"Tarihten gelen bir misyonumuz var ve biz bundan kaçamayız. Dünyanın en stratejik, en hareketli coğrafyasının tam ortasındayız, bin yıldır oyunlar bitmedi bundan sonra da bitmeyecek ve de tuzaklar her zaman vardı bundan sonra da olacak.."
Alman birinci televizyon kanalı ARD’nin ana haber programı Tagesschau’da çıkan bir haber şöyle başlıyordu, ”Rusya, ABD, İran büyük oyuncular Türkiye ise mülteci alan ülkeydi. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Recep Tayyip Erdoğan kilit oyunculardan biri haline geldi. Erdoğan önce Fırat Kalkanı Harekatı’nı gerçekleştirdi, Suriye krizinde önemli bir eşik olan Astana sürecini başlattı, İstanbul’da Putin, Macron, Merkel’in katıldığı dörtlü zirveyi topladı, pek çok analisti şaşırtacak şekilde Afrin’e girdi… Erdoğan şimdi Putin ile görüşüyor, Trump’ı Ankara’ya davet ediyor ve de bu stratejisi ise yarıyor. Türkiye artık bölgede daha geniş bir alanı kontrol ediyor. Erdoğan çok zekice davranıyor ve nüfuz kazanıyor.”
Evet Batı’nın Suriye krizinde Türkiye’ye biçtiği rolün odak noktası mültecilerdi. Daesh ile oluşturdukları “korku” algısının karşısında bir başka terör örgütü PKK/YPG’ye “demokratik” kılıfı giydirerek meşrulaştırmaya çalıştılar. Başkan Erdoğan’ın grup toplantısında da belirttiği üzere “PKK-PYD’nin Daesh ile mücadelesi koca bir yalandan ibarettir.”
Suriye iç savaşı başladığında Esed, kimlik dahi vermediği Kürtleri baskı altına almak için hakkında müebbet verilen sürgündeki ,PKK’nın Suriye uzantısı PYD lideri Salih Müslim’i affederek Suriye’ye çağırdı. Rojava adını koydukları, sınırımız boyunca Derik’ten Afrin’e kadar uzanan bölgeyi PKK/PYD’ye teslim etti. PKK/YPG ve hamileri, bunu sözde “Rojava Devrimi” olarak ilan etti.
Barzani bu söylem karşısında, “Demokratik Birlik Partisi (PYD), Rojava’da devrim yaptığını iddia ediyor. Kime karşı kazanılmış bir devrim bu? Tek yaptıkları şey, rejimin onlara teslim ettiği yerlerde söz sahibi olmak. PYD, Kürtleri, Kürtlere ait olmayan, Kürtlerin kazançlı çıkmayacağı bir savaşa soktu. Bu savaş, on binlerce Suriyeli Kürdün göç etmesine neden oldu.” dedi.
Nihayetinde de PYD baskısından kaçan 300 bin Kürt Türkiye’ye sığındı. Orada kalan Kürtlere de ağır baskılar uyguladılar ki hala uygulamaya devam ediyorlar. Amude’de PKK/PYD baskılarını protesto eden gençlerin üzerine ateş açarak katliam gerçekleştirdiler ve buna benzer birçok saldırı.. Daesh, 2014’de Ayn el-Arab’a (Kobani) saldırıya geçti, “Daesh’e karşı çok iyi savaşıyor” diye algı oluşturdukları YPG, Daesh’in şehrin içine kadar girmesine engel olamadı.
Olayın bir de şu boyutu var, Ayn el-Arab(Kobani) düz bir arazi üzerinde ve Koalisyon güçleri Daesh kente girene kadar hiç müdahale etmedi.. Hatta o dönem Pentagon Sözcüsü Kirby “Kobani düşebilir” derken yine o dönem CENTCOM komutanı olan Lloyd Austin “Kobani’nin düşmesi an meselesi” açıklamasını yapmıştı. (Bu açıklamalar ortadayken Erdoğan’ın “Kobani düştü düşecek” sözleri üzerinden algı yapan PKK-HDP sokak çağrıları yapmış, bu olaylarda 53 kişi hayatını kaybetmişti.)
Suriye iç savaşı başladığından beri Türkiye’nin orada bulunan tüm oluşumlara net bir şekilde ifade ettiği iki madde vardı;
-Seçilmiş bir Suriye parlamentosu oluşana kadar herhangi bir emrivaki sürecin içinde olunmaması
-Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek bir faaliyet içinde olunmaması.
Velhasılı Türkiye’nin sınırları boyunca bir terör koridoruna asla izin vermeyeceği ilk günden beri açıkça dile getirildi. ABD liderliğindeki koalisyonun desteğini artık alenileştirmesiyle Akdeniz’e uzanan bir devlet(!) hayali kuran PKK/YPG’ye, ve yine Batı tarafından yapılan algılarla adeta “yenilmez” kisvesine büründürülen Daesh’e karşı Türkiye “terörle mücadele” kapsamında strateji değişikliğine gitti. Gerek Irak gerekse Suriye’de ülkemize yönelik tehditlere karşı savunma pozisyonundan çıkıp hücum pozisyonuna geçildi ve terörü kaynağında yok etme hedef strateji olarak belirlendi. 15 Temmuz ihanet girişiminden 40 gün sonra Fırat Kalkanı Harekatı ile aylar sürer dedikleri Cerablus saatler içinde Daesh’ten temizlendi, ardından Çobanbey (el-Rai), sonrasında terör örgütün psikolojik olarak merkezi konumundaki Dabık ve son olarak el-Bab büyük bir başarıyla Daesh terör örgütünden tamamen arındırıldı. Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra PKK/YPG açısından stratejik konumda olan Afrin’e bir gece ansızın girildi ve kent PKK belasından kurtarıldı ve böylece örgütün Akdeniz’e ulaşma hattını doğrudan kesildi.
Türkiye Fırat Kalkanı Harekatı ile AB/D’nin çok güçlü gösterdiği Daesh’in maskesini indirerek bitirdi, Zeytin Dalı Harekatı ile de ABD’nin PKK/YPG’ye kılıf giydirerek peydah ettiği ve tüm imkânlarıyla parlattığı SDG’yi gömerek içinin boş olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Gölge CIA olarak adlandırılan Stratfor Mart 2018 analizinde, “NATO’nun ikinci en büyük ordusu, olumsuz hava koşulları, yağmur çamurla Zeytin Dalı Harekatı’na yavaş başlamasına rağmen etkili ve güçlü olduğunu gösterdi. Zeytin Dalı Harekatı ilerledikçe Türk Silahlı Kuvvetleri kayda değer güçlü yanlarını gösterdi. Ankara Özgür Suriye Ordusu’nun savaş yeteneklerini geliştirmek için Fırat Kalkanı Harekatı’ndan bu yana büyük çaba sarf etti. Bu savaşçılar şimdi daha eğitimli, donanımlı görünüyorlar. Bunun yanında Türkiye çok sayıda Kürt savaşçıyı da Özgür Suriye Ordusu’na entegre etti.” dedi.
Alman Welt gazetesinin geçtiğimiz haftalarda yayımlanan bir yazısında; “Her durumda, Erdoğan dünya siyasi kartlarını ustaca kullanıyor ve oldukça zeki oynuyor.”
Erdoğan sadece terör örgütleri ile değil onların arkasındaki güçlerle de bir nevi mücadele ediyor. 15 Temmuz ihanet girişiminden 15 gün sonra yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti;
“Sadece Fetullahçı Terör Örgütüyle değil, diğer terör örgütleriyle ve onların arkalarındaki güçlerle mücadelemizi daha güçlü, daha etkin bir şekilde sürdüreceğiz. Ülkemizde oynanan oyunu bir kez daha bozduk. Bundan sonra inşallah Suriye’deki oyunu da bozacağız, Irak’ta oynanan oyunu da bozacağız, Libya’da oynanan oyunu da bozacağız. Orta Doğu’da, Kuzey Afrika’da, dünyanın her yerinde mazlumların ve mağdurların tek bir gözyaşı kaybetmemesi adına oynanan oyunları bozacağız. Bunların hiçbiri ülkemizde yaşananlardan bağımsız değildir. Hepsi aynı senaryonun farklı sahnelerinden ibarettir.”
