"İnsan gezdikçe öğreniyor ve ufku açılıyor. Ancak çevremize ilgiyle ve sahiplenici bir bakış açısıyla bakmamız, memleketimize sahip çıkmamız lazım. Tabiî ki halktan, arkeolog, antropolog, tarihçi, sosyolog, tabip, hukukçu bilinciyle hareket etmesini beklemiyoruz. Halk, öncelikle insani ihtiyaçlarının peşine düşer, çalışır, eğlenir ve toplumun devamı için ürer, geneli rutin bir sarmalın içindedir yani…"
Mesaj vermesek olmaz, çünkü dertliyiz. Ne demiş Ozan ‘aşk adamı ağlatır, dert adamı söyletir…’ Antep ve Hatay’a gidiyorum dediğimde en az on kişiden; şunu ye, bunu tat, falanda şu yemek var benzeri tavsiyeler aldığım zaman, içimden ‘yahu bu milletin yemekten başka bir keyfi yok mu?’ diye düşündüğümü söyleyeyim. Belki de ilgi alanlarımı bildikleri için -nasılsa tarihi kültürel yerleri gezer, yemeği düşünemez- aç kalır diye beni kolladılar.
Yok, aslında öyle değil, doğrusu kendileri olsa ne yapacaklarsa bana da onu öneriyorlardı. Tabiî ki insanlar güzel yemekler yiyecekler. Mevzuubahis kentlerimiz de mutfakları-yemekleriyle ünlü, ülkemizde bir gastronomi turizmi olacaksa başkentleri olabilecek yerler. Doğrudur…
Şimdi buradan başka bir pencere açayım, ülkelerinde savaş var ama bunlar burada yiyip içip, bizim ülkemizde keyiflerine bakıyorlar diye Suriyelilere demediğini bırakmayan bizler, yemek içmek ve keyif yapmayı bir kendimize has sanıyoruz anlaşılan.
Tamam da, biz kendi ülkemizdeyiz onlar ise mülteci! Çok kısa bir zaman önce onlar da kendi vatanlarındaydılar, aynı buradaki gibi sadece yiyip içiyor ve alış veriş yapıyorlardı. Alabildikleri en lüks şeyleri alıyorlardı. Aynı bizim gibi.
Bizim ülkemizde görünür ve yıkıcı bir savaş yok belki ama çok da müreffeh günler yaşadığımızı söyleyebilir miyiz? Geçmiş tecrübelere ve bugüne de bakarak, yaşadığımız coğrafya ve toplum yapımız dolayısıyla topun ağzında olduğumuzu hep hissetmiyor muyuz? Ortalama on-on beş yılda bir darbe, diğer on yılda bir de, ekonomik kriz yaşıyoruz. 35 yıldır çok ciddi bir terör belasına hem canımızı, hem malımızı heder etmiyor muyuz? Buna rağmen biz de pek ayağımızı yorganımıza göre uzatıyor sayılmayız…
Yine Antep ve Hatay’a döneyim; her iki ilimizin de ayrı ayrı hikâyeleri, kültürleri, muhteşem tarihleri var. Çok değerli tarihi eserlere sahipler, pek çok köklü medeniyete ev sahipliği yapmışlar. Her ikisinin de yakın tarihimiz (işgalden kurtulma mücadelesi) açısından kalbimizde ve hafızalarımızda mühim yerleri var. Çoğumuz biliyoruz ama Antep’e gideceklere Antep Kalesini ziyaret etmelerini tavsiye ediyorum. Antep’in işgalden kurtulma mücadelesi, orada belgesel eşliğinde güzelce anlatılıyor.
Atatürk bu bölgeyi ziyaret edince kendisine Antepli (şehir henüz Gazi unvanını almamışken) olması teklif ediliyor o da Anteplilerin şanlı direnişine bir jest olsun diye kabul ediyor ve kütüğünü Antep’e aldırıyor.
Ne mi olmuş? Künefeci!
Daha önce de kötü filmler oynatılan bir sinemaymış!
Eski Hatay Cumhuriyeti Meclis Binası
Yani bu zamana kadar kimsenin ilgilenmemesinin, değerbilmezlikten başka bir sebebi yokmuş. Maalesef bu durumdan kimse de rahatsız olmamıştı (olduysa da seslerini duyuramamışlar). Ne Hataylı entelektüeller, ne konağın sahibi Hatay’ın ileri gelenlerinden olan Adalı Ailesi, ne Hatay Belediye Başkanı, ne Hatay Valisi, ne devletin konuyla ilgili bürokratları ne de Hatay’a gezmeye gelen vatandaşlar!
Muhtemelen, gezmek için gelenler künefelerini ısmarladılar, önce künefenin resmini sonra da kendilerinin dudak büzüp göz süzerek çektikleri selfilerini sosyal medyada yayınladılar ve ağızlarında künefe tadıyla ‘tatlı yiyip tatlı konuşarak’ Hatay’dan ayrıldılar.
Biz tatsız konuşalım, çünkü dost acı söylermiş…
Son krizden önce ülkemizde her ay bir milyondan fazla akıllı telefon satılıyordu. En ucuzu 2 bin lira olan telefonlardan bahsediyorum. Bu milli servetin oluk oluk dışarıya akması demek. İsraf ettiğimiz yiyeceklerle Afrika’da açlıkla savaşan birkaç ülkeyi doyuracağımıza inanıyorum. Bu maddi anlamdaki hovardalığımız; manevi hovardalığımız ise kültürümüze doğamıza, tarihimize sosyal medyada yayınlanacak ve birkaç yüz beğeni alacak bir fotoğraf karesi kadar değer vermemiz.
