16 Aralık 2018 Pazar

SA7274/KY73-PH9: Suçun Magazini

"Birisi çıkıp dünyanın genelinde bu haberler ilgi uyandırır ve bu şekilde verilir derse, ona söyleyeceğim kısa ve net cümle şu olur; aileyi, kadını, çocuğu ve aslında insani değerleri aşağılayan her türlü kurumu ve durumu reddediyorum."


Haber ve habercilik etiği konusunda uzun zamandır düşünüyorum. Sosyal medyada da yeri ve zamanı geldikçe kaygılarımı paylaştığım olmuştur. Bundan sonra da devam edeceğim. Aynı kaygıları taşıyan benden başka pek çok duyarlı insanın olduğunu da biliyorum. 

Paylaşımlarıma çoğu zaman yetkili kişileri de dâhil edip, etiketleyip haberdar olmalarını istedim, fakat bu alanda olumlu bir gelişme olmadı. Tabi onların başı kalabalık, beni mi takip edecekler ama belki danışmanları ve çevrelerindeki ilgililer ben ve benim gibi düşünenleri, hatta bundan canı yanan bizzat basın-medya mağduru olan vatandaşları dikkate alabilirlerdi. Lakin o da yok. 

Aslında haberciliğin; reyting getirmesi gereken ve dolayısıyla reklam gelirini artıracak bir çeşit şova çevrildiği gün, etiği de, ahlakı da, prensibi de artık adına her ne derseniz, onu kaybettiğimiz gündü. Bir olaya haber denmesi, ne kadarının, ne şekilde anlatılması gerektiğiyle ilgili kurallar gittikçe değişti ve dönüştü. Artık içinde dedikodu, cinsellik ve özel hayatın dramlarını barındırmayan veriler ilgi çekmiyor. Haberciliğin siyasetin veya öteki güçlerin elinde oyuncak olmasına, gazeteciliğin yandaşlık ya da başka bir yandaşlıktan dolayı muhalefet görevi üstlenmesine hiç girmiyorum bile. 

Basın etiği, bir hayli zaman önce haberi satmak diye bir anlayışa teslim edildi. Artık merak uyandıracağız diye saçmalamaya manşetten başlanıyor, ilgi çeksin diye spotlardan özel hayata saldırılıyor. Televizyonlardaki haber dili ve sunuş şekli ise çok itici. Haber diye sundukları çer çöp yayınları da 3 ay izlemeseniz hiçbir şey kaybetmiş olmaz, bilakis kazançlı çıkarsınız.  

Örneğin ben, bir hafta TV’den uzak kalsam moralim bozulmuyor, canım sıkılmıyor. Hadi bugün biraz haber kanallarına bakayım, gündemin gerisinde kalmayayım diye açıp izlediğimde, hiçbir şeyin gerisinde kalmadığımı, özellikle evlerimize sokulmak istenen iç bunaltıcı ve irrite edici gündemin olduğu yerde saydığını görüyorum.

İnternet haberciliğinin(!) ise neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Şehit haberi okurken yan tarafta çok uygunsuz veya alakasız bir reklam penceresi görüyorsunuz mesela. Veya yazının tam ortasında aniden malum konut reklamlarından biri çıkıyor. Satmaya çalıştıkları evlerin hemen tamamı Kız Kulesi’ne ve Boğaz Köprüsüne 5 dakika mesafede ama ormanın içinde. Üstelik bun reklamların çoğu sesli oluyor ve kapatana kadar epey bir uğraşmak gerekiyor. Tam bir “köy yanar, …  süslenir” durumu. 

Geçtiğimiz günlerde Milliyet gazetesinden Hakkı Öcal’ın “İnsan hakkı” olarak doğru haber başlıklı yazısına rastladım. Öcal yazısında, insanların doğru haber alma haklarını savunmuş ve bu konuda en ilkesiz çalışan, insanların habere ulaşma duygusunu sömüren internet haberciliğini de haklı olarak eleştirmiş. Söylediği her şeye katılıyorum ancak birkaç ekleme de yapmam lazım.

