"Belki bir gün bu engeli aşar olanı olduğu gibi yazarak-anlatarak kendimden sonrakilerin içine düştüğüm duruma düşmelerinin yolunu kesmede bir tutam tuzum olur. Gerçi çok uzak çok çok uzak bir olasılık olarak görünüyor ya!"
Yazık! Diyorum.
Böyle olmamalıydı! Diyorum.
Sonra ‘Tanrılığa soyunmaya utanmıyor musun?’ diye kızıyorum kendi kendime.
Ve bu çıkışla yüreğime su serpileceğine –ki bunu umuyorum- daha bir öfkeyle doluyorum. Öfkeleniyorum elbet.
Karar mercii olmanın, olduğunu düşünmenin nesi yanlış? Diyerek içine düştüğüm öfkeden bir çıkış arayışına koyuluyorum. Kendimi rahatlatmanın yolunu, yollarını bulacağımı umarak.
Ne yani görmezden mi geleyim? Yanlış olduğu apaçık olan karşısında sessizliğimi seçeyim? Niye kılavuzluğu kendime çok göreyim? Ben de soluk aldım, ben de günler, yıllar, aylar, saatler, dakikalar, saniyeler tükettim. Hiç mi bir deneyimim olmadı? Yaptığım hataları yapmak üzere olanları uyarmanın, uyarmaya kalkmanın nesi ‘Tanrılığa soyunmak’ oluyor?
Yaptığım yanlışlar sonucu içine düştüğüm durumları betimlemeye kalkışmanın nesi kendimi azade görmek olur? Ben düştüm dizim acıdı, kaşım yarıldı, kanadım kolum kırıldı O düşmesin, Sen düşme! Demenin neresi kendini beğenme, başkasını hor görme oluyor?
Elbet yapıp etmelerim sonrası yaşamak zorunda kaldığım olumsuzlukları başkalarına aktararak sorumluluğumu yerine getirmeliyim. Kuşkusuz kendime olduğundan çok saldırıyorum. Kendime haksızlıkta oldukça pervasızım. İnsan insan olmayan canlılar gibi bilgi ve becerilerini dölden döle aktarmada oldukça yetersiz –bir arı bal yapmayı, kovan kurmayı doğuştan bilir, bir bakırcının, bir nakkaşın, bir terzinin yavrusu bundan yoksundur- dolayısıyla bir önceki kuşak bir sonraki kuşağa yaşadığı deneyimleri aktarmak zorunda. Bu zorunluluk kişiyi niçin Tanrı kılsın?
Sorumluluktan kaçışı gizlemek için böyle davranıyor olmalıyım. Hatta işin içinde üşengeçlik, tembellik bile var. Doğrusu tembel olduğuma ilişkin kanıtlar apaçık önümde duruyor. Tembelliğimi aklamak için gerekçeler bulmakta yeryüzünde en önde gelenlerden biri belki de biriciği benim. Kendi yolumu kesmek için neler yapmadım, neler yapmıyorum ki! Kişi kendi kendinin yol keseni olur mu? Olur!
Örneği benim. Hiçbir yaraya merhem olacak bir eylemde bulunmadım. Bir köşede pustum kaldım. Görünmez olmanın yollarını aradım. Görünür olduğumda başıma gelecek olanları biliyorum. Birinin bir yarasına merhem olmak bile bana ağır bir iş gibi geldi. Çalışmanın, uğraşmanın olduğunu bilseydim dünyaya dahi gelmezdim gibime geliyor. Yürümek, soluk almak bile ağır bir uğraş gibi.
Kahretsin! Nereden nereye geldim? Yaptığım yanlışlar ve içine düştüğüm durumları anlatmak yerine yine kendime saldırmaya başladım. Kendime saldırmanın yolunu da ‘Tanrılığa soyunmaya utanmıyor musun?’ vargısıyla açtım. Böylesi işime geliyor. Tembelliğin zorunlu sonucu. Yoruldum. Yine yoruldum. Hevesim yine kısa soluklu çıktı.
Belki bir gün bu engeli aşar olanı olduğu gibi yazarak-anlatarak kendimden sonrakilerin içine düştüğüm duruma düşmelerinin yolunu kesmede bir tutam tuzum olur. Gerçi çok uzak çok çok uzak bir olasılık olarak görünüyor ya! Yine de bu yönde bir heves içimde hep var ve sanırım hep var olacak. Bu da gönlüme su serpiyor.
Cemal Çalık, 19.10.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.