Antep ve Hatay denince insanların aklına yemekten başka bir şey gelmiyor. Gelemez de. Buralara turistik gezler yapan kaç kişiyle konuştuysam hepsi baklava kebap muhabbeti yaptı. Kimseden şurası şöyle burası böyle şeklinde olumlu bir eleştiri kritik duymadım.
Hâlbuki siyaset, particilik ve fikri ayrılıklar söz konusu olduğunda çoğunu susturamıyoruz. Biraz dur da motorun soğusun diyorsun mecburen. Milliyetçilik, Atatürkçülük denince mangalda kül bırakmayanlardan, Sembolik anlamı olan Hatay Meclisi'nin künefeci olmasıyla ilgilenmeyen Belediye Başkanını uyarmalarını bekliyorum.
Haddizatında yurdumuzun başka yerlerinde de benzer durumlarla karşılaşmıştım…
Geçen yıllarda Bilecik-Söğüt gezisi yapmıştım, Şeyh Edebali’nin türbesinin karşısındaki vadiden aşağı bir şey aktığını gördüm ama uzakta da iyi seçemiyorum. Bakıyorum şelale desem değil, sulama kanalı olsa böyle boşa niye aksın. Meğer şehrin kanalizasyonuymuş. Hay Allah sizi ıslah etsin dediydim içimden…
Osmanlının kurucusu Osman Gazi’nin akıl hocası, manevi dünyamızın önderlerinden birine karşı bu ne saygısızlık, bu ne kadir kıymet bilmezliktir! Fotoğraflarını çektim, belediyeye, üniversiteye, valiliğe yazdım ama heyhat! Geçen sene gidenlere sordum hala akıyor mu diye. Evet akıyormuş. Demek ki orada da memleketine sahip çıkacak kimse kalmamış. Demek ki illa Cumhurbaşkanının görmesi gerekiyor.
Neyse, Antep ve Hatay’a geri dönelim.
Antep konumu ve maddi durumu itibariyle elbette Hatay’dan daha büyük ve gelişmiş bir şehir. Tarihin her döneminde ticaretin kavşağında (İpekyolu üzerinde) önemli ve zengin bir şehirmiş. Bunu her köşe başında karşımıza çıkan büyük ve görkemli hanlarından anlayabiliyoruz.
Yemişhan, Gaziantep
Antep Bakırcılar Çarşısı
Aynı şey Hatay Uzun Çarşı ve Kunduracılar çarşısı, vb. için de geçerli. İçinden nehir geçen şehir olma şansını yakalamış Hatay’ın Asi nehrinin üzerinde ihtişamlı köprüler görmek istiyorsun ama yok. En azından eski ve yeni şehri birbirine bağlayacak özel bir köprü tasarlanamaz mı?
Hatay Ulucâmi
Her iki şehir için de o çok övündüğümüz gastronomi turizmini oryante edecek, planlı bir amaca ve hedefe matuf bir hareket de göremedim. Ben turla gitmedim ama eminim turla gidenleri de en pahalı yerlerde yedirip kazıklanmalarını sağlıyorlardır.
Antep için söyleyecek olursak tarihi çarşıda genel olarak fiyatların yüksek olduğunu belirtmeliyim.
Bir önceki kırsal turizmin kalkınmadaki önemini anlattığım yazımda söylediklerimi tekrar edeyim; hem Antep hem de Hatay’da kültür turizmi ile kırsal turizmi iç içe geçirerek harikalar yaratılabilir.
Örneğin, Antep’in fıstık bahçelerine, Hatay’ın biber tarlalarına ve çiftliklere turlar düzenlenebilir. Mutfak kültürü ve gastronomi turizmi sistemli bir şekilde yapılınca elde edilen gelir büyük oranda bölge insanına dönecektir. Aksi halde pek verimli olmaz.
Hatay'da eski bir evin kapı tokmağı (Kadınlar için olanı, Erkekler için olanı kaybolmuş)
Yesemek Açık Hava Müzesi, Gaziantep
Bölgede bulunan taş ocağının ne zamandır heykel atölyesi olduğu bilinmiyor ama M.Ö. 2000’li yıllardan itibaren Hitit hâkimiyetine girdikten sonra Hititlerle yeni bir fonksiyon kazandığı düşünülüyor. Burada özellikle, Hitit, Suriye, Arami ve Asur Sanat unsurları ağırlık kazanıyor ve bu üslup, batıda gelişmeye başlayan Ege kültürlerini etkileyerek Yunan sanatının çekirdeğini oluşturuyor.
Belki bir gün o heykelleri geri alırız, ama o zamana kadar bir akıllı çıkıp bitmiş heykellerin replikalarını (kopya) yapar ve bu şekilde heykel taşıma hikâyesini -yolları canlandırır. Belki tarihi atölyenin yakınlarında yaşayan bir atölye kurulur ve geçmiş canlandırılır. Hayal bu ya!
Yesemek Açık Hava Müzesi, Gaziantep
Tütünhan Mağarası Su Kuyusu, Kır Kahvesi, Gaziantep
Son olarak Suriyelilere benim de bir çift sözüm var. Kuru patlıcan dolmasını çok severim ama fiyatlar epey yükseldiği için fazla alamadım. Meğer Antep’teki Suriyeliler patlıcanı çok tükettikleri için, kuru patlıcan fiyatları artmış. Bu kabul edilemez(!)
Peri Han, 19.02.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Güneşin Altındaki Her Şey
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.