"Eğer, devletler kendi iç dinamikleriyle toplum beklentilerine uygun olarak sağlıklı bir şekilde değişimin önünü açamazlarsa, değişimin önünün alınması mümkün olamayacağı gibi, değişimin kontrolünün de sistem dışında olması kaçınılmaz hale gelir.."
Savaşlar, krizler sadece haritaların değişmesine yol açmaz, toplumsal yapıların, yapısal sistemlerin de değişimine yol açar. Batı’da kilisenin toplumsal yapıyı tahakküm altına almasının ardından başgösteren ayaklanmalar sadece düşünce özgürlüğünü getirmedi, sanayileşmenin de önünü açtı.
Sanayileşmenin tekelci yaygınlaşması ise emekçi köleliğini, sınıfsallığı derinleştirdi.Sınıfsallığın derinleşmesi ise Marksist ideolojinin yaygınlaşmasına önayak oldu ve sosyalizm bir umut olarak ortaya çıktı.
Üretim araçlarının devletin eline geçmesi ise Batı’da beklenirken, henüz sekülerleşmemiş, bir köylü toplumu hüviyetindeki Rusya’da ortaya çıktı.
Bir köylü devrimi olan Bolşevik Devrimi aslında Batıdaki sanayileşme öncesi toplumların sancısını yaşıyordu. Aradaki toplumsal benzerlik Rus oligarşisinin Batıdaki kilise despotizmine benzer bir hal almış olmasıydı.
Sonuçta; Batı’nın beklediği devrim işçi/köylü ittifakına dayalı ayaklanmayla Rusya’da ortaya çıktı ve böylece hiç de Marks’ın tanımlarına uymayan ancak kendine sosyalist diyen devletçi bir model ortaya çıktı ve bölgeye kendini dayattı.
Bütün bu değişimlerin temelinde Batı’da kök salan tekelci sermayenin öncü rolü olup olmadığı tartışmalarını dikkate almasak dahi, kapitalizmin kendini devam ettirebilmesi ve yeni pazarlara açılabilmesi için sermaye-pazar kavgasını belirli yerlerde ete-kemiğe büründürmesinin zorunlu olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz.
Tekelci sermaye varlığını büyüyerek ve yeni pazarlar elde ederek sürdürebildiği için kendi coğrafyasının dışında da etkin ve belirleyici olmak durumunda. Doğu ve Batı bloku arasındaki çatışma, iki bloklu bir dünya yapılanmasını doğurmuş, bu durum Batı kapitalizminin çeşitli şekillerde yeni pazarlar elde etmesini sağlamıştır..
Bu bir tekelci sermaye restorasyonudur. Kapitalizm, kendini çeşitli şekillerde yenileyerek varlığını sürdürmektedir. Bunu yaparken yerkürenin her yerinde etkin olmak ise zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
İşte, sosyalist blokun kurulmasında olduğu gibi yıkılmasında da Batı kapitalizmin etkili olduğu biliniyor.
Bu yıkılışın ardından sonucu belli olan bir projeksiyona bağlı olarak globalizm ve internet teknolojisiyle ortaya çıkan küreselizm dünyayı tek merkezden kolayca kontrol edilen bir hale getirmiştir.
Bu durum nedeniyle toplum ihtiyaçları ile neo-kapitalizmin beklentileri ülkelerde vücut bulmaktadır.
Bizler, her ne kadar görünürde değişimlerin toplumsal taleplerle ortaya çıktığını sansak da, işin aslının öyle olmadığı değişimlerin belirli-belirsiz dış müdahalelerle ortaya çıktığı belirgindir.
Yani, toplumsal çelişkilerin büyümesi tarih boyunca hep yeni bir değişimin önünü açmıştır. Kapitalizm bunu kendine uygun olarak şekillendirmiştir. Bu durum sosyolojik bir realitedir..
Eğer, devletler kendi iç dinamikleriyle toplum beklentilerine uygun olarak sağlıklı bir şekilde değişimin önünü açamazlarsa, değişimin önünün alınması mümkün olamayacağı gibi, değişimin kontrolünün de sistem dışında olması kaçınılmaz hale gelir..
Umarım, devletimizi idare edenler toplum beklentilerini tespit için çaba sarf ediyor ve bu beklentilerin karşılanması için azami gayreti gösteriyorlardır. Aksi halde, tarihin bir tekrardan ibaret olduğu gerçeği bizleri ağır sınavlara tabi kılacak...
Adnan ONAY, 07.08.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem'in Düşündürdükleri
Takip et: @adnanonay
Sonsuz Ark'tan
- Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur.
- Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
- Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.