15 Ocak 2019 Salı

SA7370/SD1247: Kader; Tanrı Düşmanı İnsan ya da Şeytan'ın Tanrılığını İlan Ettiği Krallık

"Türkiye, Şeytan'ın Krallığı'nın tamamen tesis edilmesinin önündeki en büyük beşerî engeldir ve 'Kaderinden kaçamazsın" diyen Şeytan'ın ve uşaklarının karşısına dikilerek özgür iradesini ve aklını kullanmaktadır; bu zayıflatılması gereken değil, güçlendirilmesi gereken doğru bir tutumdur."


Hollywood filmlerinde sık sık kullanılan ve yapımcıların ve senaristlerin başrol oyuncularına söylettiği, izleyicilerin bilinçaltına yerleştirilen tanıdık bir slogan vardır: "Kader'inden kaçamazsın!" Tanıdık, çünkü Tasavvuf merkezli din algısında hemen her tür faşizan uygulamayı meşrûlaştıran "Kaderin böyleymiş, kaderinde böyle yazılmış, elinden bir şey gelmez" sloganları 1200 yıldır müslüman halkların bilinçaltına, inanç sisteminin merkezine imanın şartı olarak yerleştirilmiştir. 

Ki; aynı operasyon bizatihî Firavun'a karşı çıkarak 'kaderci' miskinliği reddeden Musa'ya ve elçilik görevi uğruna yazdıkları Talmud'la yahudilerin hayatlarını baştan sona tanzim eden 'yahudi rabbilerin' uyguladığı her yıl yeniden yazıldığına inandırılan 'kaderci' faşizme ("Yahudilik’te iman esasları listesi, bilindiği kadarıyla, ilk olarak Yahudi filozof Philo (ö. MS. 50) tarafından yapılmıştır. Hz. Musa’nın beş temel esas ortaya koyduğunu ifade eden Philo, bunları Tanrı’nın varlığı, birliği, kainatın tek ve yaratılmış oluşu ve kader (ilahî takdir) inancı olarak sıralamaktadır." Yasin Meral, İbn Meymun'a Göre Yahudilikte İman Esasları, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 52:2(2011), ss. 243-266) karşı çıkarak ölümü göze alan İsa'ya tabi olan halklara da uygulanmıştır. ("Kutsal Kitap’ta “seçilmişlik” ya da “önceden belirlenme” konusu genellikle kültürümüzde “kader” ya da “alın yazısı” olarak bilinmektedir." Carlos Madrigal, İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı Ruhani Önderi, Kutsal Kitap'a Göre Kader ve Özgür İrade Öğretilerinin İncelenmesi, Hristiyan Kitaplar)

Hollywood yapımcılarının ve senaristlerinin çok dindar insanlar olduklarını düşünmek isteyebilirsiniz, ama bu "Bunlar hangi dinin dindarlarıdır?" sorusunu da sormanızı gerektirir, çünkü Hollywood filmlerinin bolca işlediği antik Yunan mitolojisinde de baş tanrı olarak inanılan Zeus'un bile bağlı olduğu bir 'kader' inancı vardır (Yunan mitolojisinde Homeros üç kader tanrıçası için üç Moira “verici, dağıtıcı” demiştir. Yunan şairlerinden Hesiodos Theogonia’sında bu üç tanrıçanın isimlerini ve görevlerini şöyle sıralamıştır. Klotho yaşam ipini dokur, Lakhesis yaşam ipinin boyunu belirler, Atropos ise yaşam ipinin kesilmesinde görev alır) ve herhalde pagan dinlerle ilahî dinlerin ortak inanç maddesi faşizmin temel taşıyıcı faktörü olarak kullanılan 'kader' olamaz.

Câri küresel sistemin kaderci faşizmin yeni versiyonu olduğunu ve dünyanın tarih boyunca hep aynı şekilde değişim-dönüşüm yaşadığını, toplamda olan her şeyin şeytanın Allah'a karşı insanları kışkırtmak için gereken her argümanı ya da değişkeni her devirde güncellediğini ve kullandığını görmek, bilmek ve söylemek zorundayız. 


