"Aynı hayal uğuruna toplanmışlar. Altı üstü bir zenginlik hayali. Kendi hayalini bile bedavaya kuramayan, satın almak zorunda kalan insanlar. Parayı vermeden hayal kurmaktan aciz olan, karşılıksız bir iş yapar mı? Heyhat, her şeyleri paraya endeksli..."
Vapurları döven dalgalar bugün daha haşin, martılar aç ve daha çığırtkan. Havanın soğuk olduğu, insanların nefeslerinin buhara dönüşmesinden anlaşılıyor. Yaz aylarından değişmeyen bir şey varsa, o da Eminönü’nün her zamanki kalabalığı. Tramvay yolunun karşısında, caminin tam yanı başında, parke taşlarıyla döşeli meydan, meydanı ortadan bölen ve kıvranan yılana benzeyen uzunca bir sıra kuyruğu…
Kadını, erkeği, yaşlısı, genci, zengini, fakiri, kuyruktakilerin hepsi, usulca aynı amaç için bir biri ardına dizilmiş, adım adım ilerliyorlar. Kuyruğun uzunluğu onlarca metreyi bulmuş, birbirini iteleyen kakalayan yok. Kavga yok, gürültü yok, araya bir kaynak yapmaya çalışan da pek yok. Belli ki kimsenin başkasının hakkına girmeye niyeti yok, herkes sıranın ona gelmesini bekliyor. İlginç bir görüntü hakikaten ve ilginç bir güç; hiçbir kuyrukta beklemeye tahammül edemeyen insanoğlunu piyango kuyruğunda bekleten kuvvet.
Verdikleri para karşılığında aldıkları da bir şey olsa… Bir an düşünüyorum, biletleri parayla aldıkları gişelerde içi sayılarla doldurulmuş kâğıt parçaları değil de bedavaya bir şey dağıtılsaydı. İhtiyaç duydukları bir şey mesela. Veya gereksiz bir şey… Aynı insanlar bu kadar sakin bir şekilde sıraya dizilir miydi? Birbirine saygı duyarlar mıydı? Birbirini ezmemek için özen gösterirler miydi?
Muhtemelen “hakkını” yedirmemek için ellerinden geleni yaparlardı. Büyük bir izdihamın çıkması bile ihtimal dâhilinde. Gerçi burada herkes payına düşene çoktan razıdır. Şimdiden tüm haklarını teslim etmiş, vekâletlerini şans toplarına vermişler, başka zaman haklarının bir zerresini dahi başkasına yedirmeyen insanlar. Dünya ilginç zıtlıklarla doludur ve bu da o tezatlardan bir tezat olmalı.
Aynı hayal uğuruna toplanmışlar. Altı üstü bir zenginlik hayali. Kendi hayalini bile bedavaya kuramayan, satın almak zorunda kalan insanlar. Parayı vermeden hayal kurmaktan aciz olan, karşılıksız bir iş yapar mı? Heyhat, her şeyleri paraya endeksli…
Mutlulukları, gelecek adına endişelerinin olmaması, çocuklarının istikbali, hepsi “kazanacakları” paraya bağlı. Ne var ki ikramiyeyle birlikte insanlara başka bir kimlik bahşedilmiyor. Tarih ibret alınası örneklerle doludur. Azla mutlu olamayanın çokla yetinmesi mümkün değil. Helal ve haramın aynı kapta barınabilmesinin mümkün olmadığı gibi.
Kaz gelecek yerden tavuğunu esirgemeyenler, kazın gelmeme ihtimalinden bile habersiz. Umut fakirin ekmeği demişler, ruhu fakir olanların gıdası, “Ya çıkarsa!” sözüdür…
İstanbul’da bir kış günü. Hafif çiseleyen yağmur, minarelerden okunan ezanlar… İnsanlar sessiz ve sakin, umut dolu gözlerle, on milyonda dokuz milyon dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz “şanslı” biletin çıkmama ihtimaline para vermek için kuyrukta bekliyorlar.
Melek Öz, 24.12.2018, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Akla Düşenler
Melek Öz Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.