip duran bir dünya haliyle beraber, bir göçerlik vurgusu, bir yurtsuzluk, geçicilik ve bütün bunların üstünde bir başka bekleyişle demlenmiş, doymuş ses dikkat çekiyor. Bu ses aynı zamanda şairin yolculuğunu ve bu yolculuğun onu getirdiği yeri göstermesi bakımından da çırağın nazının bittiği ve daha bir derin ve oylumlu biçimde düşünmeye durduğu aşkın bir alana kapı açıyor.

Sözgelimi Bir Japon Nasıl Ölür, bütün cesaretiyle isim olarak bile işini layık-ı veçhile yapmak ya da yap(a)mamak noktasında sorumluluk almasını bilen bir tarzı imliyor: İyi bir iş yapmakla ya da bu işi iyi biçimde yapamamakla da yani eylemin sonucu itibariyle elbette değişen lakin sonuç her ne olursa olsun sonucu değerlendirirken eylemi de net biçimde özetleyen ahlaki bütünlük anlamında asla değişmeyen ve hep mütevazı biçimde gereğini yapmaya ayarlı, kendiliğinden bir ahlakı seslendirişiyle sarsıyor olsa bile hiç şaşırtmıyor.

Bu yönüyle modern biçimiyle görev ahlakı da diyebileceğimiz ama bu deyişimizin de içine sığmayacak bir ahlak’ı getiriyor aklımıza. Bu da daha dipte, derinde şöyle bir şeyi; fizik ya da metafizik bir emirle berkitilmeden, tıpkı şairin de söylediği gibi “Öyle büyük bir Tanrı’sı olmadan, çiçekleri ezmeden / Bir güzün güzelliği çiğlere düşmüş gibi / Ölüp gidiyor Japon, buna üzülüyorum…” diyebilen ve özetle yapılan ya da yapılmayan eylem – iş neticesinde yine şairin dediği gibi düşünecek olursak ‘Büyük sözlerden çok emeğin güzelliğine, mütevazı bir hayata vurgu yapan’ bir ahlakla hemhal biçimde haikulardan örülmüş bir büyük haiku’yu düşürüyor aklımıza… 

İlhamını kendi hakikatinden alan bir şairin şiirleri

Göçten yaraya ve tuza ulanan bu şiirlerin garip biçimde hemen hiçbir biçimde yorgun bir sözün ürünleri olmayışları da, hakikaten söylenmemiş bir sözü işitmek anlamında şairin heybesini bolca ortaya dökerek gösterdiği armağanlar haline getiriyor hemen her dizeyi.

Bu yüzden de neredeyse şiir diye sunulan her şeye dikkatle yaklaşırken ve büyük çaba sarf ederek bize yaşatılan anın dışına çıkıp okuyabileceğimiz şiirler ararken harcadığımız zamana üzülmeden okuyabiliyoruz bu şiirleri. Ve aklımıza son köprümüzü inşa ederken ortaya çıkan bir hatadan dolayı canına kıyan Japon mühendisin ya da sözgelimi son dönemin en iyi romanlarından sayabileceğimiz Murathan Mungan’ın Şairin Romanı’nda okuduğumuz Bendag’ın gelmesine şaşırmıyoruz.

Cesur deyişimizin bir nedeni var. Zira ilhamını kendi hakikatinden alan bir şairin şiirleri bunlar ki, en başta bundan dolayı cesurlar. Hakeza yine şairin deyişiyle ömrünün son on yılını şekillendiren kendi kaosuyla yüzleşmesinin ve bunu cömertçe paylaşmasının, dahası şairin orta yaşının iki yakasını bir araya getiren en içten yolculuğunun hasılası halindeki az sözle söylenmiş şiirler.

Şiirden bize, bizden de şiire uzayan bir genişlik

Şairin ‘benim iç ülkem’ dediği ve kendine has düzeniyle karşımıza çıkan bir özge yerde yazıldığı ayan beyan görülen bu şiirler; bir biçimde de bu samimi, içten ve hakiki halleriyle Davud oğlu Vaiz’in eksik sayfasını yazacak kadar cesur ve bir o kadar da derin bir iç hikayenin ürünleri olarak çıkıyorlar karşımıza. Özetle muhatap aldığı ya da muhatap olmak istediği hikmete hürmeten yazılmış olmaları hasebiyle de, ilk elde hakkında kolay kolay konuşulamayacak kadar derin ve içten şiirler okuyoruz bu son kitapta…

Gerek kendi hikayesinden ve gerekse şiirini bina ettiği iklimden söz ederken Ali Ayçil, tıpkı şiirlerin içine işleyen genişlikteki gibi bir bozkırdan ve bu dolayımda kendi Türklüğünden de söz ediyor. Bu yüzden her bir dizeyi okurken ucu bucağı şiirden bize, bizden de şiire uzayan bir genişlik, bir ufuk çekiyor dikkatimizi. Tek başına söylenmiş; rüzgâr, zaman ve toprak kokulu şiirler bunlar diyoruz.

Şiirden kalanlarla şiir gibi söylenemeyenlerden müteşekkil bir kitapmış Sur Kenti Hikayeleri

Kendi adıma Sur Kenti Hikayeleri’ni okuduğumda, yaşadığım derin şaşkınlıkla, Ali Ayçil’in şiirden kopabileceğini düşünecek kadar kuvvetli öykülerle karşılaştığımı ifade etmek istiyorum. Şimdi Bir Japon Nasıl Ölür’deki şiirleri okurken de bu endişeden sıyrıldığımı ve aslında Ali Ayçil’in yazdığı hikayenin, bir yönüyle şiirden kalanlarla şiir gibi söylenemeyenlerden müteşekkil olduğunu belirtmek istiyorum.

Bu şiirlerin bir garip yanı var; inanılacak gibi değil ama, on yaşındaki çocuk da okuyunca durup düşünüyor, yetmiş yaşındaki insan da kalakalıyor bu şiirleri okurken. O kadar ki, şiirlerin gücünü de belirleyen bu yalın haldeki derinlik ve içtenlik, belki kısa belki uzun vadede Ali Ayçil’i bu şiirler ekseninde konuşulabilecek bir çok yorumla baş başa bırakacak gibi görünüyor.

Okunması dileğiyle…

[Ali Ayçil, Bir Japon Nasıl Ölür?, Dergah Yayınları]



Şahin Torun, 05.10.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Eleştiri, Kitap Notları, Kitapların Ruhu
Şahin Torun Yazıları






Sonsuz Ark'ın Notu:  Şahin Torun Beyefendi'nin çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır.  Seçkin Deniz, 18.06.2016

İlk yayınlandığı yer: Dünya Bizim





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı