"Seni nevzuhûr bir topluluk gibi köklerinden koparanlar korku ekmekle, kulaklara umutsuzluk fısıldamakla meşgul. Senin esrikliğin, ağulanmışlığın, sağın bir bilincin imbiğinden geçmemiş söylemleri onaman işlerini kolaylaştırıyor. Korku ekmelerinin, kulaklara umutsuzluk fısıldamalarının yollarının bu denli kolay olması bu yüzden."
Bu hakikati dillendirene diş bilemen, bu hakikati gözler önüne serenin yakasından tutmaya kalkışman ve hatta yakasından tutman ve linçe kalkışman ve hatta linç etmen hakikate bir halel getirmeyecektir. O hakikat bin yıllık bir hakikat olarak orta yerde duracaktır. Kırk katır kırk satır almaşığıyla o hakikati dile getirenin, getirenlerin önünü alabileceğini sana düşündüren esrikliktir.
Bu hakikati dile getireni, getirenleri hiç suçlama ‘aynı dili konuşuyoruz!’ diye. Aynı sözcükleri aynı kavramları kullansanız bile onlara yüklediğiniz anlamlar kökten farklı.. hal böyle olunca mistifikasyon için kollarını sıvamışların işi kolaylaşıyor.. ve bir mistifikasyonun kurbanı yapıyor seni. Seni nevzuhûr bir topluluk gibi köklerinden koparanlar korku ekmekle, kulaklara umutsuzluk fısıldamakla meşgul. Senin esrikliğin, ağulanmışlığın, sağın bir bilincin imbiğinden geçmemiş söylemleri onaman işlerini kolaylaştırıyor. Korku ekmelerinin, kulaklara umutsuzluk fısıldamalarının yollarının bu denli kolay olması bu yüzden.
Sen nevzuhûr bir topluluk değilsin. Köksüz değilsin. Köklerin Tanrı dağı kadar derin. Bu derinliğin senden çalındığının ayrımında değilsin. Tarihsel belleğini sildiler, güne razı ettiler, günü kendine mihenk taşı bilmektesin. Günden ötesine bir sözcükten öte gidememektesin. Canhıraş bir biçimde kök diye sarıldığın mini minnacık bir an bile değilken, silkelenip kendine gelmenin yollarını araman gerekirken sana bu hakikati dillendirene, sana bu hakikati dillendirenlere diş bilemeyi seçmektesin. Köksüzlüğü kök bellemektesin. Köksüzlüğe payeler biçmektesin. Bin yılı bir ‘an’a tutsak etmektesin. Bu sağın gerçeği göz ardı ederek seni görünmez zincirlere vuranların ekmeğine yağ sürmekte, işlerini kolaylaştırmaktasın.
Sen nevzuhûr bir topluluk değilsin. Köklerin Tanrı dağı kadar derin. Sana biçilen yüz yıllık bir varoluş söylencesi sana senin kökünü unutturmak, seni senden, seni sen yapan değerlerden, seni sen yapan zenginliklerden uzak tutmak içindir. Sen bin yıl önce de vardın. Kıyamete kadar var olmalısın. Sen sen olarak var olmalısın. Yüzyıla hapsolamazsın. Hapsolmamalısın! Kökün ayrık otları gibi zayıf, cılız, yüzeysel değil. Hem hiç olmadı. Hiç olmayacak da.
Bin yıllık tarihini görmezden gelip bir ‘an’a hasredenlerin yanında duramazsın. Onların tıknaz, cılız, köksüz söylemlerinin savunucusu olamazsın! İnkârın en büyüğünü, senin bin yıllık hakikatini ayaklar altına serenlerin yanında durarak varlığını küçültemezsin!
Cemal Çalık, 19.11.2018, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.