Aksi halde paranın patronları olarak siyonist-satanist yahudilerin dünyayı nasıl yönettiğini anlamamız, yorumlamamız mümkün olmaz ve insanlığın bugün yaşadığı büyük kötülüğün izahını yapamaz hale geliriz, nitekim bugün bunu izah edemedikleri için tahrif edilmiş bütün dinler müntesipleri tarafından tek tek terk ediliyor. İnsanlığın elinde kalan bir tek umut var; o da tasavvufun kirlerinin sirayet edemediği Kur'an, ancak o da gereğince ve yeterince insanlığın gündeminde değil, zihinleri iğdiş edilmiş müslümanların büyük çoğunluğunun okumaktan ve anlamaktan aciz olduğu bir umut olarak gerçek inananlarını bekliyor.


Firavun, Yahudi Rabbiler ve Mekke Müşrikleri kendilerinden önceki 'kaderci' sistemlerin sürdürücüleri oldukları için, karşılarında hep Allah'ın Elçilerini bulmuşlardır. Son Elçi Muhammed de, değiştirilemez nitelikteki Kur'an ile insanlığa son uyarıları ve müjdeleri getirerek insanların üzerindeki tek otoritenin Allah olduğunu, Allah'ın da kendi kurallarını bildirdiği insanları özgür bıraktığını, insanların akıllarını kullanarak yaşamaları gerektiğini, fiillerinden hesaba çekileceklerini bildirmiştir. Bu mekanizmada herhangi bir güç tarafından 'yazılmış, aşılamaz bir kader inancı' yoktur. 


Bu açık ve kuşkusuz bir şekilde Bakara Suresi 177. ayette, "İyilik (Birr), yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir." şeklinde beyan edilmiştir ve bu kesinlikle imanın altıncı şartı olarak kim tarafından eklendiği belli olmayan 'kadere ve hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanmak' maddesini içermemektedir. 


Kur'an'da bahse konu olan bağlamı ile 'kader' yoktur, Nisa Suresi 78. ve 79. ayetlerde bu tür iddiaların temelsiz olduğu görülür: "Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, sendendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir resul(elçi) olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter."


İyiliği ve kötülüğü tanımlayan ve sınırlayan Allah'ın tanımlarını ve sınırlarını değiştiremeyeceklerini bildikleri halde, insanları hangi simülatif sanrılarla aldatabilir ve köleleştirebilirlerdi? Kader büyük bir güç tarafından yazılan ve insanların hem bireysel hem de toplumsal yaşantılarını sınırlayan bir program olarak Allah tarafından yazılmadığı halde, onu yazan hangi güçtür? 


Allah tarafından böyle bir aşılamaz senaryo yazılmış olsaydı insan yaptıklarından sorumlu tutulmazdı, ahiret, cennet- cehennem olmazdı, elçilere, kitaplara gerek kalmazdı. Çünkü insan aşılamaz ve değiştirilemez bir senaryo ile sınırlı olarak yaratılmış olsaydı özgür iradesinin olmasına gerek kalmazdı. Evet; insanları büyük bir baskı altında tutarak yönetmek ve gütmek için kader gibi bir senaryoya ihtiyaçları vardı şeytanın ve uşaklarının. Hollywood bunun için bütün dinlere yerleştirilmiş olan ortak sloganı kullanıyordu: "Kaderinden kaçamazsın!"


Kimin yazdığı Kader? Büyük güç sahiplerinin hizmet ettiği, senarist olarak şeytanın efendilik ettiği küresel sistemin yazdığı kader... Bütün finans merkezlerini ellerinde bulundurarak diledikleri ülkelerin 'rızıklarını' tayin edebilen, bütün eğitim sistemlerini diledikleri gibi dizayn edebilen, bütün dinleri, din adamlarını devşirerek, onların fetvalarıyla tahrif edip değiştirebilen, ahlâk yasalarını arzu ettikleri şekilde ve sürede yok edebilen, çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden milyonlarca insanı acımaksızın öldürebilen, insanın doğasını, genetiği, beslenmesi ve cinsel ilişkileri ile tartışılır hale getirerek ruhunu kaosa sürükleyen senaryoları kim 'kader' olarak yazabilir? 


Ve kim bu kötülüklerle dolu 'kader'i 'Tanrı'ya yükleyerek insanları 'Tanrı düşmanı' haline getirebilir? Şeytan'dan ve onun inananlarından başkası bunu yapabilir mi? O halde bu 'yazılmış kader' şeytanın eseri değil midir? Bir müslüman bunu nasıl kabullenebilir? Ya da akılla donatılarak yaratılmış olan bir insan bu sisteme nasıl karşı çıkamayacak hale getirilebilir? 


Bütün elçiler bu türden 'yazılmış kaderler'e karşı çıkmak üzere Allah tarafından gönderildiğine göre, Allah özgür irade verdiği insana bir kader senaryosu ile zulmetmez, zulmeden ancak şeytandır ve ona tabi olan insandır.


1789 ile İngiltere'den Fransa'ya taşan masonik-satanist-kabalistik güç, her dinin her türlü mezhep versiyon ya da türevlerinin mimarisini tasarlamış ve her dinin, her imparatorluğun içerisine birçok ayrık otları ekmiştir; Şeytan'ın Krallığı, Tanrı'nın Krallığı olarak pazarlanmış ve her din Şeytan'ın 'Tanrı' olarak kabul edildiği bir sona doğru kurulmuş yerel ve küresel alt sistemlerle ilmik ilmik işlenmiştir.


Bugün Avrupa'da kiliseler azalan dindarlar yüzünden masraflarını karşılayamaz hale geldikleri için kapanmakta, bar veya dans merkezleri olarak kiralanmaktadır. Zina'yı yasaklayan Tanrı'ya dua edilen kiliselerde seks gösterileri yapılmakta ve şeytanın krallığının yaygınlaşmasına itiraz eden kimseler her geçen gün azalmaktadır.


26 Ağustos 2018 tarihli BBC haberine göre, Hollanda'nın Waalwijk kentindeki Sint-Clemens Kilisesi'nden din adamı Anton van Diessen, "Üzgünüm, kilisemiz satılık. Artık insanlar tanrıya inanmıyor" diyor. Bunu "acı verici" olarak değerlendiren Hollandalı din adamı, üzüntüsünü "Sadece benim için değil, cemaat için de öyle. Onların kişisel tarihlerinin bir bölümü de yok olacak. Burada vaftiz, düğün, cenaze gibi birçok olayı birlikte yaşadılar" sözleriyle açıklıyor. Çünkü Şeytan'ın Krallığı'nda 'vaftiz, düğün ve cenaze merasimi' yok. 


Bazı kiliseler de, başka inançlar için ibadethane olmaya devam ediyor. Tıpkı Lahey'deki eski Protestan Thomas Kilisesi gibi. Cemaati olmadığı için bir kaç yıl boş kalan kilisesi gibi. Müslümanlar tarafından satın alınan kilise, şimdi cami olarak hizmet veriyor. Cami yöneticisi Robbert Mohammedamin, NOS'a yaptığı açıklamada, merkezi konumu ve iyi bir otoparka sahip binayı aldıkları için memnun olduğunu anlatıyor.


Kilisenin eski papazı David Schiethart da bu durumdan memnun. Binada, insanların yeniden dua etmek için bir araya gelmesini sevindirici bulan rahip,"Burada duyduğum mesaj, daha önce açıklanan mesajlardan farklı değil" diyor. Ağırlıklı olarak kilise binası satışı ile ilgilenen emlakçı Marten van der Meijde, yoğun ilgi gördüklerini vurguluyor. Hollandalı emlakçıya göre Amsterdam, Rotterdam ve Lahey üçgenindeki büyük kentlerde kilise binası fiyatları 1,5 - 2 milyona kadar çıkıyor.

Hollanda'da son 50 yıldır kiliseye gidenlerin sayısındaki hızlı düşüş nedeniyle, boş kalan ve satılığa çıkarılan kilise sayısı da artıyor. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde yaklaşık bin kilisenin daha boşalması bekleniyor. Cemaatsiz kalan birçok kilise ya restoran - bar ya da ev, işyeri veya kapalı oyun alanına dönüştürüldü. Bazı binalar ise, yıkılıyor. 