Bütün doğruları söylediğimizde iyi habercilik mi yapmış oluyoruz? Her alanda doğru ve ayrıntılı bilgi vermenin kamuya-topluma faydası var mıdır, varsa nedir? 

Neler haberdir, neler değildir gibi teknik konulara girecek değilim, aslında başka bir şey anlatmak istiyorum.

Akşam yemekte, sabah kahvaltıda, ailemizle sohbet ederken veya misafir ağırlarken hepimizin evlerinde, salonlarında açık olan televizyonlardan gelen sese çoğu zaman kulak vermiyoruz. Veya duya duya kanıksadığımız için, cinayet, tecavüz, trafik kazası, kadınların veya çocukların öldürüldüğü duyuruları bir kulaktan girip öbüründen çıkıyor adeta. Savaşlar, göçler, büyük afetler veya kazalar elbette haberdir ama duyup da bir kanara bırakıp, sonra hiçbir şey olmamış gibi yemeğimize ve sohbetimize kaldığımız yerden devam edemeyeceğimiz kadar ağır şeyler duyuyoruz aslında. Kanal değiştirsen ne fayda, öbür kanalda al baştan veriliyor. 

Acayip trafik kazalarını, kamyonun eve girdiğini, şans eseri evde kimse olmadığını, falancanın çocuklarının önünde karısını 18 yerinden bıçaklayıp öldürdüğünü ya da buna benzer çok daha çirkin, beyin bulandıran ve kalbi hırpalayan haberler duymak istiyor musunuz? 

Veya feşmekân ünlünün 5. eşinden ayrılışından, öbürünün 3. eşinden olan çocuklarının velayet davasının ayrıntılarından, aldatmalarından ve çapraşık ilişkilerinden ‘bize ne?', dediğiniz olmuyor mu? 

Bunu hiç sordunuz mu kendinize?

Bizlerin yani vatandaşın bu tur haberleri duymak istediğini sanmıyorum. Toplum; kimsenin kimseye haksızlık yap(a)mamasını, suç işlememesini sağlayacak, bir düzen/huzur ortamı kurulmasını ister. İstemelidir... Yüzde yüz temiz bir toplum, suça bulaşmayan insan olmayacağına göre, elbette suç da işlenecek, suçlu da olacak ancak bu olduğu zaman da; Devletin; faili bulup layıkıyla cezalandıracağını, mağdura her şekilde sahip çıkacağını bilmek, görmek isteriz. İstemeliyiz… Gerisi suçun ve suçlunun magazini-dedikodusudur ve hatta teşviktir.

Sadece haberler de değil son 25 yıldır televizyonlarımızda gittikçe çeşitlenerek yer edinen ve toplumun başına musallat olan “realtiy şov” başlığı altında pek çok paçoz içeriği bünyesinde barındıran yayınlara da lafım. Bunların hepsinin aile yapısına ve toplum ruhuna büyük zaralar verdiğinin farkına varmalıyız.  

Şiddet, korku ve gerilim haberlerinden başka bir şey durmaz olduk. Aslında son yıllarda gündemimiz sadece siyaset ve kaza cinayet gibi kısaca 3. sayfa haberlerinden oluşuyor. Eskiden aşağıladığımız,  değer vermediğimiz duyurular bugünlerde TV’lerin ana haber bülteninde, gazetelerin baş sayfalarında. Araştırmacı gazetecilik; toplumu aydınlatma, bilgilendirme, kamu yararı, aile mefhumu ve bireyin mahremiyetine saygı gibi özellikler eski sandığa kilitlenmiş yerine Pandora’nın Kutusu açılmış gibi. El birliğiyle kaosa sürükleniyoruz!

Bazı konulardaki haberlere mutlaka sansür uygulanması veya veriliş şekilleriyle ilgili kuralların yeniden düzenlenmesi gerektiği o kadar açık ve net olduğu halde kimsenin buna eğilmemesi büyük aymazlık. Öncelikle çocuklarla ilgili suçların haberleştirilme şeklindeki düşüncesizliğe, aile ve çocuk haklarına karşı bilerek veya bilmeden saldırganlık barındıran üsluba yıllardır itiraz ediyorum fakat sesimi hiçbir yetkiliye duyuramadım. Yemek yerken bir çocuğa tecavüz edildiğini duymak ve yemeğine devam edebilmek doğal ve doğru değil! Bu vurdumduymazlığa daha ne kadar devam edebileceğimizi soruyorum! 

Bir çocuk kaybolduğunda mümkünse sadece yüzünün göründüğü resmini yayınlayarak haberi duyurmak mantıklıdır ancak, bulunduktan sonra veya acı bir sona ulaşıldığında artık o çocuğun ve ailesinden hiç kimsenin resmi topluma açık alanlarda, basın yayın organlarında kullanılmamalı. Yetişkinler için de aynı prensipler geçerli olmalı. Ne tuhaftır ki, ülkemizde taciz, tecavüz veya şiddet, cinayet haberinde failin değil de, mağdurun veya kurbanın (yeni yeni yüzü buzlanıyor) fotoğrafı kullanılıyor, TV’lerde döndürüp döndürüp veriliyor. 

Bu konu sadece benim mi canımı sıkıyor bilmiyorum.

Ama sadece 5 saniye için kendinizi o mağdurun veya kurbanın yerine koyun, aile fertlerinden biri olduğunuzu düşünün. Kim, kızının, eşinin, annesinin resimlerini, başına gelenlerin ayrıntılı hikâyesini her akşam milyonlarca kişinin izlediği televizyonlarda görmek, duymak ister? 

İşte bu ülkede öyle oluyor. Özellikle tecavüz haberleri başka sapıkların ilgisini çekecek şekilde, şiddet haberleri mağdurun ailesini rencide edecek şekilde veriliyor. Çocuk kaçırma haberlerinde çocukların fotoğrafı o kadar uzun süre kullanılıyor ki, pedofili tiplerden başkasının hoşuna gittiğini sanmıyorum. 

Haberlerde kullanılan dil de bir o kadar sakil ve bayağı.

Zihniye Okray, “Türk Basınında Kadına Yönelik Tecavüz Haberlerinin Eleştirel Söylem Çözümlemesi Modeliyle İncelenmesi” başlıklı araştırmasında, ülkemizde yayınlanan pek çok gazetenin tecavüz haberlerini veriş şekillerini incelemiş. 

Haberlerin veriliş biçimlerine göre medyanın, tecavüzle ilgili toplumun algısını yönlendirmek ve canlı tutmak gibi gizli işlevleri yüklendiğine değinen Okray, sonuç kısmında; “Araştırmamızda dikkat çeken hususlardan biri de daha muhafazakâr sayılabilecek gazetelerdeki haber içeriklerin, cinsel fantezi nitelikli birçok detaya yer verirken, tirajı yüksek ve tecavüz haberleri ile birlikte tirajını daha da yükseltmeye çalışan magazin haberciliği yapan gazetelerde de haberlerin adeta nasıl tecavüz edilir el kitabı gibi yazılmış olması idi. İşte bu haber içerikleri ve gazeteler, yukarıda da belirttiğimiz gibi hem tecavüz mitlerini, hem tecavüzün meşrulaştırılmasını kültürel olarak aktaran en önemli araç haline gelmektedir.” Diyor.

Birisi çıkıp dünyanın genelinde bu haberler ilgi uyandırır ve bu şekilde verilir derse, ona söyleyeceğim kısa ve net cümle şu olur; aileyi, kadını, çocuğu ve aslında insani değerleri aşağılayan her türlü kurumu ve durumu reddediyorum. 

Her alanda dünya ile âşık atmak zorunda değiliz, kültür ve köklerimizden gelen maşeri vicdan ve insani değerleri rehber edinebiliriz. Dünyadan farklı ve daha iyi ileride olmalıyız. Olabiliriz de…



Peri Han, 16.12.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Güneşin Altındaki Her Şey



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.


Seçkin Deniz Twitter Akışı