"Napolyon, ordusu ile Mısır’ı işgale geldiğinde henüz 22 yaşında bir gençti. İşgalci İskenderiyelilere hitaben 2 Temmuz 1798’de verdiği söylevde “Biz gerçek Müslümanlar” diyordu, “Biz buraya sizlerin hayatını daha müreffeh kılmak, ayrıca sizlere kâmil bir medeniyetin tadını tattırmak için geldik” diyordu…"
Sen unuttun. Adını, sanını unuttun.
Senin imdadına koşmuş bu ulu şehidi tarihin soluk galerilerine terk ettin, ama onu vahşice kömür ateşinde canlı canlı yakanlar, kazıklara oturtarak dört saat boyunca bu ağır işkenceye tabi tutup bunu büyük bir kalabalığa rezil bir gösteri olarak izletenler asla unutmadı.
Mısır’ı, İslam yurdunun mümtaz parçalarından biri olan bu mübarek beldeyi ve daha nicesini işgal eden, İslam’ın harimine göz diken, çoluk çocuk katleden bu aşağılık sömürgeci asla unutmadı.
Süleyman Halebi’ye yapılan ağır işkencelerin üzerinden bir asır geçtikten sonra Cezayir’de, Fas’ta işlediği ağır cinayetler, katliamlar, ondaki ürkütücü hafızayı, yüreğini karartan derin kini ve sömürmeye dair önü alınamaz şeytani hırsı resmeder.
Evet, o asla unutmuyor, ama sen çabucak unutuyorsun.
Urfa önünde, Halep’te, Antep’te, Beyrut ve Sayda’da, Ariş ve Suruç’ta, Şam ve Birecik’te, Azez ve Cerablus’ta işlediği insanlık dışı cinayetler bu derin kinin, bu ahlaksız sömürgeciliğin, bu aşağılık ırkçılığın en yakın numuneleridir.
Bütün bunları unuttun, ama o asla unutmadı.
Süleyman Halebi’nin öldürdüğü işgalci General Jean Baptiste Kleber’in de şehri olan Strazburg’da 11 Aralık 2018’de meydana gelen terör saldırılarının hemen ardından hemşehrilerinin manidar bir şekilde Kleber’in meydanda bulunan heykeline çiçek koymaları bu hafızaya ve teröristler üzerinden yapılan hafıza tazelemeye dair manidar bir girişimdir.
‘Biz gerçek Müslümanlar’
Kömür ateşinde yaktığı bedenini, vahşice kestiği kafasını bugün bir hafıza olarak, sadece hafıza değil, sana nasıl bakması gerektiğine dair aşağılık niyetlerle orada, o ışıltılı şehirde, Paris’in göbeğinde, Muséé de I’Homme’de güzelce ışıklandırılmış olarak sergiliyor. O müzeyi ziyaret edenlere uzun tiradlar eşliğinde nasıl vahşi, nasıl ‘assassin’ olduğumuzu hikaye ediyor. Tiyatrolarına, sinemalarına, roman ve hikayelerine sos eyliyor ve asla unutmuyor.
Ama sen unuttun.
Napolyon’un işgal için senin vatanına yolladığı işgal ordusunu, o ordunun işlediği aşağılık suçları, katliamları, hırsızlığı ve sömürüyü unuttun, ama o asla unutmadı. O yüzden bulabildiği her fırsatta ordusu ile yine burada boy gösteriyor. Senin çocuklarını doğruyor, bilinçaltına derin kinler ve kibirler ektiği çocuklarını her silahla teçhiz ederek yolluyor senin vatanına. Sen Türk ol, Kürt ol, Arap ya da Fars ol, fark etmez. Hepiniz birsiniz, aşağılık varlıklarsınız, bunu öğretiyor sürekli çocuklarına ve yolluyor ordularını.
O asla unutmuyor.
Ama sen unutuyorsun.
Süleyman Halebi adını geçen hafta Afrin’e yaptığım kısa ziyarette bir yetimhanenin tabelasında görünce içim titredi.
Sen unutma!
Süleyman Halebi Afrinli bir Kürt. Küçük bir esnaf olan Kokan Köyü’nden (Fransızların geçtiğimiz yüzyılın başında Suriye’yi işgale geldiklerinde ilk hedef aldıkları köydür) Muhammed Emin’in çocuğu idi. Eğitim için 17 yaşında El Ezher’e gitti. Medine ve Mekke’de bulundu. Samimi bir mümin ve ümmetin parlak evlatlarındandı. Napolyon, ordusu ile Mısır’ı işgale geldiğinde henüz 22 yaşında bir gençti. İşgalci İskenderiyelilere hitaben 2 Temmuz 1798’de verdiği söylevde “Biz gerçek Müslümanlar” diyordu, “Biz buraya sizlerin hayatını daha müreffeh kılmak, ayrıca sizlere kâmil bir medeniyetin tadını tattırmak için geldik’ diyordu.
15 Temmuz öncesinde darbeci işbirlikçilerin liderinin dediğine ne kadar benziyor:
“Haçlının ülkenizi işgal etmesi, çok tehlikeli değildir; Bir kere onlar, sizin kadınlarınıza kızlarınıza ilişmezler, mâbedinize ilişmezler; ilişmemiş Haçlılar.”
Mısır’da da aynen böyle düşünen mebzul miktarda işbirlikçi vardı ve Napolyon ordusundan ziyade onlara güveniyordu. Institut d’Égypte tam da bu iş için kurulmuştu, Mısır’da kısa süreli işgal boyunca yapı-lan araştırma ve çalışmaları, tam 25 cilt tutan ve sayfaları bir metrekare genişliğinde devasa bir külliyat şeklinde kayıt altına alan ‘Anlatı’ adlı çalış-ma ile gerçek bir hafıza kaydı olarak hala işler halde tutulmaktadır.
Ama sen unuttun. Hiç bir kayıt tutmadığın gibi Süleyman Halebi gibi büyük şehitleri de unuttun.
İstanbul üzerine nazlı şiirler söylemiş olan Fransız şair Alphonse de Lamartine aynen şöyle diyordu:
“Bu imparatorluk, (İstanbul’da isyan çıkma-sı ya da başka bölgelerin kopması yolu ile) yıkıldığında, Avrupalı güçlerin her biri, vesayet namı altında, Kongre’nin kendisi için tayin edeceği toprağa sahip olacaktır. Sınırları, çevresi, sınır güvenliği, din, töre ve sağlayacağı imkânlar ile tanımlanacak ve sınırlanacak bu topraklar, aynen ait olduğu ülke gibi yönetilecektir. Avrupa hukukunca tanımlanacak bu tasarruf hakkının belli başlı konusu, belli bir bölgenin, ister serbest şehirler kurmak için olsun, ister Avrupa’ya bağlı müstemlekeler kurmak için olsun, ister limanlar yahut ticaret merkezleri kurmak için olsun, işgalidir.”
Sen unutursan;
Kapı komşun Afrin uzak, çok uzak bir yer olur,
Suruç’un karşısı Kobani düşman.
Sen unutursan;
Kudüs yetim, Bosna yalnız, boynu bükülür Şam’ın, Bağdat’ta söner ışıklar.
Unutma bunları.
Mustafa Ekici, 09.05.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar
Takip et: @mustafaekici23
İlk Yayınlandığı Yer: Star Açık Görüş
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.