"Özetle; tarihi süreç içinde idarenin toplum tarafından çağa uygun ölçütlerle denetlendiği, yakından takip edildiği öne sürülemez."
Türkiye’de yaşanan toplumsal çelişkiler, idare edenlerle idare edilenlerin kendilerini ayrı zeminde konuşlandırmalarının genel kabul görmesine dayanmakta. Gerek Müslümanlık öncesi, gerekse Türklerin Müslümanlığı seçmesinden sonra, halk idarecilerinin kendileri için iyi şeyler yapacağına inanarak idarenin işlerinden uzak durdu.
(Türkler deyince sadece bir ırktan bahsetmiyorum. Türk Devleti diye tanımlanan devletlerin içinde yaşayan halkların da Türk olarak nitelendirildiği, bir milletten ve onun devletinden bahsediyorum.)
Öncesinde olduğu gibi, Osmanlı döneminde de halk kendini vicdanen diğer milletlerden üstün meziyetlerle donatılmış görür, içlerinden çıkan idarecilerin, tıpkı kendileri gibi inançları doğrultusunda halkının hakkını gözeteceğini, vatanını her şeyin üzerinde tutacağına inanırdı. O nedenle Padişahların yaptıklarını -ne yapmışsa-, halkı ve vatanı için yaptığını düşünür, yapılan şeylerde hikmet arardı..
Padişahların da genel itibarıyla bu düşünce doğrultusunda davrandığı, hatalı şeyler yapsalar dahi çıkarları için halkına ve vatanına ihanet olacak hiçbir şey yapmadıklarına tarih şahittir..
Osmanlı halkı, (bir bütün olarak) inancı nedeniyle kendini diğer milletlerden daha adil, daha hakkaniyetli görüyor, buna uygun davranmaya çalışıyordu. Başındakilerin de böyle olduğuna, böyle davranacağına olan inancı nedeniyle de vicdanen rahattı.
Bu düşünce birliği halkı, idarecileri denetleme, onların yaptığı şeylerin ne derece doğru olup olmadığını sorgulama gibi konularda ilgisiz bir konuma itti. Böylece toplumsal denetim gelişmedi, onun yerine otoriteryen yönetim şekilleri gelişti. Osmanlı’nın yıkılmasından sonra onun vaktiyle var olduğu coğrafyalarının hemen tümünde kurulan devletler/devletçiklerde de aynı tabloyla karşılaşıldı.
Yeni kurulan devletlerin hiçbirinde toplumsal belirleyicilik olmadı. Halk, idareyi elinde tutanın kendisi için iyi şeyler yapacağına ve onun sınırsız yetkilerle donanmasının kendi yararına olduğuna inandı.
Cumhuriyet sonrasında da bu durum değişmedi. Devletin zirvesinde olup biten çekişmeler halkı ilgilendirmedi ve halk orada bulunanın mutlaka halkı İçin iyi şeyler yapacağına inandı.
Cumhuriyet,geleceği batılı gibi örmek isteyince getirdiği tepeden inme, son derece radikal şeylere dahi uyum gösterdi. Bunlara tepki gösterenlerin tepkilerinin nedeni ise halkın inançlarıyla yani dinle ilgiliydi. Yapılanlar kimilerince dinle çatışır görüldü ancak yine de halkın çoğunluğu idarenin yanında yer aldı ve yapılanların kendileri lehine yapılan şeyler olduğuna inandı.
Özetle; tarihi süreç içinde idarenin toplum tarafından çağa uygun ölçütlerle denetlendiği, yakından takip edildiği öne sürülemez. O nedenle evrensel değerlere dayalı olarak toplumsal paydanın büyümesi yerine, idare edenlerin doğru şeyler yapacağına olan inançla siyasal erkin güçlenmesi kaçınılmaz hale geliyor...
Adnan ONAY, 07.07.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem'in Düşündürdükleri
Takip et: @adnanonay
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.