10 Ağustos 2019 Cumartesi

SA7893/KY13-AO294: Kaz Dağları, Karanlık Eller, Madenler, Alman Vakıfları ve Hablemitoğlu

"Dünya ölçeğinde bu derece önemli görülen bir konunun daha dikkatli ele alınması, süreçlerde hata ve eksiklik yapılmaması gerek ki, yeraltı zenginliklerimiz ortaya çıkarılırken karanlık ellerin organizasyonları etkisiz kalsın."


Milli park statüsündeki Kaz Dağları'na 40 km uzaklıktaki Kirazlı köyü Balaban tepesinde Kanadalı bir firmanın altın arama işlemi için onbinlerce ağaç kestiği ve altın elde etmede siyanür kullandığı , siyanurun içme sularına zarar verdiği, hayvanların öldüğü, (22 km uzaklıktaki) Atik Hisar Barajı'nı zehirliyeceği vs. iddiaları üzerine başlayan kitlesel eylemler devam ediyor.

Bu sıcakta, bir dağ tepesinde binlerce kişinin toplanıp, günlerini orada geçirmesi küçük bir olay olarak görülemez. Bu gibi kitlesel eylemler ancak önemli desteklerle ortaya çıkarlar.

Anlaşılan, Çanakkale’yi Gezi Terörü'ne  çevirme heveslileri devrede. Sanıyorum aynı merkezin katkılarıyla iktidarı sallama operasyonları bununla sınırlı kalmayacak, fırsat bulundukça bu gibi organizasyonlar devam edecek.

Ailece Kaz Dağları civarında 128 dönümlük arazi kapattıkları ve buralarda villa yapmayı amaçladıkları yönünde eleştirilere uğrayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kanada büyükelçisiyle görüşme girişimi, Erdoğan karşıtlarının eylemlere destekleri, bu eylemin, ana muhalefet partisi CHP’nin merkezinde, faklı muhalif kesimleri etrafında toplandığı bir siyasi organizasyon olduğu görüşünü güçlendiriyor.

Durum böyle olunca da; burada olup bitenler kendi bağlamında değerlendirilemiyor.

Bir kere; CHP’nin bu konuda karnesi Ak Parti'den daha iyi değil. 

Yıllardır kazandıkları belediyelerin bulunduğu yerleşim yerlerindeki betonlaşma, ağaçlandırılmış bölgelerin villa, malikane gibi yapılar için yok edilmesi vs. göz önüne alındığında bu eylemin amacının, siyasi olduğu gün gibi açık. 

Eyleme destek veren kimi çevrelerin PKK ormanlarımızı yakarken suskun kalması ise başlı başına çelişki.

İşin garibi burası sit alanı statüsünde iken 2000 yılında Sit olmaktan çıkarılmış ve 2001 yılında bu bölge için maden arama ruhsatı verilmiş.

Kısaca; altın çıkarmak isteyen firma yasal engelleri Ak Parti öncesi yapılan düzenlemeler sayesinde aşmış. Sadece arama işlemleri Ak Parti dönemine sarkmış.

Olayın gerçek boyutu bu iken şimdi bu işin yolunu açan çevrelerin bu derece tepki göstermesi neyle açıklanabilir?

Öte yandan, eğer bu çevrelerin aleyhte propagandaları toplumun büyük bir kesimini etkiliyorsa burada da iktidarın bu gibi konularda halka güven veremediğini belirtmek gerek.

Sadece İstanbul’un manzarasına bakılsa, iktidarın çevre konusunda eleştirilmesine hak vermemenin mümkün olmadığı anlaşılır. Ak Parti iktidarı ne yazık ki şehirlerin harap olmasına seyirci kaldı. Kimi ormanlar, yaylalar yağmalandı. Bunlarla mücadele yapılamadığı gibi, birde bunlara imar affı getirdi.

Şimdi, bu konuda sicili bozuk olan bir iktidar için uydurulan her yalanın üzerlerine yapışmaması mümkün mü? Halk, bu atmosfer içinde kolayca üretilen yalanlara inanabiliyor.

Peki durum böyle diye yer altındaki madenler çıkarılmasın mı?

Elbet çıkarılacak.. Çıkarılmalı. Zira topraklarımız bu konuda bakir ve çıkarılmayı bekleyen birçok madenimiz var. 

Ormanlık alanda ağaç kesmeden bu madenler nasıl çıkarılabilir?

Sadece altın, gümüş aramada değil, kömür çıkarılırken de ormanların zarar görmesi kaçınılmaz.. Ancak benim görüşüm, madenleri yabancıların değil devletin çıkarması yönündedir.

Eğer böyle olursa halkı kışkırtmak zor olur. Zira, bu eylemde de görüldüğü gibi çıkarılan altının kazancının onu çıkaran firmaya kalacağı, ülkenin ormanları harap olurken, devletin sadece vergi benzeri küçük paylarla yetineceği iddiası gündemde. 

Eğer madenlerimizi devlet çıkarırsa halk, bulunan madenlerin tümüyle devletin kasasına gireceğini düşüneceği için, “yabancılara peşkeş” hikayeleri söylenemeyecek.

Ayrıca, orada yapılan bir yanlışlıkta direkt devlet suçlanacağı için, devlet işin eleştiriye mahal vermeyecek şekilde yapılmasına özen gösterecektir.

En azından devlet, maden arayan firmalarla ortak olmalı ki, yanlışlıklara karşı güvence devlet olsun..

Bu süreçte yapılan yanlışlara bakılacak olursa; bir kere yatırımcı firma çevre halkıyla iyi bir diyalog geliştirmeli ve kamuoyunu projenin kendisine ve ÇED’e uygun yapıldığına ikna etmeliydi. Hala bu konuda kamuoyu yeterince bilgilendirilmiş ve ikna edilmiş değil.

Eyleme tepki gösterenler bilgiden çok, sadece Alman vakıflarının dahi ülkemizdeki altınların çıkarılmaması için ne derece organizasyonlar yaptıklarını, ne çok para dağıttığını bildikleri için, bu işin de o çevrelerin desteğiyle yürüdüğüne inanıyor ve o nedenle tepki gösteriyor. Bu konuda sadece kirli ellerin yok ettiği Hablemitoğlu’nun yazdıklarını okumak bile yeterli. Orada Alman vakıflarının faaliyetleri gözler önüne seriliyor.

Madenlerimizle ilgili dönen dolapları ortaya çıkaran kişilerin akibetleri düşünüldüğünde konunun ülke açısından ne derece önemli olduğu anlaşılıyor.

Dünya ölçeğinde bu derece önemli görülen bir konunun daha dikkatli ele alınması, süreçlerde hata ve eksiklik yapılmaması gerek ki, yeraltı zenginliklerimiz ortaya çıkarılırken karanlık ellerin organizasyonları etkisiz kalsın.

Eğer buna gerek görülmezse, yaşananların tekrarı her an önümüze gelebilir.

Bundan sadece iktidar ve ilgili firmalar değil, ülke de zarar görür...


Adnan ONAY, 10.08.2019, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Gündem'in Düşündürdükleri





Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark manifestosuna aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı