"Açmayacağım. Zil çalınana kadar açmayacağım."
Cık cık cık, diyorum. Bir uyak hevesinin sevk-i tabisiyle mi? Muziplik olsun diye mi? Böyle diyorum, neden dediğimi bilmiyorum. İçimden geldi işte, birden dökülüverdi dudaklarımdan ‘Cık cık cık!’.
Elbette dış kapı olmalı. İçinde bulunduğum odanın kapısının vurulmasının imkânı yok elbette. Bir artı bir olan bu evde benden başkası yok. Ha belki dış kapı açıktı, açık olan kapıdan giren kişi benim ister istemez tek olan bu odada olduğumu düşünerek –gerçi tuvaletle banyonun bir arada olduğu yerde ya da ya da mutfakta da olabilirdim- ve de uygunsuz bir durumda olmam olasılığına karşın nezaketen kapıyı vuruyor da olabilirdi. Ancak böyle bir olasılık yok.
Dış kapıyı evden içeri girer girmez kapadığımı üstüne üstlük sürgüsünü çektiğimi de biliyorum. Böyle tuhaf bir huyum var. Dış kapıyı sürgülemeden asla bırakmam. Demek ki kulaklarıma çalınan ürkek, çekingen, mütereddit vurulduğuna yorduğum ‘Tık Tık Tık’ sesi kesinlikle dış kapıdan gelmiş olmalı. Başımı elimdeki akıllı telefondan kaldırıp odanın kapısına çeviriyorum. Gözlerimi dikip öyle kalıyorum.
Tıklardan hemen önce gelen sohbet mesajına bir yanıt vermek üzereydim. Gözlerim yanıtsız mesajda. ‘İyi günler.. nasılsın?’ Yanıtlamalıyım. Üşeniyorum. Kapıya gitmeye üşendiğim gibi üşeniyorum. Üşengeçliğim üzerine kafa yoracak değilim. Bu konuda kafa yormaya hevesli yanımın hevesini kırmak için ‘İçimden gelmiyor!’ diyorum. Gerçekten de içimden gelmiyor. Ne kapıya bakmak ne mesajı yanıtlamak. Öyle boş boş olduğum yerde olarak, sadece soluk alıp vermek.. daha albenili.
Eğer ‘Tık Tık Tık’lar dış kapıdan geliyorsa kapıyı döven kapı ziline ulaşamıyor demektir. Boyu zile ulaşamayacak kadar küçük komşu çocuklarından biridir belki. Belki boyu kısa arkadaşlardan biri. Hadi oradan, diyorum kendi kendime. Kapı ziline ulaşamayacak kadar kısa bir arkadaşın, tanıdığın kimse yok ki! Çevrendekilerin en kısası sensin senin de boyun bir yetmiş. Ya zil! Yerden elli santim kadar bile yüksek değil.
Telefona ikinci mesaj geldi. ‘Küs müyüz? Mesajı gördüğünü görüyorum!’ ne diyeyim? Gidip kapıya baksam sonra mesajı yanıtlasam? Mesaja yanıt verip sonra kapıya baksam? Öyle uzun uzadıya bir şeyler değil ki. İkisini toplasan yarım dakikayı geçmez. Yarım dakikadan az olan için uzun sorular sormak niye?
Mesaj kesin ve fakat kapımın çalınıp çalınmadığı meçhul. Belki kapıcı merdivenleri temizliyordur. Ya süpürgenin ya paspasın sapı kapıya dokunmuştur. Süpürgeden çok paspas sapı olabilir. İleri sür geri çek. Kapıyı hesaba katma. Paspasın sapı kapıya dokunsun birinci tık. Tekrar paspası ileri sür. Geri çek. Kapı hesabını yanlış hesapla. Sap yeniden kapıya dokunsun ikinci tık. Sonra üçüncü tık. Kapının önü çok kirli olmalı. Çünkü üç tık birkaç kez yinelendi ve küs müsün sorgusuna havi ikinci mesaj geldiğinde aynı tıklar kulaklarımda yankılandı. Temizlik tezim çökmüş oluyor. Aynı çekingen, aynı ürkek aynı mütereddit tıklar iş başında.
Gidip bakmalıyım. Gerçi kimseyi beklediğim yok. Hoş benim kimseyi beklemezliğim kimsenin gelmesine mani değil. İnat ediyorum. Açmayacağım. Zil çalınana kadar açmayacağım. Kapı tık tık tıklardan şiddetli yumruk seslerine dönse de açmayacağım. Zil var kardeşim. Bas şu kahrolası zile. İnat ettim. Mesajı da yanıtlamayacağım. Çok önemsiyorsa çaldırsın telefonu. Hadi bakalım!
Cemal Çalık, 28.06.2019, Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Öykü
Cemal Çalık Yazıları
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.