19 Aralık 2018 Çarşamba

SA7287/KY38-SevDur184: "Bir Hafta Boyunca Recm Edildim"



Takdim

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim görevlisi ve Mevlana Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu’nun İzmir Güzelbahçe’de düzenlenen bir etkinlikte yaptığı konuşma çarpıtılarak laiklik karşıtı söylemler ve kız çocuklarını aşağılayıcı sözler kullandığı şeklinde haberleştirildi. Bütün algı operasyonlarında uygulanan taktik şöyle işledi: Öncelikle İzmir’in yerel bir gazetesi olan İz gazetesi Eğitim-İş Sendikasının bir haberi olarak hazırladı haberi. İlgi uyandırmayınca, bir hafta sonra Cumhuriyet gazetesine servis edildi. 

Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan habere göre Prof. Emiroğlu’nun “Kızlar âdet olur, âdet olmak bir hastalıktır ve mutlaka tedavi olmaları gerekir. 15 yaşındaki kızlar evlenebilir. Kızlar tesettüre girsinler, edepli olsunlar. LGBTİ masum gibi gösteriliyor, tedavi olmaları lazım. Laiklik en büyük tehlikedir” gibi ifadeler kullanıldığı iddia edildi. T24, Sputnik, Birgün’ün de hedef göstererek yaptığı haberler neticesinde sosyal medya linçine maruz kalan Prof. Emiroğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü tarafından yargısız infaza tabi tutuldu. 

Rektörlük, hiçbir delile dayanmadan ve tamamen uydurma olan haberlerden yola çıkarak bir açıklama yayınladı ve Prof. Emiroğlu’nu Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi görevinden aldı. Sosyal medya linçine dönüşen olayı ilk aydınlatan Yeni Şafak İnternet Müdürü ve Gerçek Hayat dergisi danışma kurulundan Ersin Çelik oldu. Çelik, “Size uydurulmuş ifadelerle bir ilim adamının sosyal medyada nasıl itibar suikastine uğratıldığını ve herkesin gözleri önünde nasıl linç edildiğini anlatacağım” diyerek bir tweet zinciri yayınladı. Ses kayıtları dinlendi ve sözü edilen ifadelerin konuşmada geçmediği anlaşıldı. 

Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu ile başına gelenleri ve sosyal medya linçini konuştuk. İlahiyatta mantık ve felsefe hocası olan Emiroğlu, Mantık Yanlışları kitabının da yazarı. Bir mantık hocasının böyle hatalar yapmasının mümkün olmayacağını söyleyen Emiroğlu, bir hafta boyunca söylemediği sözler yüzünden recm edildiğini ifade ediyor. Bu olayın medyaya ve sosyal medyaya etik kurallar getirilmesine vesile olması dileğinde bulunan Prof. Emiroğlu, “Ben yandım, başkası yanmasın” diyor.

Hakkınızda yapılan iftira haberi duyduğunuzda ilk tepkiniz ne oldu? Neler hissettiniz?

Bir akademisyen olarak çok şaşırdım. “Ben mantık hocası mıyım?” diye tereddüte düştüm. Bir akademisyen bu cümleleri nasıl kurar diye şaşkınlık yaşadım. O cümleler nasıl çıkabilir benden diyerek bir afalladım. Çünkü hiç alakası olmayan isnatlar bunlar. İnsan uydururken biraz yakışıklı uydurur bari. Ben ilahiyatlardaki ilk mantık profesörüyüm. İlk kitabımın adı da “Mantık Yanlışları”. Bir mantık hocasının hem dil hem düşünce hem etik hataların olduğu bir konuşma yapması düşünülemez. O zaman benim bütün kitaplarımı yakmam, kendimi inkar etmem lazım. Sürekli sağlam düşünme, doğru ve tutarlı düşünme, mantıklı düşünmeyi işleyen bir hoca olarak ben hata yaparsam, başkaları ne yapsın? Ama müsterihim, sarımsak yemedim ki ağzım koksun.

Nasıl oldu olay? İlk nerede çıktı bu haber ve nasıl yayıldı?

Mevlid-i Nebevi haftası nedeniyle 22 Kasım 2018 gününde Güzelbahçe Atatürk Kültür Merkezinde “Peygamberimiz ve Gençlik” başlıklı bir konferans verdim. Ortaokul ve lise gençleri, veliler ve protokol vardı konferansta. İnsanların seviyesine göre nasıl hitap edileceğini, gençlerin hassasiyetlerini bilen bir insanım. Retorik dersi veriyorum üniversitede. Söylediklerine göre bir öğrencinin tuttuğu notlardan alıntı yaparak İzmir’de yerel yayın yapan İz gazete hiç sorup sorgulamadan, söylemediğim sözler üzerine bir haber hazırlıyor. Eğitim-İş Sendikasının bir haberi olarak yapıyor bunu. İlk hedefleri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Müftülüktü. Onlara göre din camiye hapsedilmeli, dışarıya çıkmamalı. Yerel gazetede bu haberin çıkmasının bir etki uyandırmadığını görünce, bir hafta sonra Cumhuriyet gazetesine servis ettiler ve olaylar hızla yayıldı. Belirli mihraklar kasıtlı olarak böyle bir komplo kurmuşlar ve “vurun abalıya” diyerek beni servis edip bir hafta boyunca recm ettiler. Ahmet Hakan’ın “Bu da başka türlü bir sapıklık” yazısı biraz içime su serpti. Ama onlar yine servise devam ettiler. Daha sonra Ersin Çelik kardeşimiz her şeyi açıklığa kavuşturdu.

