"Avrupalılar bizden "Yetmiş milyonluk büyük ülke" diye bahsederken, "Yetmiş milyon sağılacak inek" diye içlerinden geçirmediklerinden emin değilim."
16 Aralık 1999, Perşembe
Bar ve diskolar, biliyorsunuz içki içen sınıfların evrensel tapınakları. Ağırlıklı olarak Beyaz-Dinsiz ve Vatansever Batılılar''ın dünyanın geriye kalan kısmına da bir güzel yayarak, iptila yapan sularını sattıkları birer bayilik. Ve şunu da biliyorsunuz, en bayağı, en elden düşme suyuna tirid sümmetedarik Batı kültürünün temerküz edip dağıtıldığı (tüketildiği) mekânlar bunlar.
Kızlarımızın, beyin kıvrımlarındaki anormal bir tıkanıklığın sonucuymuş gibi giyindikleri, kendilerine "incir yaprağını" bile fazla gördükleri o şeylerle çıkıp geldikleri ve gelebilecekleri yegâne mekânlar. Eğlenmeyi genel olarak çok fazla sevmiyorum; ama bu tür mekânlardan, barındırdıkları kurumsal sunîlik ve o yalancı "köpük" yüzünden özellikle nefret ederim, yalan yok.
Bizim televizyonlar şimdilerde Avrupa''yı ve Türkiye''yi tokuşturuyorlar, malum. Hani, nasıl gireceğiz biz bu Birlik meretine, şartlarımız şurtlarımız aynı mı? Yok biz hayvan midesi ve bağırsağı yiyoruz da onlar yemiyor. Yok domates bizde şu kadar da Avrupa Birliği''nde bu kadar... Geçtiğimiz Pazartesi günü Show TV''nin ''Televole''sinde de, elbette ki programın seviyesine ve rozetine yakışacak cinsten bir "Avrupa-Türkiye, bar-disko yaşamı" karşılaştırması vardı. Sonucu hemen söyleyeyim: Bizim bar ve diskolarımız, Dublin, Paris ve Monte Carlo''nunkiler karşısında, biraz şey kalıyordu "şeherliye" özenip yüzünü gözünü boyayıp batıran "köylü güzeli" kalıyordu. Hep öyle bir "acaba"lık mimikleri, hep bir özentimahcupluk, hep bir "KÖXÜZLÜK", hep bir görevmiş gibilik...
Avrupalılar bizden "Yetmiş milyonluk büyük ülke" diye bahsederken, "Yetmiş milyon sağılacak inek" diye içlerinden geçirmediklerinden emin değilim. Çünkü "ilericiliğimizin" ve "çağdaşlığımızın" basit bir "tüketim" ilericiliğine (!) ve çağdaşlığına (!) dayandığını onlar da biliyorlar. Rejimimiz bilmem kaç on yıldır onların kültürel bayiliğini üstlenmiş durumda. Dünyada, yasayla, kültüre ve estetiğe müdahale eden ender milletlerden birisiyiz. Dolayısıyla burada, başı dik ve onurlu bir karşı-karşıya gelmeden bahsetmek güç. Biz, AB''ye aday 13. ülke ve ilk İslâm ülkesi miyiz; yoksa, kızların başlarını ille de açık görmek isteyen, UFO''dan yeni inmiş bir hilkat garibesi miyiz?
Peki, bizimle birlikte aday olan şu Polonya''ya bakalım. Bırakın AB''yi. Şu Polonya bile, Ruslar''la Almanlar arasında tarihin dibinden beri zavallı bir pingpong topu gibi gidip gelen şu Lehler bile, iki tane Nobelist edebiyatçıya sahip olmakla gurur duyuyorlar -bugün. Biz de yazar deyince eli silâha atıyoruz ki, nolur nolmaz, belki yanlış bir şey söyler, canımızı sıkar- diye.
Ben, AB standartlarını dert edinen, kendi dilinde cümle kurmaktan aciz o Televole spikerinin ve ağızlarından birer biberonla Tuborg''a Beers''a; kafalarından da birer iple Monte Carlo''ya bağlanmış zavallı tüketici makinalarına aldırmıyorum. Onlar, ipleri çoook uzaklara uzanan birer kukla sadece. Ve o "alchool"le parlatılmış gözlerle, öyle boş boş nereye bakıyorlar biliyor musunuz: Hiçbir zaman gerçekten sahip olamayacakları, kendi geleceklerine.
Selahattin Yusuf, 02.11.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Yolda
Selahattin Yusuf Yazıları
Takip et: @selyusuf
Sonsuz Ark'ın Notu: Selahattin Yusuf Beyefendi'nin 2006'den geriye doğru yayınladığımız yazılarının büyük bir kısmını Şimdiki Zamanın İzinde adlı kitabında bulabilirsiniz.
Sonsuz Ark'ın Notu: Selahattin Yusuf Beyefendi'ye, 'tamamen hür, tamamen geniş nefesler alarak' yazdığı yazıları bizimle paylaştığı için teşekkür ederiz... Seçkin Deniz, 15.04.2016
İlk yayınlandığı yer: Yeni Şafak
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.