Evet, aynen Erdoğan’ın dediği gibi Suriye, Irak, Libya, Ortadoğu ve hatta Kuzey Afrika’da yürürlüğe sokulmak istenen planlar Türkiye’den bağımsız değildi. Cidde merkezli düşünce kuruluşu Orta Doğu Stratejik ve Hukuki Araştırmalar Merkezi Başkanı , Suudi eski istihbarat şefi Prens Bender Washington Büyükelçisi iken danışmanlığını yapan emekli Suudi General Enver Eşki CFR’de yaptığı bir konuşmada, “Türkiye ise Osmanlı’nın görkemini geri getirme rüyasını uyandırdı.” sözleriyle uyarılarda bulunurken Trump ve Netanyahu’nun sponsoru olan milyarder iş adamı, Sheldon Adelson’un sahibi olduğu ve bedava dağıtılan “İsrael Hayom” gazetesi ise aynen şu ifadeyi kullanmıştı, “Türkiye Osmanlı’nın görkemini yeniden tesis etmeye çalışıyor.”
2015 yılında “Türkiye’ye karşı yeni bir oluşum” kurma amacıyla, Lübnan asıllı Amerikalı 'tescilli pedofil' George Nader’in arabuluculuğunda Kızıldeniz’de demirlemiş bir yatta Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Mısır ve Ürdün’lü üst düzey isimlerin katıldığı gizli bir toplantı yapılmıştı. Ve yine deşifre olan benzer bir toplantı..
“Middle East Eye” yazarı David Hearst, geçtiğimiz ay, İsrail, Suudi Arabistan, BAE ve Mısır üst düzey istihbarat yetkililerinin bir Körfez ülkesinin başkentinde Türkiye’nin bölgesel etkisine karşı koyma amaçlı toplandığını ve bu toplantıda Mossad Şefi Yossi Cohen’in, “İran’ın gücü kırılgan, asıl tehdit Türkiye” uyarısını yaptığını yazdı. O gizli toplantıya katılan ülkelerden Mısır darbe rejiminin Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Fas Dışişleri Bakanı Nasser Bourita ile yaptığı basın toplantısında bir soru üzerine Libya konusunda Türkiye’yi silah göndermekle itham etti, ardından Katar’ı terör örgütleriyle işbirliği yapmakla suçladı.
Kaşıkcı cinayeti sonrası Türkiye’nin son derece ilkeli politikasını kabullenemeyen ve cinayetin iç yüzünün ortaya çıkmasını istemeyen Suudi Arabistan ve onun yıpratılmamasını isteyen başta İsrail, BAE, Mısır’ın, Türkiye’ye karşı planlar içinde oldukları sır değil. Hatta Kaşıkcı cinayetinin baş zanlılarından ve Muhammed Bin Selman’ın en yakın adalarından Suud el-Kahtani’nin kurduğu sosyal medya ekibi trol hesaplarla Türkiye’ye karşı yalan haberler yaydı, boykot çağrıları yaptı..
Tarihten gelen bir misyonumuz var ve biz bundan kaçamayız. Dünyanın en stratejik, en hareketli coğrafyasının tam ortasındayız, bin yıldır oyunlar bitmedi bundan sonra da bitmeyecek ve de tuzaklar her zaman vardı bundan sonra da olacak.. Ayette buyrulduğu gibi, “Ve mekerû ve mekarallâh, vallâhu hayrul mâkirîn” (Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah(cc), tuzak kuranların en hayırlısıdır.- Âl-i İmran 54)
Faruk Önalan, 15.02.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Suların Rengi, Analizler, Zahir'den Öte
Faruk Önalan Yazıları
Takip et: @farukonalan
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.