PSİKOLOJİK OLARAK YIPRANDIM

Buraya kadar her şey bildik bir komplo olarak ilerliyor da, işin içine rektörlüğün yargısız infazı girince biraz garipleşiyor olay. Rektörlük basın bildirisini hazırlarken sizden ses kaydını istedi mi? Veya size bir şey sordu mu?

İşin en garip tarafı o zaten. Rektörlük bana hiçbir şey sormadan bir basın bildirgesi yayınladı. O da tepkilerin önünü açmış oldu. Bu açıklama beni ayrıca üzdü. Sorsalardı anlatırdım onlara. Maalesef sormadan Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü görevimden aldılar. Üniversitedeki görevimden alınmışım gibi bir algı da oluşturuldu. Üniversiteden atılmak öyle kolay değil. Basının bu tepkisi karşısında durumu kurtarmak için olduğunu düşündüm ama bir gün sonra üzerine soruşturma geldi. Rektör yardımcısından biriyle aynı kurumda çalışıyoruz. O sorabilirdi bana. Ama on gündür benim ne ilmi kişiliğim, ne şahsiyetim, ne profesörlüğüm, ne akademisyenliğim kaldı. Sevdiğim insanlar, yetiştirdiğim öğrenciler, ilim dünyasındaki insanlar karşısında mı mahcubiyet duyayım yoksa ailemin karşısında mı, şaşırdım. Psikolojik olarak çok yıprandım. Bütün bu olanları hukuka intikal ettirdim, o yüzden çok fazla yorum yapmak istemiyorum.

ZİNCİRLEME MEDYA KAZASI

İbnü’l Arabi “Sürat idrakin düşmanıdır” der. Sosyal medyada hızla akan bilgiler içinden doğru ve yanlışı ayırt etme imkanı da çok fazla kalmıyor. Sosyal linç işte bu şekilde ortaya çıkıyor. Bu konuda neler yapılması gerekiyor sizce?

Bugün benim yarın bir başkasının başına gelir bu olay. Öyle bir afet gibi yayılıyor ki, biraz baktım yazılanlara, lağım akıyor sanki. Acayip şaşırdım, psikolojim bozulacak diye daha fazla bakamadım. Bunun bir yasası olması lazım. Zincirleme medya kazası gibi bir durum meydana geliyor. Devlet buna bir önlem alsın. Ben yandım başkası yanmasın. Bir üniversitedeki kırk yıllık hocayı böyle itibarsızlaştırırsanız, daha sonra insanlar konuşurken, tebliğ ederken, düşüncelerini veya diğer mesajlarını sunarken tedirgin olmaz mı? Belki de bizi susturmak, dini, ahlaki söylemleri ve faaliyetleri frenlemek için bunları çıkarıyor olabilirler. Bakın kocaman profesörünüzü bile biz böyle sustururuz, rezil ederiz, linçe tabi tutarız, size neler yapmayız demek istiyorlar. Bunlar suyu bendinden kesiyor.

Hocalara karşı bir önyargı var toplumda. Daha önce de 15 yaşından küçük çocukların evlenebileceğine dair fetvalar haber olmuştu. O yüzden kolayca inandı insanlar galiba.

Ben asla 15 yaşında evlenme gibi bir şey söylemedim. Öyle bir samimi düşüncem olsaydı anlatırdım zaten. Ancak şöyle bir taktik güdüyorlar; günümüzde çocuk, kadın dendiği zaman insanların duyarlılığı artıyor. Kadın ve çocuk işin içine girdiği zaman, daha hızlı hareket edip, öfkelerini dile getirebiliyorlar. Kadını da kullanarak insanların bam teline basıyorlar. Kadın objeleşiyor burada. Dikkat edin ilk şıkta 15 yaşında evlilik var. Alakası olmayan şeyler ama hemen tepkiyi çekiyor. Nasıl bir hoca böyle şeyler söyler diyorlar. Zannediyorum seçim yaklaştığı için biraz da siyasi tarafı var bunun, toplumu etkilemek istiyorlar. Ama çok gurur kırıcı. Belki bu vesile ile sosyal medyaya ve medyaya etik bir kural getirilir.

KARŞI HAMLE YAPAMIYORUZ

Öğrencileriniz ne diyor bu duruma?

Biz hocamızı tanıyoruz diyorlar. Böyle bir şey mümkün değil, bunlar deli saçması diyorlar. Çok büyük destek aldım öğrencilerimden. Çok emeğim var çevreme, böyle bir şeye kimse inanmaz. Yine de şuna üzülüyorum, bir olay meydana geldiğinde, hemen karşı hamle yapamıyoruz. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Hadi bizim yaşımız var, sosyal medyayı tanımıyoruz, kullanamıyoruz. Bugün elim titreyerek bir tweet attım. Gençlerin daha dinamik olması lazım.

Okuldaki odanızın kapısına da çarpı işareti koyup, bir şeyler yazmışlar. Bunları gördünüz mü?

Oğlum fotoğraflarına bakarken gözüme çarptı. Üzülmeyeyim diye göstermek istemediler bana. Çarpı işareti koymuşlar, çocuksu çocuksu şeyler. İçeriğini bilmiyorum. İdare bunu da yakalayabilirdi, acaba güvenlik zaafı mı var? Ben içeride olsaydım, kapıyı açsaydım bana bir şey mi yapacaklardı? Hemen kaçmışlar zaten. (Hocayla konuşurken öğrencilerinden biri resimleri gösterdi. Resimleri gören hoca bir kez daha şaşkınlığa uğradı.) Arkadaş gösteriyor şimdi resimleri bana. “Kadın düşmanısın, İstifa et, ÜKK” diye yazmışlar kapıya. Bak ya, öyle şey olur mu? Nasıl kadın düşmanı olurum ben? Annem var, gelinlerim var, eşim var benim.

EŞİM KONFERANSLARA GELİP BENİ DİNLERDİ

Eşiniz ne diyor bütün bu olanlara?

Eşim bana eşlik ederdi konferanslarda, ben de bana verilen çiçeği ona verirdim. Çok mutlu olurdu. Konferansın olduğu gün hafta içiydi, sonrasında müftülerle yemeğe gideceğimiz için eşimi götürmemiştim sıkılır diye. 40 senedir her gittiğim yere götürüyorum eşimi. Konferanslarıma gelip dinler beni. Bu haber ilk çıktığında “Biz seni tanıyoruz, sen ne konuştuğunu bilirsin. Meyveli ağaç taşlanır. Takma bunları kafana” demişti. Ancak rektörün açıklamasından sonra çok bozuldu. “İçinde bulunduğun kurum, meslek arkadaşların sana sahip çıkmıyorsa çok yazık. İşin içeriğini öğrenmeden bu bildiriye rıza göstermelerine çok üzüldüm” dedi. Ben bu kurumda 35 senelik hocayım, sadece bir hoca benden kıdemli burada. En eski hocalardanım. “Sen üniversiteyi o kadar yıl şerefinle temsil ettin, ama sana yargısız infaz yapmaları gerçekten beni üzdü” dedi. Bir de çoluk çocuğun adına da üzüldü.

Çocuklara karşı mahcubiyet duymak da ayrı bir konu. Ama çocuklarınızın da babalarına güveni tam anladığım kadarıyla.

Allah onlardan razı olsun. Gelinlerimle birlikte çok güzel dayanışma içindeydiler. Haliyle üzüldüler. “Üzülsek de beraberiz” diyerek espri yaptım onlara. Ahirette bunlar bizi karşılayacak dedim. Biz öteki dünyaya inanmışız, bu da yatırımımız olur diye düşünüyorum. Nefsimiz için değil, Allah için konuştuk ve yargılanıyoruz. Beterin beteri var, Allah korusun, ya taciz veya zimmete para geçirme iftirasına uğrasaydım.

MERHAMETE BAŞVURMAK İSTEMİYORUM

Kanser tedavisi gördünüz. Bu olaylar hastalığınızı tetiklemez mi?

Tedavi gördüm evet. İnşallah bu olay tetiklemez hastalığımı. Şimdi bu konuyu işleyerek ajitasyon yapmak istemiyorum. Mantıkta bir hata vardır, Argumentum ad misericordiam denir; yani merhamete başvurma hatası, duyguları etkileme, duyguları kullanma hatası. Karşı tarafın acıma duygusunu harekete geçirmek için yapılır. Delil getireceğine, argümanını sağlam kuracağına, karşı tarafın duygularını, acıma hissini etkilemeye çalışır. Ben hastalığımı anlatarak bu hataya düşmek istemiyorum.


Sevda Dursun, 19.12.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Röportaj, Eleştiri
Sevda Dursun Yazıları




Sonsuz Ark'ın Notu: Sevda Dursun Hanımefendi'den çalışmalarının yayınlanması için onayı alınmıştır. Seçkin Deniz, 12.09.2015


İlk Yayınlandığı yer: Gerçek Hayat





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı