17 Haziran 2019 Pazartesi

SA7759/KY1-CÇ640: Sana Değil Bu Tümceler

"Varlık, varoluş karşısında şaşkınlığa bir yer yok. Deli gözüyle bile bakılmıyor böylesine. Tüm çözümler, tüm yanıtlar cebinde yığının her bir bireyinde. Atide bekleyen muhayyel ya da meçhul yolcuya giden yolu kestiler. Öyle bir yol yok artık. Öyle bir imkân yok."


Uzleti kaybettik. Yalnızlığı. Sığınacak bir vaha yok. Vaha yok çünkü çöl yok. Kör bir kuyu bulup haykırmanın yolu yok. Kör kuyu zümrüdü anka oldu. Muhayyel bir kuş hükmünde kör kuyular, çıkılması muhal dağların zirvesinde olan mağaralar. Çepeçevre kuşatıldık. Söylenmedik, söylenmeyecek sözleri söyleyebileceğimiz, gelecek bir zaman diliminde meçhul ya da muhayyel bir okuyucu için yazılacak betiklere bir imkân yok. Bir yol yok! 

Yalnızlık imkânı elimizden alındı. Gözetleniyoruz. Dinleniyoruz. Bir haykırıştan ibaret sözlerimiz anında birilerinin önünde beliriyor. Bir anda yanıtlanıyor. Yanıt bekleniyormuş gibi. Oysa bir yanıt beklenilmiş değildi ki. Atide muhayyel ya da meçhul bir okuyucunun nasıl bir tepki vereceğini bilmiyorduk. Belki yazdığımız betikleri okuyup hırsla sayfaları yırtacaktı. Belki ağza alınmayacak en galiz sözcüklerle küfredecekti belki alay edecekti. ve fakat bilmiyorduk. Rahattık. Belki derdimizle ortak birinin eline geçecekti o betikler yığınlar içinde içimize akıttığımız gözyaşlarının aynısını o da dökecekti. 

Bir vahamız vardı. Uzlete çekileceğimiz bir kıyımız, kuyumuz mağaramız vardı. Yok! Yığınların acımasızlığıyla perişan uzleti arayan, yalnızlığın koynuna özlem çeken. Kendisine yazılmamış betiklere aç martılar gibi saldırıyor. Didikliyor. Gözlerini oyuyor. Bir haykırışı siygaya çekiyor. Aklının ermediği bir sızlanışa ilişkin bilimsel-düşünsel-dinsel çözümlemeler yapıyor. Yaptığını sanıyor. 

Ben inanıyorum ki yazıya, söze dökülen her yapıt bir çığlıktır. Varlık, varoluş karşısında düşülen şaşkınlığın hemen ardından savrulan bir çığlık. Dostoyevski ‘aman ne müthiş betimlemeler, ne gerçekçi çözümlemeler!’ denilsin diye yazmamıştır tek bir tümcesini. Ya da Fuzulî. Baki. Hafız. Camus, Sartre. Beckett. Kafka. Benim için yazdılar. Her bir yazdıkları benim için olan bir betikti. Çığlıklarıydı. Senin için değilse at gitsin çöpe. 

Falan ‘Şu yapıtında şunu diyerek şunu imlemiştir! Kendisi sözcüklere bin takla attıran söz ustasıdır!’ olur. Yığın böyle diyecektir eleştirmen kisvesi altında. Uzmanlık payesiyle. ‘Duyulmayan Anlam Çığlığı’ adlı yapıtın yüzlerce sayfasının indimde anlamı yok. Yapıta seçilen başlık soluğumu kesmiş benim. Yığınların gözdesi eksper neler bulur sayfalar arasında bilemem. Bildiğim soluğumu kestiğidir. 

Bir vaha bulabilseydim, kör bir kuyu önünde durabilseydim, Zerdüşt’ün mağarasına ya da yığınların ulaşamadığı, bilemediği, bilemeyeceği Hira’ya tırmanabilseydim atideki muhayyel ya da meçhul okuyucuyla bunu konuşabilirdim. Tartışabilirdim. Gözyaşlarımız eşliğinde sükûtun derinliklerinde fısıldayabilirdik birbirimize. Bu olanaktan yoksunuz. Yalnızlığı çaldılar. Uzleti sildiler yeryüzünden. 

Varlık, varoluş karşısında şaşkınlığa bir yer yok. Deli gözüyle bile bakılmıyor böylesine. Tüm çözümler, tüm yanıtlar cebinde yığının her bir bireyinde. Atide bekleyen muhayyel ya da meçhul yolcuya giden yolu kestiler. Öyle bir yol yok artık. Öyle bir imkân yok. 



Cemal Çalık, 17.06.2019,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli


Facebook 



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı