30 Eylül 2019 Pazartesi

8016/KY1-CÇ671: Büyü Bozuldu

 "İnsan olmak için yola çıkmanın büyüsü bozuldu. Kolaya kaçtı insan. Kolaycılığın pençesine düştü. Niceliğin hazzı niteliği boğdu. Nitelik elini ayağını çekti yeryüzünden, gökyüzünden."


Hep mi böyleydi, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı mı yanıltıyor bizi, bilemiyoruz. Yine de ‘Hiçbir devir bu denli yalana teşne değildi’ , ‘Hiçbir devirde bu kadar kolay yalan söylenmez iftira edilmezdi!’ demek geliyor içimden. Demek geliyordur, birçoğumuzun içinden. Hep böyle olmadığını ‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!’ darb-ı meseli söylüyor mu bize? Yoksa hep mi yalana sığınılmış? 

Benim oyum hep böyle olmadığından yana, bir anlamı olsa da olmasa da. Yalanın hiç de kolay söylenmediğini, söylenilen yalanın anlaşılacağını ima ettiriyor gibi. Kadim zamanlarda daha usturuplu, hemen anlaşılmayan yalanlar söylendiğini mi imliyor, diyelim? Biraz öyle gibi. Ya şimdi?  

Kolayca yalan söyleniyor! Kolayca iftira atılıyor! Yalan olduğu çok kısa süre içinde ortaya çıkacağı gün gibi aşikâr olduğu halde yüzler kızarmadan söyleniveriyor her bir yalan. Utanılmıyor. Minareyi çalan kılıfı hazırlar, sözünden mülhem kılıfları hazır yalanlar seriliyor ortalık yere. ‘Aldığım bir duyuma göre..!’, ‘Yalanmış!’, ‘Demiştim aldığım bir duyuma göre.. demek ki duyum yanlış!’ yani söylenen yalan değil bir yanlışlıktır söz konusu olan. Eskinin yalancıları bu kadar utanmaz değilmiş gibime geliyor. Kadim zamanların yalancılarının bir utanma duygusu varmış, diyesi geliyor insanın. Şimdi utanma duygusu yok! Utanmak diye bir hasletten bihaber hemen her toplum. Hemen her devlet, hemen her klik. Hemen her birey.

İnsanın, insanlığın varacağı yer burası olmamalıydı. Hakikatin yolcusuydu etten kemikten insan, bu yolculuk sürekli olmalıydı, sürekli olmalı. Hakikatin meftunu. Hakikatin tutkunu. Hangi küflü nefes kesti  etten kemikten insanın yolunu? Yalanı yücelten, yalanı alkışlayan, yalanı bayraklaştıran birer sapkın olmayı seçemez insan. Seçmemeli. Sanırım insan olmanın bir yolculuk olduğu es geçildi, es geçiliyor. 

İnsandan doğmanın insan olmak için yeterli olduğu düşüncesinin egemenliğinden bütün bunlar. Tenselliğin egemenliği, tenin doyurulmasının yeterliliği düşüncesinden kaynaklandı bütün bunlar. Niteliğin değil de niceliğin egemenliğinin doğal bir sonucu sanki. Tinsel dünya bile tenselliğe kurban edildi. Her bir şeyi tüketilir şey olarak algıladığından, bu sapkın düşünceye kapılmaktan oldu bütün bunlar. 

İnsan olmak için yola çıkmanın büyüsü bozuldu. Kolaya kaçtı insan. Kolaycılığın pençesine düştü. Niceliğin hazzı niteliği boğdu. Nitelik elini ayağını çekti yeryüzünden, gökyüzünden. Hazin olan insanı, insanlığı bu çıkmazdan, bu girdaptan çekip çıkaracak bir kılavuz yok, en azından şimdilik görünmüyor. Hakikatin bekçisi bir kılavuz yok. İnsanlık bu denli kimsesiz, pusulasız değildi. Bu denli yalanlarla karşı karşıya kalmış değildi. Bu denli başıboş değildi sanki insanlık. Sanki hemen her devirde, her dönemde;

‘Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!’ diye haykıran biri oluyordu. Birileri vardı. Sanki şimdi, bu dönemde bu yok. Böyle seslenen yok! Böyle dememizin nedeni yalana itiraz yerine, söylenenin sahiciliğini sorgulamak yerine söyleyenin kimliği ön plana çıkıyor, çıkarılıyor. Hakikat söyleyenin kimliğinde tecessüm eder, ediyor, algısını pekiştirmekle meşgul günün enstrümanları. 



Cemal Çalık, 30.09.2019,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Deneme, Sözcüklerin Düş Hâli


Facebook 



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı