Dindarın günahı dine yüklenemeyeceği gibi İslamcıların hataları ve yanlışları İslamcılığa yüklenemez…
Her şeyine; kurgusuna, yapaylığına, şovuna, saltanatına, zulmüne, haksızlığına ve sınıflar arasında oluşturduğu uçuruma, tüketimine, üretimine, yani modernliği modern yapan her unsuruna karşıdır. Yoksa İslamcı olunamaz…
İslamcılık bitti savı, klasik İslamcılık için geçerli ve iktidar merkezli bir hareket iktidara geldiğinde bu hareketin sonunu ilan etmek makul görünebilir. Ancak İslamcılık salt iktidar merkezli bir hareket değil ki; aynı zamanda dini bu dünyada siyasal ve sosyal çerçevesi içinde yaşama tekabül ettirme arayışıdır da…
İslamcılık, yaşamın her alanında ilahi rızaya uygun bir davranışın ortaya konulmasına zemin oluşturan bir siyasi ve düşünsel fikri akımdır. Siyasal boyutun baskın karaktere dönüşmesi bazı yanlış yorumların kapısını aralamış olabilir. ancak birçok farklı yorumu kendi içinde taşıyarak ümmetin neredeyse yegane yaklaşım biçimi olmayı kazanmıştır.
İslamcılık bitti… İslamcılar bitti olarak yorumlamayı gerektirir. Yoksa bir düşünce bitmez, bitirilemez. En zor şartları yaşayan siyasi akımlar bile varlığını sürdürmeye devam ederken İslamcılık bitti demek bir isteği belirtir sadece… Siyasal ve iktidar eksenli yaklaşım üzerinden nemalanan kesim bitti… Ben de bu tarz İslamcıların kulvar değiştirdiğini görüyorum… O yüzden kendi tanımımı yapıp, kendi yoluma devam ettiğimi ve o bitenlerin İslamcılıkla bir ilişiğinin kalmadığını da ilan ediyorum. Yarım ağızla muhafazakâr olup İslamcılığı da yerin dibine geçirmeye çalışanlar üzerinden İslamcılık eleştirisi yapanların bilgisizlikleri yüzünden değilse din veya dini hayatla bir ilişkileri kalmadığını düşünmek zorunda kalıyoruz…
İslamcılık öldü mü?
Düşünce ölmez… Hele yoruma ve gelişmeye açık bir düşünce hiç ölmez… Ölmemeli de…
İktidar olma üzerinden İslamcılığa yöneltilmiş eleştirileri dikkate almalı mıyız? Eğer, siyaset yürütme biçimi İslamcılık üzerinden gerçekleşmiş olsaydı haklılık payı bulabilirdik. Ancak tam tersi, ortada İslamcılığın söyleminden başka ne var ki… O da uluslar arası ilişkilerde elini güçlendirme pozisyonu üzerine tercih ediliyor. Bir de mazlum ümmet vurgusu var. Bunun dışında kültür, eğitim, hukuk vesaire ile ilgili herhangi bir İslamcılık projesi yoktur, olmamıştır da…
Modernliğin bir algı olarak bize kazandırdığı bir şey var: ortada olan olguya bakarak yorumlama biçimi… Hâlbuki bir olguyu değerlendirirken sonuçları üzerinden değil, hedefleri ve hedeflerini gerçekleştirecek yöntemini dikkate almalıyız. Bitmişlik ve tükenmişlik hissi ortada olana dairdir. Kendinde olan/kalan ve arı duru olan düşünce 'den taviz vermeyen nitelikli insanlar var ve olmaya devam edecekler. Bu varoluş ise İslamcılığı beslemeye ve dinamizmini sürdürmeye imkân tanıyacaktır.
