"Demek ki ağaçta iyi ev yapamamışız. Demek ki her şeye rağmen biz de sizin gibi yenilmişiz, ama en son biz yenildiğimiz için bize kızıyorsunuz."
Görevimiz çocuklarımızı kolaylıkla değişmeyen anayasanın, sıklıkla değişen kanunların, çok sık değişen yönetmeliklerin ve müfredatların öngördüğü şekilde eğitmek, davranışlarını belirlenmiş standartlara göre değiştirmektir.
Özetle, biz, öğretmenler ideal olduğu kanaati ile elimize kılavuz olarak verilen standartların siyasetçilerin, bürokratların çizdiği yolda, gençleri değiştirmekten sorumluyuz... İşimiz bu, mesleğimiz bu. Öğrenci taleplerinin, veli talepleri ile çatıştığı yerde, bürokrasinin talepleri heybetli bir şekilde daima tepemizde dikili durur, her talep edenin de, tuhaftır, denetleme hakkı vardır; şikayet eder, soruşturma açar. Biz her şeyi aynı anda herkesten çok daha fazla hissederek yaşarız, çünkü tüm talep oklarının hedefindeki hedef tahtasıyız ve bu yüzden kusurlarımız küçük de olsa büyük görünür...
Biz de diğer meslek sahipleri gibiyiz, mükemmel değiliz, ama nedense herkes bunu unutmaya odaklanmış bir şekilde yaklaşır bize... Çünkü herkesin zihninde asıl otorite biziz, herkesin zihninde babadan ya da anneden sonra ilk otorite, yahut çocuğun karşılaştığı ilk resmi otorite olduğumuz için. İşte bizi sıkıştıran, haksızlık üreten ruhunuzdaki asıl sebep budur.
Bunu anlatmak istedim; hepiniz bizi otorite olarak gördüğünüz için bize yöneliyor talepleriniz, mükemmel sandığınız bizden çözüm bekliyorsunuz sürekli...çocuklarınız, siz, bürokratlar, siyasetçiler, doktor, hakim, savcı, mühendis, mahalle muhtarı, bakkal, manav, lokantacı...
Ama biz otorite değiliz, çoğumuzun, farkında olmadığımız halde, otorite imişçesine davrandığını da biliyorum. Ve belki de bütün bu karmaşa içinde bizi otorite saymanızdan hoşlanıyor olduğumuzu da düşünüyorum. Ömrü, geliri giderinden asla fazla olmayan bir 'maaşlar-masraflar kıskacında' geçen bir mesleğin böyle küçük ayrıntılarla çekilebilir hale geldiğini de not etmek gerek.
Nasılsa her yandan sıkıştırılmışız, böyle teselli bulalım diyoruz bazen; ancak emin olun çoğunlukla acı acı gülümsüyoruz. Kendini kandıramayan tek meslek grubu olarak biz, inanmayabilirsiniz, ama her sıfatınızla karşımıza çıkan sizin karşınızda çaresiziz. Çaresiz bir şekilde bizden çare beklediğiniz her durumda da size çare arayan ve bulan da biziz.
İşte bütün bu saydıklarımdan ötürü herkesten daha çok izleme imkanımız var insanları ve bu yüzden sürekli diri kalırız, güncel olandan kaçınmak gibi bir 'lüksümüz' asla yok. O halde şunu sormak isterim size, sizden daha çok size şahit olan bizler için ne tür 'iyi şeyler' düşünüyorsunuz? Öğrenci olarak, veli olarak, bürokrat, siyasetçi, vali, bakan ve cumhurbaşkanı olarak?
Bizden vicdanımızla iş yapmamızı bekliyorsunuz, siz beklemeseniz de biz bunu yapıyoruz zaten, peki ya siz? Vicdanınızla bakıyor musunuz bize? Cüzdanımıza bakarak itibarımızı ölçenler de sizlersiniz, peki cüzdanımızdaki miktarı belirleyen siz, bizden vicdanlı olmayı bekleyen siz, bize karşı vicdanlı mısınız?
Girişte söylemiştim; sistemin, toplumun, dünyanın ve zamanın ürettiği her şeyle doğrudan karşılaşan insanlarız, işimiz bu yüzden karmaşıktır, zordur, irade ve dirayet ister, siz bize vicdanınızla bakmasanız bile, biz, size ve çocuklarınıza vicdanımızla, bütün yeteneklerimizle bakar, gece-gündüz çalışırız; tehdit ediliriz, dayak yeriz, öldürülürüz sorun değil, haklarımız sümenaltlarında saklanır sorun değil, en küçük kusurumuzda cehennem yaşatılır bize o da sorun değil, hepinizin canı sağolsun, çünkü sizin ilk resmi otoriteniz olarak bütün isyanlarınızı hak ediyoruz, çünkü her şeyin sorumlusu biziz...
Demek ki ağaçta iyi ev yapamamışız. Demek ki her şeye rağmen biz de sizin gibi yenilmişiz, ama en son biz yenildiğimiz için bize kızıyorsunuz. Sıkışan soruyor: "Nasıl bir öğretmen istersiniz?" Sanki öğretmeni yetiştiren, her türlü kıskaca alarak yöneten siz değilmişsiniz gibi... Sorun bakalım bize: "Nasıl bir öğrenci, bir veli, bir idareci, bir bakan, bir Cumhurbaşkanı istiyorsunuz?" diye.
Sormazsınız; çünkü hiç sormadınız.
Dedim gitti işte; ha boşa ha doluya, ama sorum ruhunuzda yankılansın lütfen:
"Vicdanınızla bakıyor musunuz bize?"
Mustafa Eyyüboğlu, OnAltıMartİkiBinOnDokuz– KırkBir
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.