"Bir an bu haldeki bariz tutarsızlığı kocasına göstermek istedi."
- Ben öyle bir şey görmüyorum! Dedi adam umursamaz bir tavırla. Abartıyorsun!
- Başına iş açarsın, demedi deme? Dedi kadın üsteleyerek.
- Senin bu pimpirikliğin yok mu? Dedi adam alaylı tavrını sürdürerek.
- Konu ne zaman bana döndü? Dedi kadın kaşlarını çatıp dudaklarını büzüştürmüştü.
Biraz önce yanındaki adama sezdirmeden sol ayağıyla ezdiği iri hamam böceğini ayakkabısının burnuyla kaldırımdan aşağı sürerken duyduğu mide bulantısı kaybolmuştu. Bu bir kazançtı. Adama duyduğu öfke kaybolan mide bulantısı nedeniyle uçup gitmişti. Tüm sevecenliğine sarılarak;
- Bak Kadir gerçekten bir tutarsızlık var.. hani azıcık dikkat etsen.. sen de göreceksin.. kendi gözlerinle, kimseye gereksinim duymadan!
- Tutturdun bir tutarsızlık türküsü.. artık haftalarca bıkmazsın.. yine bulmaca mı çözdün? Dedi adam gülerek.
- Anlamadım, dedi kadın sinirleri yeniden yükselmişti. Bu adam böyleydi işte. Sezemezdi. Olan biteni olup bittikten sonra anlardı. Bir başkası olsa şimdiye yumuşayan yoldaşının elini tutar, rüzgârların ritmine ayak uydurarak sahili boydan boya huzur içinde geçerlerdi. Ve fakat bu Kadir. Odun. Sözcüğün bütün anlamlarıyla bir odun. Şule Kadir’i böyle bilmemişti ilk bildiğinde. Sevecen, hoşgörülü, kitapların, filmlerin romantik diye betimlediği albenili biri olarak görmüştü ilk görüşte. Ya gerçekte böyleydi sonradan değişmişti ya da kafasında kurmuştu. Büyük olasılıkla kafasında kurmuştu. Demek ki ilk görüşte aldanmıştı. Ne âlemi vardı yeniden ortamı germeye? Sinirlerini fırlatmaya? Kurguladığı Kadir olsa şimdi güzel bir şiirden dizeler okur –kör olası ne de güzel okur, diye geçirdi içinden- insanın aklını başından alırdı.
- Odun işte, dedi Kadir’in duymasını umursamadan, hatta duymasını istemişti bile.
Kadir duymazdan geldi. Şule’nin bu halini asude haline daha çok yeğliyordu. Daha bir çekiciydi sinirli hali. Dudaklarının hafif titremesi, yanaklarının seğirmesi içini coşkuyla doldururdu Kadirin. Şimdi de öyle olmuştu. Birden durup kadına sarılmak, olanca gücüyle bağrına basmak istedi. Ve fakat ulu orta böyle bir şey yapamazdı. Sokakta böyle bir şey.. bir film sahnesinde değillerdi. Yakışmazdı. Başkaları umursamasalar bile –ki kimse umursamazdı bunu biliyordu- zaman değişmiş hem pek fena değişmişti, sadece ecnebiler de değildi sokakta ulu orta sevgi gösterisinden çok erotik manzaralar sergileyen. Yeni yetme gençler kucak kucağa oynaşmaktan çekinmiyorlardı. Bu tutarsızlık sözü de nereden çıkmıştı. Kadir beynini zorluyor o sözcüğün nereden çıktığını, o sözün söylenmesini gerektiren şeyin ne olduğunu bir türlü bulamıyordu. Şule görünüşte bir tersleme olduğunu anlasaydı ne iyi olurdu? Diye geçirdi içinden. Ve fakat kesinlikle anlamamıştı. Kadir sık sık unutuyordu ve fakat bu halini karısının bilmesine gönlü razı değildi. Söylese kavgayı andıran birçok konuşmaları –özellikle de dışarıda yürüyüşe çıktıkları zamanlarda- daha usturuplu olurdu. Olağan mecrada sürüp giderdi. Söyleyemiyordu. Kadın belki de paniklerdi. Nihayetinde Şule gerçekten pimpirikliydi ve abartmakta üstüne yoktu. Hemen kendisine Alzheimer teşhisi kor zorla morla hastane hastane dolaştırırdı. Hiç çekilecek şey değildi. Tutarsızlık! Kadir dönüp dolaşıp Şule’nin bugün sık sık yinelediği ve kendisinin farkında olmadığını savladığı şeyi gerektiren gerekçeye gelmişti. Kahretsin, dedi içinden, bulamıyordu. Hoş bazen gereksiz yere –genelde bulmaca çözdüğünde oluyordu bu- bazı sözcükleri kullanırdı Şule. Belki şimdi evden dışarı adım atıp bir kilometre kadar sessizce yürüdükten sonra söylediği;
- İyi de burada bariz bir tutarsızlık var! Tümcesinde geçen ‘tutarsızlık’ sözcüğü de bu gereksizler evreninde yerini almıştı. Kadir kendine güvenemiyordu. Kör olası unutkanlık yakasına yapışmamış olsa hemen bir yargıda bulunurdu.
- Bugün pek keyfin yok, dedi kadın, istersen dönelim.
Adam kadına baktı, dudakları titriyor, yanakları seğiriyordu. Öfkesini hala bastıramamıştı demek ki. Gülümseyerek baktı kadına. Usulca elini kadının eline uzattı. Kadın bir an çeker gibi yaptı elini. Sonra uzanan eline bıraktı sol elini. Adama yapıştı. Omuz omuza yürürlerken Kadir fısıltıyla;
‘Sen kaçan ürkek bir ceylansın dağda
Ben peşine düşmüş bir canavarım
İstersen dünyayı çağır imdada
Bir sen varsın bir de ben dünyada’ dizelerini okudu.
Şule olanca ağırlığıyla daha bir yanaştı adama. Bir an bu haldeki bariz tutarsızlığı kocasına göstermek istedi. Vazgeçti. Uzun zamandır özlemini çektiği kulağına fısıldamaya verdi kendini.
Cemal Çalık, 02.11.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.