Hollanda'daki kilise binalarının geleceği konusunda bir tez hazırlayan araştırmacı Herman Wesselink'e göre, 2030 yılına kadar yaklaşık bin kilise binası daha cemaatsizlik nedeniyle boş kalacak. Hollandalı araştırmacıya göre, bunun ana nedeni nüfus hareketliliği ile ilgili değişiklikler. Hollanda'da halkın son 50 yıldır kiliseden uzaklaşmaya başladığına işaret eden Wesselink, inançlı kilise cemaatinin giderek yaşlandığını ve yakın bir gelecekte biteceğini düşünüyor. Bundan 50 yıl önce, 1968 yılında Hollanda'da 2 milyon 700 bin Katolik her hafta kiliseye gidiyordu. 2016 yılında bu sayı 173 bin kişiye düştü. 2030'da ise, sadece 63 bin kişinin kiliseye devam etmesi bekleniyor.


Amerika Birleşik devletlerinde durum çok daha vahim. 29 Kasım 2018 tarihli Euronews haberine göre,"ABD'de haftada 100 kilise kapanıyor, yerine bar açılıyor."


Amerika Birleşik Devletleri'nde cemaat sayısının azalması nedeniyle haftada en az 100 kilisenin kapanıyor. Kapanan kiliseler bira fabrikaları, bar ve oyun alanlarına dönüştürülüyor.


Hristiyanlık üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Thom S. Rainer'a göre, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) yılda 6 ila 10 bin kilisenin kapanma aşamasına gelmiş durumda. Bunun haftada yaklaşık yüz kilisenin kapanması anlamına geldiğini kaydeden Rainer, günümüzde düzenli olarak kiliseye giden insan sayısının yüzde 20'nin altına indiğine dikkat çekiyor.

'Hristiyan ulus' olarak kabul edilen Amerikalıların bu özelliğini gittikçe kaybettiğini belirten Rainer, halkın ilgisizliği nedeniyle günümüzde binlerce kilise binasının kullanılmadığı için evsizlerin barınağı haline geldiğini, cemaatsiz kalan bazı kiliselerin; konut, otel kiralık mekan, paten pisti, lazer oyun alanı ya da iş yerine, birçoğunun da şarap ya da bira fabrikasına veya bara dönüştürüldüğünü ve diğer kurumlar gibi kiliselerin de hayatta kalmak için kaynağa ihtiyaç duyduğunu kiliseye olan ilgisizliğin bağış oranlarını da olumsuz etkilediğini söylüyor. 


Giving USA Foundation tarafından 2015'te yapılan bir araştırmada dini kurumların yüzde 32 bağış toplama oranıyla hala mevcut etkilerini koruduğunu belirten yazar, Amerikalıların hayır kurumları, kilise, sinagog ve camilere yaklaşık 373 milyar dolar bağışta bulunduğunu söylüyor. Kurum yetkilisi Rick Dunham ise bu rakamın büyük gibi gözükse de 1990 yılından sonra yaklaşık yüzde 50 azaldığına dikkat çekerek, 1986 yılında 18- 29 yaş aralığındaki tüm genç yetişkinlerin sadece yüzde 10'unun herhangi bir dine bağlı olmadığını, bu oranın günümüzde üç kat aratarak yüzde 39'a yükseldiğini, ABD'de Hristiyanlık inancından kitlesel bir göçün yaşandığını ifade ediyor.


Müslüman coğrafyada olanlar için Ocak 2019 tarihli İsrail kaynaklı çok basit bir haber örnek gösterilebilir: "ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, İsrail Başbakanı Netanyahu'yu, 13-14 Şubat 2019'da Varşova'da düzenlenecek olan, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Bahreyn, Fas, BAE gibi ülkelerin de katılacağı İran'a karşı uluslararası konferansa davet etti." 


