30 Eylül 2019 Pazartesi

8017/KY1-CÇ672: “Sıkıntı” Üzerine Bir Tahlil Denemesi

 'Roman insanla insana secde etmeyenin mücadelesi' tezini işliyor. Bu mücadeleden yığınların bihaber olduğunu. Bu mücadeleden haberdar bir avuç insanın olduğunu.



Oldum olası bir yapıt üzerine –lise sıralarında edebiyat dersinde bile, ki ödev olarak verilirdi- bir şeyler söylemek, yazmak –eleştirel bir çözümleme yapmak- bana hep zul gelmiştir. Beğenim, öyle olduğunu söyleyişim, muhatabım hep kendim olayım, bir başkasının bunu bilmesi –yapıtın bendeki aksülameli, yansıması- anlamsız gelmiş, bir bakıma başkalarının o yapıt hakkında ne düşünmeleri gerektiğin,, nasıl algılamaları, nasıl yorumlamaları gerektiğini dikte etme ameliyesi olarak gördüm. Ve görmekteyim. 

Bitmiş bir yapıt karşısındaki tutumum bu ise bitmemiş bir yapıt karşısında –ki bu doğmamış çocuğa don biçmekten ayrımlı olmayacaktır kuşkusuz- nasıl bir tutum sergilerim? Sergilenmem beklenir? Kuşkusuz sükût. 

Hal böyle iken sonsuzark.com adlı online dergi yazarlarından Seçkin Deniz’in ‘Sıkıntı’ adlı bir çalışması –roman- hakkında birkaç kelam etme, birkaç satır karalama gereği duydum. Bu gereğin duyulmasındaki temel etken hiç kuşkusuz insanın unuttuğu –bir başka deyişle unutturulduğu- ‘iyilikle-kötülüğün’ savaşı. Ahura Mazda ile Ehrimen. Ahura Mazda İnsan. Ehrimen insana secde etmeyen şeytan. 

Roman henüz ‘Giriş’ kısmında. Roman başarılı mıdır? Yahut bu çalışma bir roman mıdır? Bu sorular bende anlamsız. Bende anlamlı olan, yazmamı gerektiren işaret ettiği şey. İyilik de kötülük de insanda olan mıdır? Yoksa İnsanla insana secde etmeyenin mücadelesi midir? 'Roman insanla insana secde etmeyenin mücadelesi' tezini işliyor. Bu mücadeleden yığınların bihaber olduğunu. Bu mücadeleden haberdar bir avuç insanın olduğunu. 

Roman kahramanı kendisinin şeytan klanıyla –Seçkin Deniz’in seveceğini umduğum Kur’an adlandırmasıyla hizbüşşeytan- mücadele eden – Kur’anın adlandırmasıyla Hizbullah- insanların kendisini niçin seçtiğini sorgulamayla başlıyor. Nedeni de bize şu tümcelerle anlatıyor –kendisini tanımlayarak-

"'Neden ben?' sorusuna bulabileceğim herhangi bir gerekçeli cevap beni biraz rahatlatacaktı kuşkusuz, ama bu cevabı ben bulmalıydım. Az sonra karşılaşacağım kişi ya da kişiler bunu bana açıklayacak olsa da, içimdeki sıkıntıyı yönetebilmem için kendi cevabıma ihtiyacım vardı. Beni tanıyan herkes neden-sonuç ilişkisi kurmadan herhangi bir şeyi incelemediğimi bilirdi. Ulaştığım sonuçları da nesnel bir şekilde ilgili olan herkesle paylaştığımı da biliyorlardı."

Bu satırlardan anlıyoruz ki Hizbullah ile Hizbüşşeytan arasındaki savaşta strateji geliştirecek, komploları açığa çıkaracak analitik karakterli bir zihne gereksinim vardır. Kahramanımız kendisinin niçin seçildiğini kendisini anlatarak belirtirken yığınların halini de –ki kendisi de şimdilik yığın içindedir- betimlemekten geri durmuyor.

"Kahramanlıkları öne çıkan bir kısmı dışında, hepimiz için şehit olan insanları tanımıyorduk, onları bütün geçmişimize doğru 'şehitlerimiz' diyerek anıyor ve onların ruhları için dua ediyorduk. 'Şehitlik' sıfatı onları isimlerinden sıyırıyor ve saygın bir üst makama yüceltiyordu. Bu vefa ve minnettarlık duyguları için yetersiz bir hatırlama biçimiydi..”

Kahramanımız yetersizliğin ayrımında olsa da yığınların yaptığı sıradan, yetersiz tepkinin ayrımında olsa da hepten küçümsemiyor, ayrımında olunan kadarıyla yapılan eylemlerin de bir anlamı olduğunu görmezden gelmiyor;

“...ancak onları yücelten sıfatlarına yaptığımız vurgu ve saygı bu yetersizliği giderecek kadar baskındı."

“Sıkıntı” romanı bize –insana- başıboş bırakılmadığımızı anlatmanın peşinde. Kıyamete kadar ruhsat alanın ‘onların çoğunu azdıracağım’ sözüne sadık kaldığını göstermenin peşinde. İnsan bunu unuttu. Salt bugünün insanı da değil bu yalın gerçeği unutan. Kabil unuttu. Yahya’nın başını kesen ümmet unuttu, İsa’yı çarmıha gerdiğini sanan güruh unuttu. Sıffîn’da, Cemel’de, Kerbela’da unuttu.

Seçkin Deniz, dünden bugüne unutulan bu mücadeleyi, bu yol kesme eylemini ve onunla mücadele edenlerin öyküsünü bize anlatmaya çalışıyor. Oluyor mu? Kuşkusuz. Olmamış olsaydı üzerine konuşma gereği duyulmazdı. Ki, konuşanlar var. Olacak. 

Bu mücadele secde edilenle secde etmeyenin mücadelesi yetkin bir biçimde tamamlanabilecek mi? Bunu da ilerleyen zamanlarda ‘Son’ sözcüğünü gördüğümüzde söyleyeceğiz.


[Sıkıntı, Roman (Politik-Psikolojik Roman), Seçkin Deniz, Sonsuz Ark Yayınları, 2019]



Cemal Çalık, 30.09.2019,  Konuk Yazar, Sonsuz Ark, Eleştiri, Kitaplara Dair


Facebook 



Sonsuz Ark'tan
  1. Sonsuz Ark'ta yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. 
  2. Sonsuz Ark linki verilerek kısmen alıntı yapılabilir.
  3. Sonsuz Ark yayınları Sonsuz Ark Manifestosu'na aykırı yayın yapan sitelerde yayınlanamaz.

Seçkin Deniz Twitter Akışı