Herhangi bir soru ve cevabı düşüncenin yöntemi üzerinden her zaman tartışabiliriz. Olanı olması gereken gibi algılamak da modern kültürün bir tepkisidir. Tepkisel olmadan değerlendirme esas olmalı. Tepkileri anlıyorum. Ama tepkilerin kaynağı olan durumu olumlamadığım gibi bu durumun düşünce ve İslamcı düşünce ile de bağı olmadığını düşünüyorum...
İslamcılık hayatı Müslüman’ca yaşama kaygısıdır.
İslamcılık özü itibarı ile Müslüman’ca bir kaygı ile yaşama iradesidir. Bu tanım üzerinden ister meşrutiyet İslamcılığı, ister cumhuriyet İslamcılığı olsun eleştiriye tabi tutulacak tarafları olacaktır. Ama bir şey var ki; İslamcılık, ne olursa olsun, dinin bugün yaşanabilir oluşuna dair bir umuttur... Bu yüzden öyle kolay harcanacak bir düşünce ve olgu değildir
İslamcılığın birçok tanımı yapılabilir. Ama benim tercihim Boby Seyyid Said’in tanımıdır:
“İslamcılık; dinin bugünkü koşullarda yeniden yorumlanabilmesidir.” Kendi tanımımı ona yakın bir şekilde yapıyorum. Yukarıda yaptığım tanım gibi… İslamcılığın tanımının ihtilaflı oluşu, mevcut durumunu dikkate aldığınızda oluşan bir şey... Ama salt düşünce üzerinden ve hala kirlenmemiş İslamcı zihin ve dimağların varlığı bu mevcudun iyi bir şey olmadığını gösteriyor zaten... Bir olgu olarak düşünsem bende benzer şeyler söylerim, başka yerlerde de söyledim... Ama İslamcılık, çıkışı ve ortaya koyduğu düşüncesinin özü itibarı ile bugünkü halini göstermez. Büyük iddiaları olan bir düşünüş biçimi ve imkânıydı... Meseleye buradan bakalım...
Dindarın günahı dine yüklenemeyeceği gibi İslamcıların hataları ve yanlışları İslamcılığa yüklenemez… Mevcut İslamcılık eleştirilerinin kahır ekseriyeti bu çerçevede duruyor. İslamcıların ahlaksızlaşması, harama bulaşması, günahtan kaçınmaması üzerine eleştiri yapanlar, ciddi anlamda sorunlu yaklaşıyorlar. Ya da başka bir ideoloji adına avantajını kullanıyorlardır.
İslamcılar daha ahlaklı, yani muttaki olmakla yükümlüdür. Çünkü bir bilinç üzeredirler. İslamcıları diğer dindarlardan ayıran en önemli şey bir bilince gönderme yapmalarıdır. Bu bilinç hem siyasal bir karaktere hem de sosyal bir duruşa sahiptir. Bu yüzden daha muttaki ve daha ahlaklı olmayı dini yaşamın vazgeçilmezi kılarlar.
İslamcılık tartışmaları ‘pireye kızıp yorgan yakmaya’ benzedi…
Maalesef durum bundan başka değildir. Yeniden bir İslamcılık tartışması başlatılacaksa bunun hem yöntemi hem de hangi zeminde olacağını yeniden düşünmeliyiz. Tabii ki İslamcıların hataları bizzat İslamcılıktan kaynaklı hatalarsa bunu göz ardı edemeyiz. Ama bunun açık seçik bir şekilde gösterilmesi gerekir.
Bizzat İslamcılık düşüncesinin kendisinden kaynaklı hatalar vardır. Ben de bu hataları seri makalelerde gündemleştirdim. Milat gazetesinde bu makalelere ulaşılabilir.
İslamcılık ümmetin bir umudu olmakla yükümlü ve bu umudu diri tutma zorunluluğu da İslamcılara düşmektedir. Yeter ki sağduyulu eleştiriler ve hakikati ortaya çıkarma çabası olsun… Muhakkak karşılık bulacaktır… Vesselam…
Abdülaziz Tantik, 07.10.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Düşlemek
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.