ABD tarafından 1979'da İran'da kurulan Şii Velayet Sistemi'nin kurucusu olan Humeyni'nin Müslüman Coğrafya'da mezhep savaşlarını, Veliaht prens Muhammed Bin Selman'ın itirafı ile Suud hanedanlığına ABD tarafından tevdi edilen Vahhabiliği yayma görevi ile birlikte sürdürdüğü dikkate alınırsa, bütün Afrika, Asya kıtalarındaki müslüman halkların Sufizm-Tasavvuf tarikatleriyle 'kader portalı' altında beyin yıkama stratejilerine maruz kaldığı analiz edilirse, 15 Temmuz 2016'da Türkiye'de yapılan sufizm destekli FETÖ askerî darbesinin arkasındaki gücün neden NATO-ABD-AB-İsrail-BAE-Suud gibi satanist sistemin unsurlarının bulunduğu anlaşılabilir, FETÖ'nün neden MEB müfredatlarında 'kaderci' din eğitiminin yaygınlaştırılması için tasarımlar yaptığı netleştirilebilir. 


MEB 2016'dan sonra Din Eğitimi'ndeki 'sapkın kaderci anlayış'ın müfredattan temizlenmesi için çabalamaktadır. Çünkü Türkiye, bu türden şeytanî kader anlayışının karşısına dikilerek 15 Temmuz'daki darbeyi engelleyebilmiştir. FETÖ, halkı 'kaderci' hale getirdiklerini zannederek düştükleri büyük yanılgıyı şaşkınlıkla karşılamıştır.


FETÖ tamamen başarısız değildir, çünkü Türkiye'de gençler arasında yaygınlaştığı iddia edilen ve tamamen sufizm temelli kaderci inanç sistemine karşı çıkanların yöneldiği Deizm, Ateizm gibi tehditler gençlerimizin beynini kemirmeye devam etmektedir.


Ne yazık ki; günümüzde Türkiye'nin yaşadığı başkaldırıdaki bilinç eksik bir bilinçtir; 15 Temmuz'da halkı hareketlendiren güç tasavvuf olmadığı halde, bugün halen kaderci tasavvuf ve tasavvuf ünlüleri  resmî olarak değerli kabul edilmeye devam edilmektedir. Bu dünyanın geleceği için çok büyük bir tehdittir. (İbn- Arabi'ye Göre Kader: "Allah kullarına karşı dâimâ âdildir. Allah kullarından kendilerinde olmayan veya kendilerine rağmen bulunan birşeyi talep etmemiştir. Hakk’ın kullarına yönelik takdîri onların istidatlarına yöneliktir. O hâlde eşyâ, a’yân-ı sâbitelerinde yerleşmiş olan şeylerle kendileri hakkında hüküm vermektedirler. Allah, sâdece inâyetiyle bu “a’yân”da bulunan şeylerin orada bulunduğu şekliyle gerçekleşmesini iktizâ eder. Bu durumda insan hayır işlerse bu onun hayır işlemeye dâir ezelî istidâdındandır; eğer kötülük yaparsa, bu da onun kötülük yapmaya dâir ezelî istidâdındandır. Her iki hâlde de insan ektiğini biçmektedir, başka bir ifâdeyle yaratılışında ekilmiş olan şeyi devşirmektedir." İlgili okuma için lütfen tıklayınız)


Türkiye, Şeytan'ın Krallığı'nın tamamen tesis edilmesinin önündeki en büyük beşerî engeldir ve 'Kaderinden kaçamazsın" diyen Şeytan'ın ve uşaklarının karşısına dikilerek özgür iradesini ve aklını kullanmaktadır; bu zayıflatılması gereken değil, güçlendirilmesi gereken doğru bir tutumdur.


Analizi bitirirken sorulması gereken temel soru dizininin de şu olacağı kanaatindeyim:


"Şeytan'ın Krallığı'nın yer kürede tesis edilmesini sağlayan kaderi, binlerce elçi göndererek insanları, Şeytan'ın apaçık insan düşmanı olduğunu bildiren Allah mı yazmıştır? Allah böyle bir kaderi yazmakla itham edilemeyeceği için, 'kader' müddeilerinin var olduklarını iddia ettikleri 'yazılmış kader'in kaynağı Şeytan değil midir?"




Seçkin Deniz, 15.01.2019, Sonsuz Ark, Ağacın Çürümüş Yaprakları-44, Sorgulamalar





Ek Okuma:


MUHYİDDİN İBN ARABÎ’NİN İTİKÂDITasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21, ss. 67-94.



Sonsuz Ark'tan



  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı